Geçtiğimiz günlerde yayınlanan iki haber uluslararası siyasetin gidişatına ilişkin önemli ipuçları içeriyordu. İlk habere göre Mısır, Rusya Federasyonu’ndan gelişmiş Su-35 uçakları almak istiyordu. ABD, 2 Milyar ABD Doları tutarındaki bu anlaşma gerçekleşirse Mısır’ı CAATSA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) çerçevesinde yaptırım uygulamakla tehdit ediyordu. [1] İkinci haber ise Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in Yunanistan’a yaptığı ziyaret ile ilgiliydi. [2] Çin, Avrupa’ya yönelik ihracatı için Yunanistan’ı bir lojistik merkezi haline getirmeyi amaçlıyordu. Bu amaçla Pire limanının genişletilmesi projesine 2,5 Milyar ABD Doları tutarında yatırım yaparak büyük ortak olacaktı. [3] Yunanistan’ın Çin ile artan ilişkileri AB ülkelerinde endişe yaratıyordu. Hatta Yunanistan, Çin’deki (Sincan) insan hakları ihlallerinin kınanmasına yönelik bir AB bildirisinin yayınlanmasını reddetmişti. Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos, iki ülke arasındaki ilişkiyi “stratejik” olarak adlandırıyordu.

Süveyş’in Bekçisi

Mısır’ın Soğuk Savaş’ın ardından geleneksel olarak hem ABD, hem Rus kökenli silah sistemlerine ilgi duyduğu ve tedarik ettiği bilinen bir gerçek. Soğuk Savaş’ın ardından ordusunda Batı kökenli sistemlere daha fazla yer veren Mısır, ilginç bir biçimde Fransa’nın Rusya’ya uyguladığı ambargo nedeniyle teslim etmediği iki Mistral sınıfı amfibi saldırı gemisini satın almıştı.[4] Cemal Abdül Nasır (eski-Vladivostok) ve Enver El Sedat (eski-Sivastopol) adlarını alan gemilerin, Mısır’ın Yunanistan ve İsrail ile birlikte Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarına el koyma girişiminde önemli bir rol oynaması murat ediliyordu. Nitekim Rusya’nın bu gemiler için satın aldığı helikopterleri Mısır’a satmasına bir itiraz gelmemişti. Çok rollü, gelişmiş bir av-bombardıman uçağı olan Su-35 işin rengini değiştirmişe benziyor. CAATSA yaptırımlarıyla tehdit edilen Mısır, “adının açıklanmasını istemeyen üst düzey yetkililerin” basına sızdırdığı klişe cümle ile bir ilk yanıt vermiş görünüyor: “Bağımsız bir devlet, iş ve dış politikalarına ilişkin olarak başka ülkelerden emir almaz.” Anlıyoruz ki Mısır ali milli menfaatlerini korumak için Rus sistemine yönelmek zorunda kalmıştır. Zira, ABD Donald Trump’ın 2018 yılında Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi ile görüşmesi sırasında söz verdiği F-35 savaş uçaklarının satışına yanaşmamaktadır.

Seçimle iş başına gelmiş Muhammet Mursi’yi, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail’in desteğiyle bir askeri darbe marifetiyle devirdikten sonra kısa sürede Batı desteğini arkasına alan Sisi, tüm muhaliflerini ve esas olarak da Müslüman Kardeşler örgütünün liderlerini ortadan kaldırarak iktidarını pekiştirdi. Tüm diktatörlerde olduğu gibi kendi belirlediği şartlarda yaptırdığı son seçimi %98 evet oyu ile kazandı. Arap Baharı rüzgarında tercihini demokrasiden değil de diktatörlerden yana kullanan ABD’nin Sisi’ye desteğini Dışişleri Bakanı Pompeo geçtiğimiz günlerde şöyle açıklamıştı: “Dışarıda pespaye, kötü bir dünya olduğuna hiç şüphe yok ama bu liderlerin hepsi aynı değil. Bazıları bütün bir ulusu dünya üstünden kaldırmaya çalışırken bazıları Amerikalıların güvenliğini sağlamak için bizimle çalışıyor”.[5] Amerikalıların güvenliğini sağlamaya çalışan, İsrail ile Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarını pay eden, Gazze ablukasına arka çıkan, Libya ve Yemen’de Suudi Arabistan-BAE ve vekil örgütlerine destek sunan, Türkiye’nin Suriye harekâtlarına ve Kıbrıs’taki mevcudiyetine karşı çıkan Sisi’nin ABD’nin yaptırım kararına rağmen Rusya’dan savaş uçağı almaya karar vermesini, gidip bir de sözleşme imzalamasını nasıl açıklayacağız?

