Türkiye’de yeni yıl başlangıcına damgasını vuran bir olay, Saray’ın rektör atamaları ve Boğaziçi Üniversitesi’nden yükselen, büyük ölçüde öğrencilerin ve kısmen akademisyenlerin lokomotif rolü üstlendiği kitlesel tepki oldu. Böylece, Saray’ın direnç gösteren kurumları salgın şartlarını kötüye kullanarak ve el çabukluğu marifet fethetme hedefi, BÜ’de tutturulamamış oldu. Tepkinin 2013’te Taksim Gezi Parkı’ndaki yeşil direnişe benzer, ülke çapında tetikleyici bir etki yaratmayacağı anlaşıldığında, hükümet üniversite kapısına kelepçe takmaya varan sert tavrını yumuşattı ve fiziksel saldırıyı değil, kapsamlı gözetimi öne çıkaran bir çizgi izledi.

BÜ camiasını ve dinamiklerini yakından tanıyanlar, öğrenci, akademisyen ve mezunların tepkisinin esas olarak atama sistemine değil, yapılan atamanın kayyımcı zihniyetle yapılmasına karşı geliştiğini tespit edebilir. 2016’da rektörlüğe atanan Mehmet Özkan görevine devam etseydi, muhtemelen ilkesel bazı protesto eylemleri yine yaşanırdı, ama tepkiler bu kadar büyüyüp toplu bir çerçeve edinmezdi. Yeni rektör Melih Bulu, uzlaşma kanalları tamamen devre dışı bırakılarak, BÜ camiasına rağmen ve meydan okuyacak şekilde işbaşı yaptı.

2016-2020 döneminde, BÜ rektörlüğü kurumsal fetih hedefine odaklanmadığı, nihayetinde BÜ camiası içinden kabul edildiği için, fetih planını yüksek bir sadakat ve biat ile uygulayacak birisinin atanmasına karar verilmiş olmalı. “Prof. Dr.” unvanına sahip olmakla birlikte, Melih Bulu’nun idari ve akademik liyakati intihalcilik suçlamalarına maruz kalacak düzeyde tartışmalı. Kapatılan Şehir Üniversitesi dâhil, çeşitli üniversitelerdeki değişken akademik ve idari pozisyonlarına bakıldığında, kurumsal ve kalıcı değil, seyyar, gönüllü ve partizan bir memur gibi hareket ettiği görülüyor.

Söz konusu Melih Bulu olduğunda, “Üniversiteler özerk bir işleyişe sahip olmalıdır, sorun kişiden ziyade sistemle ilgilidir” demek yetmiyor. İster istemez tartışma ad hominem (atanmış kişinin mesele haline geldiği) motifler ediniyor. KHK mezarlığının derin kazıldığı, “sivil ölüm” tehdidinin olağanlaştığı, kayırmacılığın tavan yaptığı ve liyakatin ölçü olmaktan çıktığı bir dönemde bu kaçınılmaz. Türkiye’de çok uzun süredir, kimin hangi unvanı nasıl aldığı ya da atandığı, tamamen tartışmalı hâle gelmiş durumda.

BÜ’de gelişen tepkinin nasıl bir evrim geçireceği, yerel sivil direnişin alabileceği biçimlerin yanı sıra Türkiye’de özgürlük ve demokrasi talep eden muhalefetin durumu ile ilgilidir. Hâlihazırda genel direniş siyaseti yüksek siyasete ve seçimlere endekslidir. Diktatörlükle asıl ve nihai hesaplaşmanın, erken yapılacağı tahmin edilen seçim günü yapılması hedeflenmektedir. BÜ’deki direniş başlangıç aşamasında sivil itaatsizlik biçimleri edinse de, genel muhalif eğilime eklemleneceği ve pasif direniş biçimi alarak yoluna devam edeceği öngörülebilir.

“Kayyım rektörün” kendisinden beklenen kurumsal fetih harekâtını ne kadar hayata geçirebileceğini öngörmek kolay değil. Kesin olan, işinin hiç de kolay olmadığı ve kısa vadeli tek makul çözümün istifası olduğu. Tabii ki bunu Saray’ın kabul etmesi mümkün değil; salgın sürecinde muhalif partilerin kazandığı belediyelerin sivil yardımlaşma girişimlerini dahi engelleyen, yurttaşı reaya olarak gören bir iktidar anlayışı, mecbur kalmadıkça, bir üniversitenin özerk kalma konusundaki direncini kırma siyasetini terk etmeyecektir.

Fetih harekâtının çok sert bir biçim almaması, devlet içinde demokratik reform vaadinin biçim ve sınırları konusunda meydana gelen kararsızlığın bir sonucudur. Pandemi ile birlikte etki alanını genişleten ekonomik kriz ve uluslararası ilişkilerin seyri, BÜ ile sınırlı olamayan bu fetih harekâtının hızını ve sertliğini de belirlemeye devam edecektir.

BÜ’deki hareketlenmenin Türkiye’deki sivil toplum ve direniş kültürü içindeki yerini değerlendirmek ayrı bir öneme sahip. Hareketlenmenin sıcaklığı içinde bu tartışmanın gelişmesini beklemek yanlış olurdu. Öncelikli olarak, eylemci topluluklar izlenecek güncel seyri tartıştı, hızlı kararlar verildi ve ona göre, büyük ölçüde doğaçlama içerecek şekilde, bir hareket çeşitliliği meydana geldi. Meydana gelen hareketin tarihsel birikime ve deneyime hangi katkıları sunacağı, hareketlenme sonrasında değerlendirilecektir.