13-26 Şubat 2021 Tarihleri Arası Gündem Değerlendirmesi

(Bu değerlendirme yazısı Artizan Toplumsal Gündem Çalışma Komisyonu tarafından 13-26 Şubat 2021 tarihleri arası haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır)

 

İç Politika Gündemleri

 

Gare Operasyonu’nun İç Politikaya Yansımaları

Geçtiğimiz iki haftanın en önemli gündemlerinden bir Gare’ye yapılan operasyondu. Metina, Gara ve Haftanin’in yer aldığı bölgeye geçtiğimiz yıl içinde hava operasyonları düzenlendi. Ancak asıl olarak Kandil’e odaklanıldı. 2020’den itibaren ise TSK çoğunlukla insansız hava araçlarıyla operasyonlar düzenledi ve ağırlıklı olarak MİT’in yürüttüğü operasyonlar yapıldı. Haziran 2020’de Kandil’den Sincar’a kadar geniş bir alanı kapsayan Pençe-Kartal operasyonu başladı ve Gare operasyonu da bu çerçevede gündeme geldi.

10 Şubat’ta düzenlenen operasyonda PKK’nin elinde bulunan 13 rehine hayatını kaybetti. 2015’ten itibaren PKK’nin elindeki rehineler zaman zaman kamuoyunun gündemine geliyordu. Özellikle geçtiğimiz yerel seçim döneminde HDP Diyarbakır İl binasının önündeki oturma eylemleri basında yer almıştı. Ancak basına yansıyan haberlerden, meclise sunulan soru önergelerinin yanıtsız kalmasından, İnsan Hakları Derneği’nin ve HDP’nin açıklamalarından anlaşıldığı üzere devlet kanadında tutsakların evlerine dönebilmeleri için somut adım atılmadığı, masada tek seçenek olarak askeri seçeneğin bırakıldığı anlaşılıyor.

Operasyonda hayatını kaybeden 13 rehinenin ölüm sebebi açığa kavuşmuş değil. İHD Genel Başkanı Türkdoğan konuyla ilgili olarak “Ailelerden birinin çocuğunu yüzünden teşhis işleminde, kafasından bir mermi olduğuna dair beyanı var. Fakat vücudunun diğer yerleri gösterilmediği için bu konuda fikir yürütmemiz doğru değil” dedi.

Operasyondan iki gün önce, 8 Şubat’ta, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Çarşamba günü Millete Sesleniş konuşmamı özellikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Sizlere birçok güzellikleri takdim edeceğim” demişti. Muhtemelen Gare operasyonundan “başarılı” bir sonuç bekleniyordu. Basında yer alan bazı yorumlar, bu “müjdeli haber”in sadece alıkonulan kişilerin kurtarılması değil, üst düzey PKK yöneticilerinin de ele geçirilmesi olduğunu, bu şekilde iktidarın sıkıştığı iç siyasi arenada bir başarı hikayesiyle kendisine yeni bir alan açmayı umduğu yönünde. 41 uçakla yapılan hava harekatının sonucunda bölgeden insanların sağ çıkması pek mümkün görünmüyor, dolayısıyla operasyonun esirleri kurtarmanın ötesinde, üst düzey PKK yöneticilerini ele geçirmeyi amaçladığı yönündeki yorum akla yatkın duruyor.