Öncelikle şunu kaydetmek gerekir ki Mısır’ın bu tasarrufu, olasılıkla ABD yaptırım tehdidiyle engellense bile önemli bir gösterge oluşturuyor. ABD’nin ortaklarını ‘beklenmedik bir anda’ yüzüstü bırakma eğilimi ile karakterize olan hegemonik gerileyişi karşısında bölgesel güçlerin, özellikle de Sisi gibi bir küresel gücün desteği olmadan ayakta kalamayacak diktatörlerin yönettiği ülkelerin büyük bir endişeye kapıldığı bir gerçek. Bu “beka” endişesi onları dünya kapitalist sistemin diğer patronları ile yakınlaşmaya, en azından bir denge oluşturmaya itiyor olabilir mi? Bu pekala mümkün. Ne de olsa Rusya ve Çin, ABD liderliğindeki Batı/Atlantik ittifakının zaaf gösterdiği yerlerde bu çağrıları yanıtsız bırakmıyor. Mısır’ın Su-35 tasarrufunun ardında yatan bir başka gerçek de şu; ABD’nin F-35 gibi “gelişmiş” bir silah sistemini İsrail hilafına Mısır’a satması pek mümkün değil. Atlantik ittifakı, Mısır’ın İsrail’i desteklediği, Batı çıkarlarını savunduğu müddetçe ve kendisine biçilen Süveyş Bekçiliği rolünün gereği kadar silahlanmasını öngörüyor. Ne eksik, ne de fazla. Bu nedenle de Sisi’nin “çareyi” Atlantik ittifakı dışında araması doğal denebilir.

ABD, sırasıyla Hindistan ve Türkiye’den sonra Mısır’a da CAATSA yaptırımları tehdidini savurdu. Sırada, Rusya’dan S-400 sistemi almaya niyetli Suudi Arabistan’ın da olduğu biliniyor. CAATSA yaptırımlarının, ABD’nin bir dış politika enstrümanı, dost-düşman ayırt etme mekanizması olarak işletilmesi ABD’nin elindeki seçeneklerin azaldığını gösteriyor. Zira CAATSA, esasen uygulanmak üzere değil caydırıcı olması için tasarlanmış bir enstrüman. Sık ve kapsamlı uygulandığı takdirde CAATSA murat edilenin aksine, müttefikleri ABD’ye mecbur etmek yerine, karşı ittifaka yanaşmaları için ciddi bir gerekçe oluşturabilir. Başka bir deyişle, silahlı kuvvetlerinin ve dolayısıyla bekalarının CAATSA yaptırımları nedeniyle zaafa uğrayacağına kani olan müttefikler, ihtiyaç duydukları sistemleri giderek artan bir oranda silah ticaretine son derece pragmatik yaklaşan Rusya ve Çin gibi ülkelerden tedarik etme yoluna gidebilir.

Yukarıda da belirttiğim gibi, bekası doğrudan ABD, AB ve ABD yanlısı Arap devletlerinin desteğine bağlı olan Sisi’nin bırakalım sözleşme imzalamayı, Rusya’dan silah sistemi satın almayı tasavvur etmesi bile Atlantik ittifakı açısından durumun vahametini ortaya koyuyor denilebilir. Türkiye gibi CAATSA yaptırımlarından kısa vadede zarar görecek, orta vadede biraz zorlanacak, ancak uzun vadede kârlı çıkacak yerel silah sanayii olan bir ülkeden söz etmiyoruz. ABD tarafından yeterince desteklenmeme veya ansızın ortada bırakılma endişesi ittifaklar arası mobilizasyonu artıracak ve hızlandıracak bir gelişme olmaya aday gibi görünüyor.