Operasyonun başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından iktidar, muhalefetin desteğini almaya çalıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Gara operasyonu konusunda, önce CHP ve İYİ Parti liderlerine, ardından da TBMM’ye bilgi verdi. Ancak muhalefet bu sefer iktidara koşulsuz destek vermedi. Aksine, eleştirilerini iktidarı sıkıştıracak şekilde yüksek sesle dile getirdiler. CHP, rehineler hakkında verdikleri ve yanıtsız kalan soru önergelerini gündeme getirdi.  Özgür Özel, operasyon hakkında yaptığı açıklamada “Bu isimleri başarısız ve beceriksiz bir operasyonda kaybettiniz” dedi. Akşener “Gara’da düzenlenen operasyon milli bir meseledir. Herkesin sözlerine dikkat etmesi gerekir ama bu dikkat yapılan bir yanlış varsa üzerini örtmek için bahane olamaz. Bu yapılan devletin değil algının yönetimidir.” dedi. Karamollaoğlu da “Yüreğimizi yakan, canımızı acıtan terörü lanetliyorum. Bu harekât niçin yapıldı? Bu sorunun cevabının mutlaka verilmesi lazım” dedi. Bu eleştirilere yanıt olarak Erdoğan, operasyonun bir “devlet” operasyonu olduğunu vurguladı: “Gara’da terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen operasyonun sorumlusu, Başkomutan ve yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanından, Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarına, askerinden polisine ve istihbaratçısına kadar tüm mensuplarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.” Hatta Mehmet Ağar devreye girerek muhalefeti “devleti” eleştirmemeleri konusunda uyararak “Ortadan konuşmakla olmaz. Millet, kim varsa siyasette yekvücut olmasını bekliyor. Eğer bu olaylar neticesinde başka siyasi beklentiler var ise o olmaz, açık söyleyelim. Beklentileri olmaz. Halk ona müsaade etmez. Diğer hangi konularda muhalefet yapılacaksa yapılsın. Ama bu konular olmaz.” dedi.

Tabii ki bu operasyon HDP’yi tasfiye sürecinin de bir aracı haline getirildi. Şırnak, Ağrı, Diyarbakır, Urfa, Van, Mardin, Siirt, Hakkâri, Mersin ve Elazığ ağırlıklı olmak üzere, aralarında HDP’li il ve ilçe başkanlarının bulunduğu 718 kişi gözaltına alındı. HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu ile Hüda Kaya’nın yaptığı sosyal medya paylaşımları ile ilgili soruşturma başlatıldı.  Süreç sonunda Gergerlioğlu 2016 yılında yaptığı bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle aldığı ceza Yargıtay tarafından onandı. HDP’li 9 milletvekili hakkında, Kobani soruşturması kapsamında fezleke hazırlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından HDP’li Taşdemir hakkında da  “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan soruşturma başlatıldı. Van Cumhuriyet Başsavcılığı da HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’ün 8 Ocak’ta Van’da yapılan basın açıklamasındaki konuşması nedeniyle ve Van milletvekilleri Sezai Temelli, Muazzez Orhan Işık, Tayip Temel ve Murat Sarısaç’ın sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle soruşturma başlattı. Bu tartışmalar erken seçim hesaplarıyla doğrudan ilişkili. Milletvekilliklerinin düşürülmesi ara seçimin yolunu açabilir ve AKP bu şekilde anayasa değişikliğini sağlayacak çoğunluğu sağlayabilir.

Gare operasyonu Türkiye-ABD ilişkilerine de doğrudan yansıdı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın operasyonda hayatını kaybeden rehinelerle ilgili başsağlığı mesajında “Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK’nın elinde öldüğü haberleri doğruysa, bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz” ifadesini kullanması kısa süreli bir krize yol açtı. Açıklamanın ardından ABD Büyükelçisi Satterfield Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, Erdoğan da “Açıklama evlere şenlik, bal gibi PKK’nın yanındasınız” dedi. Ardından Blinken ve Çavuşoğlu görüşmesi ile ilgili olarak “Bakan Blinken, Irak’ın kuzeyindeki Türk rehinelerin ölümünden dolayı taziyelerini iletti ve bundan PKK’lı teröristlerin sorumlu olduğu yönündeki görüşümüzü teyit etti” denilerek krizin en azından görüntü düzeyinde çözüldüğü mesajı verildi.

 

Çıplak Arama Gündemi

İnsan haklarını ihlal eden bir pratik olan tutukluların çıplak aranması bu dönemde de gündemdeydi. Çıplak arandıklarını açıklayan kadınlarla ilgili olarak AKP’li Özlem Zengin’in  “Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez. Bu, kurgusal bir harekettir” demesi tepki çekti. HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş “Ben kadınların “iffetli kadın” ve “onurlu kadın” diye ayrılmasını asla kabul etmiyorum. Her kadın onurludur, her kadın iffetlidir, iffet bana sana göre değişmez, bunu reddediyorum” dedi. CHP eski Genel Başkan Yardımcısı ve  26. Dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı da “Onurlu ve ahlaklı bir kadın siyasetçi bu sözleri söylemez!” diyerek Zengin’e tepki gösterdi. Konu sosyal medyada da gündem oldu ve konuyla ilgili paylaşım yapan Avukat Mert Yaşar’a ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ve ‘Kamu görevlisine hakaret’ suçlarından soruşturma açıldı ve ardından tutuklandı.

 

Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesine Dekan Olarak Prof.Dr. Selami Kuran Atandı

Boğaziçi Üniversitesi’ne kurulan yeni hukuk fakültesine, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi, A Haber yorumcusu avukat Prof.Dr.Selami Kuran atandı. Selami Kuran yaptığı açıklamada Boğaziçi Hukuk’u Türkiye’nin 1 numarası yapacaklarını açıkladı. Diğer taraftan, herhangi bir planlama olmadan kurulan hukuk fakültesinin ne binası ne kadrosu ne de kuruluş sürecine ilişkin bir planlaması var. Alelacele kurulan iki yeni fakülteden hukuk fakültesine yapılan atamanın, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin rektör atamasına karşı direnişlerini kırma amaçlı bir atama olduğu anlaşılıyor.

Selami Kuran ismi, geçtiğimiz dönemde, AKP iktidarı tarafından AİHM’e önerilen yargıç listesinde yer alması ve fakat AİHM tarafından uygun görülmemesi duyulmuştu. Kuran ise AİHM’i politize olmuş bir yapı olarak nitelemişti.  CHP milletvekili ve Anayasa hukukçusu, BAK imzacısı Prof.Dr.İbrahim Ö.Kaboğlu  hakkında, kamu görevinden çıkarılmasına neden olan soruşturmayı yürüten akademisyenler arasında yer alması ile de öne çıkmıştı. A Haber gibi iktidara yakınlığı ile bilinen yayın organında düzenli sayılabilecek katılımı da dikkate alındığında bu özellikler Selami Kuran’ın Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektör ataması sonrası devam eden süreçte , siyasi olarak AKP iktidarına yakınlığı ile bilinen kişilerin atamalarına devam edileceğini ve fetih sürecinin devam ettirileceğini gösteriyor.

 

Süleyman Soylu’nun Üstün Ergüder’i Hedef Göstermesi

Boğaziçi Üniversitesi’ne kurulan yeni hukuk fakültesine, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi, A Haber yorumcusu avukat Prof. Dr. Selami Kuran’ın atanması iktidarın üniversiteye yönelik fetihçi yaklaşımının doğrudan yansıması oldu. Öte yandan iktidar mensupları Boğaziçi Üniversitesi’ne dönük suçlayıcı ve hedef gösteren tavırlarını sürdürdü. Boğaziçi Üniversite protestoları hakkında konuşan Bakan Soylu, yine öğrencileri “teröristlikle” suçladı. Bununla da yetinmeyen Soylu, daha önce de Erdoğan’ın hedef gösterdiği Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı “Kavala’nın eşi Boğaziçi’ne konuşlanmış” sözleriyle hedef aldı. Soylu ayrıca, “Üstün Ergüder bu işlerin göbeğindedir. Eski rektör. Hala bu işi kaşımak için yazılar yazıyor, tahrik ediyor. “Kendisini aradım; Boğaziçi’ni öğretim üyeleri üzerinden karıştırması ahlaksızlığın dibi, buna pirim vermeyiz” İfadeleriyle Boğaziçi Üniversitesi’nin eski rektörlerinden ve sembol isimlerinden Prof. Dr. Üstün Ergüder’i hedef aldı.