Batı’nın Doğu Kapısı

Yunanistan her ne kadar kendisini Batı medeniyetinin şafağı gibi görse de jeopolitik anlamda AB ve genelde Atlantik ittifakı için aslen Batı’nın Doğu Kapısı olarak değerlendirilir. Yunanistan’ın tüm dış politikasının Doğu’dan gelen potansiyel ve fiili tehdide karşı ilk cepheyi oluşturduğundan bahisle müttefiklerinden çeşitli ekonomik, siyasal, askeri imtiyazlar koparmaya dayalı olduğu söylenebilir. Yunanistan, AB üyeliği ile Batı kulübüne kapağı atmış olsa da üyeliğin ardından gelen AB yardımları sona erdikten sonra giderek dozajı atan bir ekonomik kriz ortamına girdi. AB üyeliği, Yunanistan ekonomisinin dışa bağımlılığını artırdı, sanayii ve tarım gerilerken, elde turizm ve zeytinyağına dayalı bir ekonomi kaldı. Yunanistan’ın küçük nüfusuna rağmen dünyanın en büyük deniz ticaret filolarından birisine sahip olması da bu soruna bir çare olmadı. Yunanistan, Soğuk Savaş’ın ardından ABD’nin giriştiği askeri maceralara Balkanlarda Sırbistan örneğinde olduğu gibi ya hiç katılmadı, hatta karşı çıktı ya da Irak örneğinde olduğu gibi sembolik bir katılım gösterdi. Bir zamanlar “hayalet ittifak” olarak adlandırılan Türkiye – İsrail ilişkilerinin bozulması, Türkiye’nin AB çıpasını terk etmesi (bunun tersi de doğru) ve son olarak ABD ile arasının bozulması Yunanistan’ı, üstelik solcu Tsipras hükümeti sürecinde giderek ABD – İsrail yanlısı bir politika izlemeye yöneltti. Yunanistan, İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Mısır ile birlikte davranarak Doğu Akdeniz’de yeni keşfedilen hidrokarbon yatakları üzerinde hak iddia etti. Bu ülkeler birlikte askeri tatbikatlar yapmaya başladılar. Bu politikaya Türkiye’nin itirazlarına rağmen hemen ABD ve AB desteği de geldi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı yürüttüğü sondaj çalışmaları ve deniz kuvvetleri mevcudiyeti nedeniyle AB yaptırımları uygulanmaya başladı.

Yunanistan bununla da kalmayarak ABD’ye üç yeni askeri üs tahsis etti.[6] [6] Yorumlara bakılırsa iki ülke arasındaki ilişki hiç bu kadar güçlü ve gelecek vaat eden bir dönem yaşamamıştı. ABD, Yunanistan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti ve İsrail ile birlikte oluşturduğu Enerji Üçlüsünü de coşku ile karşılamıştı. Belki de buradan yeni bir savunma paktı çıkacaktı.[8] Ekonomisi çok kötü durumda olmasına rağmen ABD ve AB üyesi ülkelerle yeni silah anlaşmaları imzaladı. Böylece bir zamanlar ABD himayesinde, vekaleten Türkiye – İsrail kolektif askeri gücü ile Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da Batı hegemonyasını tesis etme projesi akamete uğrayınca Yunanistan bu göreve gönüllü olduğunu açık etmiş oldu. ABD ve AB de bunu teyit etti. Yunanistan’ın geleneksel olarak Filistin davasına olan sempatisi, “günün gerçekleri” ışığında hızlı ve sert bir erozyona uğradı. Yunanistan sempati duyacak başka Araplar bulmuştu: Mısır, BAE ve Suudi Arabistan.

Aynı Yunanistan, tüm bu yukarıdaki gelişmelere ve ekonomik ve askeri olarak Batıya köklü bir biçimde bağlı olmasına rağmen Çin ile neden ‘stratejik’ bir ilişki geliştirmeye çalışıyor? Tıpkı Mısır’da olduğu gibi ABD hegemonyasının gerilemesi ve AB’nin yumuşak/ekonomik gücünün sınırları Yunanistan’ı başka bir güvence aramaya itmiş olmasın?

Bu soruyu belki Türkiye üzerinden yanıtlayabiliriz. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki yeni hidrokarbon ittifakını oluşturan ülkelerin, Kıbrıs’ı korumak için her türlü tedbiri alacağını açıklayan Fransa’nın,[9] Kıbrıs’ta ortak tatbikata katılan İngiltere’nin, ABD 6. Filosunun ve AB’nin türlü siyasi ve ekonomik yaptırım tehdidine/uygulamasına [10] rağmen Doğu Akdeniz’de sondajlarına devam ediyor ve bölgede sürekli bir donanma gücü barındırıyor. Üstelik, Magosa bölgesinde büyük bir deniz üssü kurma niyetini yüksek sesle dillendiriyor. Başka bir deyişle jargon deyimle bir ganbot ve eskalasyon politikası uyguluyor. Bu politikaya geliştirilen tepkilerden anlaşılan o ki hiçbir ülke Türkiye ile savaş potansiyeli barındıracak bir inisiyatif başlatmak ya da içinde yer almak istemiyor. Bazı petrol şirketleri, Türkiye’nin tehditleri sonucu sondaj aramalarına son verip bölgeden ayrılırken Türkiye’yi bölgeden zorla çıkartma planları yapan Fransa, donanmasını henüz sefere çıkarmış gibi görünmüyor. Bunun aksine, Türkiye ile bir şekilde anlaşılması ve yine bir şekilde Türkiye’nin de hidrokarbon masasına oturtulması zorunluluğu dile getiriliyor.[11] ABD’nin, Suriye politikasında sergilediği 180 derecelik dönüş de Yunanistan’ı olası bir savaş halinde Türkiye ile baş başa kalma gibi bir kabus senaryosunun gerçekleşme olasılığı konusunda düşündürüyor olmalıdır. Kaldı ki Yunanistan, Batılı müttefiklerinin Türkiye konusunda her an yan çizebileceğini Kürtlerden çok önce, daha Kıbrıs Savaşı sırasında birinci elden tecrübe etmişti.