Bunun ardından, önceki dönemlerde seçimle göreve gelmiş olan eski üniversite rektörleri ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeleri, “Üniversite özerkliğini ortadan kaldırmaya yönelik her türlü uygulamaya karşıyız ve değerli arkadaşımız Prof. Dr. Üstün Ergüder’in açıklamalarını destekliyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Aynı sıralarda Prof. Dr. Üstün Ergüder’e destek olmak için 1460 imzayla başlatılan imza kampanyası hafta başında 1992 yeni imza ile 3452 imzaya ulaştı.

Önümüzdeki dönemde iktidarın tavrının değişeceğine dair herhangi bir işaretten söz etmenin şu aşamada pek mümkün olmadığı söylenebilir. Öğretim üyeleri ve öğrencilerin protestolarının devam ettiği ve vazgeçmediği düşünüldüğünde Boğaziçi rektör ataması meselesinin bir süre daha benzeri bir çerçevede seyredeceği görülüyor.

 

Covid-19 gündemi

Koronavirüs salgınında bu dönem gündemi aşılama çalışmaları, mutasyon ve normalleşme işaretleri oluşturdu. Toplam yapılan aşı sayısı henüz yaklaşık 10 milyon seviyesinde ve 2. Doz aşı sayısı da sadece 2,4 milyon civarında olduğu ve mutasyon haberlerinin arttığı bir dönemde kademeli “normalleşme” hazırlıklarının yapılması dikkat çekiyor. Görüldüğü kadarıyla risk gruplarına ayrılacak olan illerde kademeli olarak “belli kurallara göre” kısıtlamaların kaldırılması gündeme gelecek. Aynı çerçevede İstanbul ve Ankara Valiliği’nden mart ayı itibarıyla okulların açılmasına ilişkin açıklama yapıldı. Öte yandan uzmanlar, Mutant virüslerin yayıldığı bir sırada kısıtlamaların kaldırılmasının, okulların, restoran ve kafelerin açılmasının gündeme gelmesini çok tehlikeli buluyorlar.

Buna rağmen kısıtlamalarının kaldırılmasının gündeme gelmesinin ana nedeninin artan işsizlik ve zor durumdaki esnafın tepkileri karşısında iktidarın siyaseten zor durumda kalması olduğunu söyleyebiliriz. İşsiz, yoksul ve dar gelirlilere, küçük esnafa ciddi bir ekonomik destek sunamayan ancak buna rağmen askeri harcamalara ve “aya çıkma” gibi “müjdeli projelere” kaynak ayırmakta hiçbir tereddüt bile göstermeyen iktidarın bir kez daha çareyi kısıtlamaları gevşeterek ekonominin işleyişinin en azından bir ölçüde “normalleşmesi”nde aradığı ve böylece de halkın giderek yükselen tepkisini bir ölçüde yatıştırmayı umduğu görülüyor.

 

Ekonomi

Haftanın en önemli ekonomi haberleri yine inşaat sektörü devlerinin bitmez tükenmez istekleri ve mücadeleleri ile ilgili. İlk gelişme havaalanı işletmecilerinin pandemiyi gerekçe göstererek devletten aldıkları tavizler ve teşvik haberleriydi. Önce kapatılan Atatürk Havalimanı işletmecisi TAV, 5 adet havalimanı için (Antalya, Ankara, Gazipaşa Alanya, İzmir ve Milas-Bodrum) devletten ikişer yıllık işletme süresi uzatımı ve 2020 yılı kira borcu için dört yıllık erteleme aldı. Hemen ertesinde İstanbul Havalimanı için Kalyon, Cengiz, Limak ve Mapa’nın ortak olduğu işletme İGA devletten kira erteleme, indirim ve sözleşme uzatma talebinde bulundu. Devlet Hava Meydanları’ndan (DHMİ) dan yıllık 333 milyon Euro garanti yolcu geçişi alacağı ve karşılığında 1 milyar 45 milyon Euro işletme kirası borcu olan şirket kira borcunu 4 yıl süreyle erteletmeyi başardı .

Diğer bir enteresan bir gelişme olarak not ettiğimiz konu kamuoyunda beşli çete olarak anılan büyük müteahhitlerin birbirlerini Kamu İhale Kurumu’na şikâyet etmeleriydi. Cengiz Holding Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı bir ihale için Limak’ı şikâyet ederken Ethem Sancak’a ait BMC şirketi de AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ni Kamu İhale Kurumu’na şikayet etti. Bu durumu devlet kaynakları küçüldükçe pay kapma mücadelesi büyüyor ve sertleşiyor şeklinde yorumluyoruz. Devamı gelecek mi takip etmek gerekiyor.

Son iki haftada muhalefetin ısrarla sorduğu ‘128 milyar dolar nerede’ sorusu iktidarı rahatsız ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eleştirilerin önünü alabilmek için Berat Albayrak’ı savunması para piyasalarında paniğe yol açtı. Çünkü Berat Albayrak döneminde yapılan yanlışları kabul edip ‘biz bir daha bunları tekrar etmeyeceğiz, şeffaf ve dürüst olacağız’ mesajı vererek yola çıkan Merkez Bankası Başkanı ve Ekonomi Bakanı’nın dengesi Erdoğan’ın tartışmalara dahil olması sebebiyle bozuldu. Ekonomiyi yönetenler biranda Berat Albayrak ve icraatlarını savunur açıklamalarda bulundular. Dolar kuru hızla 7.00 seviyelerinden 7.50’ye çıktı. Anlaşılan piyasaların yalana tahammülü yok. Ve görünen o ki yanlış kaptanla doğru sefer olmaz.

 

Ekonomik krizin yoksul ve dar gelirlilere etkileri artarak devam ediyor

Genel olarak ekonomideki istikrarsızlık ve piyasalardaki dalgalanmaların ötesinde yoksul ve dar gelirlilerin yaşam koşulları ağırlaşmaya devam ediyor.

Hükümetin, salgın sonrası gündeme alınan kısa çalışma uygulamasını mart sonunda sonlandırmaya, ancak  ücretsiz izin uygulamasını devam ettirmeye hazırlandığı haberleri çıktı. Bu durum kısa çalışma ödeneği kapsamından çıkacak milyonlarca işçinin ücretsiz izne gönderilmesi anlamına geliyor. Böyle bir durumda işçi, açlık sınırının altında aylık 1431 TL’ye mahkûm edilmiş olacak.

Salgının dolaylı mağdurlarından olan kafe restoran çalışanlarının da zor koşullarda yaşamlarını sürdürürken yer yer de tepkilerini yükselmeye başladığı görülüyor. 20 Kasım 2020’den beri kapalı olan kafe ve restoran çalışanları, tedbirler alınarak işyerlerinin açılması için Kadıköy’de basın açıklaması yaptı. “Ölmek ve batmak istemediklerini” belirten çalışanlar, milyonların işsiz olduğunu söyledi. Çalışanlar, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 13 Ocak’ta başlanan kongrelerinin, kalabalık salonlarda yapılabildiğini belirterek tepkilerini gösterdi.

Geçtiğimiz aylarda da yer yer gözlenen ‘ekonomik sorunlar kaynaklı intihar’ vakalarının giderek yaygınlaşması dikkat çekmemiz gereken en önemli konulardan biri olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, AKP iktidarı, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, bozulan ekonomi ile artan intihar oranlarına ilişkin hazırladığı raporu yayımladı. Raporda, “AKP iktidarında intihar vakalarında yüzde 48 artış yaşandı. Tek adam sisteminde her hafta en az 65 yurttaş yaşamına son verdi. Ekonomik gerekçelerle intiharlar 2017-2019 döneminde yüzde 38 arttı” tespitlerine yer verildi. Geçtiğimiz hafta Kocaeli’nde 7 kişinin, Kahramanmaraş’ta da 1 kişinin ekonomik sıkıntı nedeniyle intihar ettiğinin açıklanması yaşanan trajediyi bir kez daha gündeme taşıdı.