Tüm bu yazılanlardan Türkiye’nin yenilmez bir güce eriştiği ya da Der Spiegel’in analizinde olduğu gibi “dünyayı Erdoğan’ın yönettiği”[12] gibi bir anlam çıkmamalıdır. Esas olan Türkiye’nin güçlenmesi değil, ABD, AB ve Atlantik ittifakının güç yitirmesidir. Bugün Türkiye, Suriye, Libya, Irak gibi ülkelerde kendi ittifakı hilafına doğrudan savaşa müdahil oluyorsa/olabiliyorsa, Katar’da ve Kızıldeniz’de askeri üs açabiliyorsa bunun nedeni 21. Yüzyılın hakikaten de bir Türk yüzyılı olması değildir. ABD ve AB’nin dünya siyasetini belirleyen bir tekel olma hüviyetlerini yitirmiş olmasıdır. ABD-AB desteği olmadan Türkiye ile baş edemeyeceği açık olan, kendi ittifakına güvenmemek için pek çok nedeni biriken Yunanistan’ın kendi ittifakının “azılı düşmanı” olan Çin ile anlaşması bu nedenle son derece doğaldır.

Önümüzdeki yıllarda bu tür çapraz ikili ilişkilere daha sık rastlayabileceğimizi öngörebiliriz. Zira hegemonya gerilerken, Batı ittifakının merkez ülkelerinin ekonomik anlamda giderek daha korumacı tedbirlere başvuracağı, dünya siyasetindeki ağırlıklarının azalacağını, zaten kendisini tasfiye etmeye başlayan Atlantik ittifakının yerine jeopolitik ve jeostratejik koşullara uygun yeni bir ittifak kuruluncaya kadar da bunun böyle devam edeceğini pekala öne sürebiliriz.

[1] “U.S. Threatens Egypt With Sanctions Over Russian Arms Deal.” The Wall Street Journal. https://www.wsj.com/articles/u-s-threatens-egypt-with-sanctions-over-russian-arms-deal-11573769929 (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[2] “Xi Jinping comes to Greeks bearings gifts.” The Guardian. https://www.theguardian.com/world/2019/nov/12/xi-jinping-comes-to-greeks-bearings-gifts (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[3] “China bought most of Greece’s main port and now it wants to make it the biggest in Europe”. CNBC. https://www.cnbc.com/2019/11/15/china-wants-to-turn-greece-piraeus-port-into-europe-biggest.html (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[4] “Egypt using deck parked Avenger SAM system to protect Mistral class amphibious assault shipsç” UK Defence Journal. https://ukdefencejournal.org.uk/egypt-using-deck-parked-avenger-sam-system-protect-mistral-class-amphibious-assault-ships/ (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[5] “Pompeo agrees Kim Jong Un is a ‘tyrant”. Business Times. https://www.businesstimes.com.sg/government-economy/pompeo-agrees-kim-jong-un-is-a-tyrant (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[6] “Pompeo hails ‘new era’ with Greece after signing revised defense deal”. The Guardian. https://www.theguardian.com/us-news/2019/oct/06/mike-pompeo-greece-revised-defense-deal (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[7] “US Wants to Rotate More Troops into Greece, Use of Bases”. The National Herald. https://www.thenationalherald.com/254913/us-wants-to-rotate-more-troops-into-greece-use-of-bases/ (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[8] “Towards an Eastern Mediterranean Security Alliance”. TV7 Israel News https://www.tv7israelnews.com/towards-an-eastern-mediterranean-security-alliance/ (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[9] “Macron: Turkey’s Actions in Eastern Mediterranean Illegal and Unacceptable. 7d News https://7dnews.com/news/macron-turkey-s-actions-in-eastern-mediterranean-illegal-and-unacceptable (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[10] “Turkey’s illegal drilling activities in the Eastern Mediterranean: Council adopts framework for sanctions” Avrupa Konseyi. https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2019/11/11/turkey-s-illegal-drilling-activities-in-the-eastern-mediterranean-council-adopts-framework-for-sanctions/ (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[11] “Greece rules out Turkey’s exclusion in East Med. Energy” Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/en/energy/energy-diplomacy/greece-rules-out-turkeys-exclusion-in-east-med-energy/23899 (Erişim tarihi: 18.11.2019)

[12] “Wer ist hier der Boss?” https://www.spiegel.de/politik/ausland/donald-trump-trifft-recep-tayyip-erdogan-wer-ist-hier-der-boss-a-1296382.html (Erişim tarihi: 18.11.2019)