Öte yandan yoksul ve dar gelirliler aleyhine giderek artan gelir eşitsizliğinin yanı sıra; TUİK tarafından açıklanan bazı veriler yorumlandığında (Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç bu konuda önemli değerlendirmeler yapıyor) bölgesel eşitsizliğin de Bölge illeri aleyhine bozulmaya devam ettiği görülüyor.

 

Dış Politika Gündemleri

 

Sorunların Gölgesinde ABD – Türkiye İlişkileri

Ele aldığımız dönemde ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerilime damgasını vuran S-400 krizinin Biden yönetiminde de devam edeceğine yönelik kuvvetli belirtiler ortaya çıktı.

ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü John Kirby, salı günü Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’ler ve F-35 projesinden çıkartılmasına yönelik siyasette bir değişiklik olmadığını vurguladı. Kirby, “Türkiye’nin son 10 yıl içinde ABD’den Patriot savunma sistemi almak için çok sayıda fırsatı olmasına rağmen, bunun yerine Rusya’ya gelir, erişim ve nüfuz sağlayan S-400’ü tercih ettiğini” iddia etti.

Bu iddialara yanıt veren Milli Savunma Bakanı Akar, “S-400 milli bir meseledir, egemenlik hakkımızı kullandık. S-400’leri bahane ederek bir takım kısıtlamalar yoluna gitmek müttefiklik ruhuna uygun değildir” dedi. ABD’nin S-400 alımıyla ilgili açıklamalarının gerçeklerle bağdaşmadığını ileri süren Akar, Türkiye’nin ABD’ye S-400 geriliminin giderilmesine yönelik yolladığı mektuba henüz yanıt alınmadığını ifade etti.

Bu dönemde aynı zamanda Biden yönetimi altında ABD’nin Ortadoğu politikasının nasıl şekilleneceğine ilişkin bazı belirtiler de ortaya çıkmaya başladı. İki önemli gelişme, ABD’nin Ortadoğu’da Trump dönemi ile kıyaslandığında daha aktif rol almaya niyetlendiğini gösteriyor: ABD Suriye-Irak-Türkiye sınırlarının kesiştiği bölgede Suriye topraklarının SDG kontrolündeki kesiminde yeni bir askeri üs kuruyor. Ayrıca ABD Suriye’deki İran destekli milislere bir hava saldırısı düzenledi ve bu hava saldırısında Irak Suriye sınırında konuşlanmaya devam eden Haşdi Şabi milislerine mensup en az 22 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırının, bir önceki hafta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminde bulunan ABD hedeflerine yönelik füze saldırısına misilleme olarak yapıldığı iddia edildi.

ABD’nin yeni yeni üs için Türkiye-Suriye-Irak sınırında bulunan Ayn Divar’ı seçmesinin stratejik bir hamle olduğu ve kuzeydoğu Suriye’deki uzun vadeli bir askeri varlığı kalıcı kılmayı hedeflediği söylenebilir. Joe Biden görevi devraldığında ulusal güvenlik ekibinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın döneminde DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilciliğini yürüten Brett McGurk’ü getirmişti. ABD’nin YPG ile ittifak kurmasında önemli bir rolü olan Mc Gurk’un bu göreve getirilmesi, Türkiye’de tepki çekmişti. Bu gelişmeler ABD’nin gelecek dönemde benimseyeceği Orta Doğu politikasının sinyallerini verdi. ABD’nin önümüzdeki dönemde IŞİD’den arta kalan unsurların temizlenmesinde ve İran’ın sıkıştırılmasında ve Irak’taki Şii milislerle mücadele edilmesinde Kürtleri önemli bir unsur olarak gördüğüne dair önemli bir işaret olarak görülebilir.

Biden yönetiminin Ortadoğu’ya ilişkin önemli icraatlarından birisi de Yemen savaşı nedeniyle Suudi Arabistan ve BAE’ye silah sevkiyatını durdurması idi. Ele aldığımız dönemde de ABD’nin Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ı suçlayan bir raporu açıkladı. Ancak bu rapora Muhammed bin Salman’a yönelik bir yaptırım kararı eşlik etmedi.

Tüm bu gelişmeler, ABD’nin Ortadoğu politikalarına ilişkin olarak önemli değişiklikler olacağına işaret ediyor. ABD önümüzdeki dönemde bir yandan İran’ın nükleer programını denetim altına almak için diplomatik baskıyı ön plana çıkartırken, diğer yandan İran’ın Irak ve Suriye’deki askeri etkinliğini kırmak için bölgeye askeri güç yığmaya devam edecek gibi görünüyor. Öte yandan Suudi Arabistan’a karşı da daha dengeli bir politika izleyerek Şii/Sunni karşıtlığında tarafsız kalmayı seçtiğini belli ediyor.

Biden yönetiminin Türkiye’ye yönelik politikasında da S-400 krizi ile kendisini gösteren, Türkiye’nin Batı ekseninden uzaklaşması meselesi önemli ir yer tutacağa benziyor. ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli üslerinden birisi olan İncirlik üssüne alternatifler aradığı, bunun için Suriye’de yeni bir üs kurmaya giriştiği, hatta Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesinde bir NATO tatbikatı bahanesi ile ciddi askeri yığınak yaptığını ve burada kalıcı bir üs kurma niyeti olduğu iddia ediliyor.

Bütün bu gelişmelerde tabii ki ABD’deki demokratik kamuoyunun ağırlığı var, Biden kendisinin iktidara gelmesini sağlayan ABD demokratik kamuoyunun taleplerini gözardı edemiyor. Önümüzdeki dönemde de Biden yönetiminin Ortadoğu politikalarının nasıl evrileceğinin izlenmesi gerekiyor.

 

Ermenistan’da Darbe Girişimi

Ermenistan ordusu, Başbakan Nikol Paşinyan’a istifa çağrısında bulundu. Ülkede bir darbe girişimi olduğunu söyleyen Paşinyan ise destekçilerini sokağa çağırıp Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan’ı görevden aldığını duyurdu. Ermenistan Savunma Bakanlığı’ndan “Ordu siyasi bir yapı değildir ve askeri siyasete dahil etme yönündeki hiçbir girişim kabul edilemez” tepkisi gelirken, Kremlin de “Anayasal çerçevenin dışına çıkılmamalı” uyarısı yaptı.

Türkiye, Ermenistan’daki olaylara darbe girişimi nitelemesini yapıp, bu girişimi kınarken, Azerbaycan tarafında Aliyev’in aşağılama şeklinde okunabilecek beyanatları içinde Paşinyan’dan çok Ermenistan’ın eski liderlerine yönelik eleştiriler dile getirmesi dikkat çekti.  Putin taraflara itidal çağrısında bulunurken, ABD çok daha temkinli bir açıklama ile tarafları farklılıklarını barışçıl şekilde çözmeye davet etti ve olayları darbe girişimi olarak nitelemekten kaçındı.

Medya Günlüğü’nden Cenk Başlamış yazısında olan bitenleri Rusya’ya ve Kafkaslarda gücünü artırmasına bağlarken,  Hazal Yalın, Gazete Duvar’da kaleme aldığı yazıda Paşinyan’ın Dağlık Karabağ yenilgisi sonrası iktidarını korumak için sivil darbe örgütlemiş olabileceğini ifade etti.

Dağlık Karabağ’da olanların ardından, önemli ölçüde toprak kaybına uğrayan, bu tarihi meselede büyük tavizler veren, büyük ağabey Rusya tarafından hizaya getirilen, Batı tarafından yalnız bırakılan Ermenistan’da sular kolay kolay durulacak gibi değil. Zor durumda olan Paşinyan’ın, bu mağduriyet ile iktidarını ne kadar koruyabileceği, Ermenistan’ın iç dinamiklerinin D.Karabağ anlaşmasının devamlılığını ne kadar mümkün kılabileceği, fırsattan istifade başka gelişmelerin olup olmayacağı önümüzdeki dönemde takip edilmesi gereken konu başlıkları olacak gibi görünüyor.