19 Kasım – 13 Aralık 2020 Kültür-Sanat Gündem Değerlendirmesi 

(Bu değerlendirme yazısı Artizan Kültür-Sanat Gündem Çalışma Komisyonu tarafından 19 Kasım – 13 Aralık 2020 haber taraması esas alınarak hazırlanmıştır.)

19 Kasım – 13 Aralık 2020 tarihleri arasında kültür-sanat alanında gündeme gelen gelişmeler şunlardı: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müzisyenlere yönelik destek kampanyası, İzmir Devlet Tiyatrosu’nda yaşanan COVİD-19 skandalı nedeniyle Ali Cem Köroğlu’nun ihmal sonucu ölümü ve tiyatro mekânlarının kapanma tehlikesiyle mücadelesi. Kültür-sanat gündem değerlendirmesinde tartışılan son kritik konu ise edebiyat dünyası içerisinde başlayan #metoo hareketi üzerine oldu.

Türkiyede Müzisyen Olmak ve Kültür Bakanlığı Yardımları

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, müzik meslek birliklerinin temsilcileriyle İstanbul’da yaptığı toplantı sonrasında müzisyenlere yönelik 1.000 TL’lik bir destek kampanyası yapacaklarını duyurdu. Destek kampanyasının detayıysa şu şekilde: müzik meslek birliklerine kayıtlı müzisyenlerin, üye oldukları meslek birliğine başvuru yaparak bu yardımı alabileceği belirtildi. MESAM, MSG ya MÜYOR-BİR’den herhangi birine üye olmayan, sektörde kayıt-dışı koşullarda çalışan müzik emekçilerininse Kültür ve Turizm Bakanlığı Yunus Emre Enstitüsü’ne başvurarak bu yardımı alabileceği belirtildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı müzisyenlere direkt maddi destek yapamayacağını bildirerek meslek birlikleri üzerinden proje oluşturduğu belirtiliyor. Üç aylık süreceği belirtilen, yani bir müzisyen için toplam 3000 TL’lik nakdi yardımı kapsayan bu projeye çeşitli tepkiler geliştirildi.

Örneğin MÜYOR-BİR’in bakanlıkla gerçekleştirdiği proje olan “İlk Sahne İlk Alkış” üzerine Yasemin Göksu bir tweet flood’uyla sanatçılara oldukça minimum miktarda verilen bu maddi desteğin bir projeye dönüştürülmesine yönelik itirazlarını belirtti. MÜYOR-BİR bu projede üyelerine “sahneye ilk çıktığınız yer, aldığınız ilk alkış konusunda hissiyatınızı anlatın, yanına da fotoğraf koyun varsa, onları da bize yollayın; biz bunu bir kitap haline getireceğiz.” şeklinde bir mesajla Bakanlığın destek projesini duyurmayı tercih etti. Ferhat Tunç kısa eleştiri yazısında Almanya örneğiyle bir karşılaştırma yaptı. Başvurulduğunda Almanya hükümetinin ayrım yapmaksızın her sanatçıya 5 bin euro ödediğini ve müzisyenlerin sağlık ve emeklilik sigorta giderlerini üstlendiğini belirtti. “Künstler Soziall Kasse” adlı kurumun üyesi olan her müzisyenin, cüzi bir ücret karşılığında sağlık ve emeklilik ödemelerini rahatlıkla yapabildiğini belirtti. Güvenç Dağüstün bu yardımın ardından katıldığı YouTube programında aynı zamanda meslek birliklerine yönelik eleştirilerini de sundu. Burada meslek birliklerinin bu anlaşmayı kabul etmesini, dönüp üyeleriyle bu konuyu değerlendirmemesini de eleştirmişti.

Meslek birliklerinin Kültür Bakanlığı’yla geliştirdiği projede bazı problemler bulunuyor. Öncelikle meslek birliği yönetimlerinin üyelerinin onayına sunmak veya geri bildirim mekanizması kurmak gibi demokratik temayüllerle hareket etmediği görülebilir. Kayıtlı üyelere sadece sonuç bildirimi yapıldığında müzisyenler durum karşısında bireysel tercihleriyle ve tepkileriyle baş başa kalmış oluyor. Burada yardımı sadaka olarak değerlendiren, “kitapçığa adını yazdırmak” istemeyen,“kitapçığa adını yazdıranları da not edeceğiz” diyen, yardımı yine de alacağını belirten tepkiler görüldü. Meslek birliklerinin tarihlerine bakıldığında MESAM 1986, MSG 1999, MÜYOR-BİR 2000 ve MÜYAP 2001 olmak üzere telif gelirlerinin düzenlenmesi, müzik yapımlarında maddi düzenlemelerin yapılması için devlet desteğiyle kurulmuş yapılar olduğu söylenebilir. Meslek birliklerinden müzisyen haklarını koruyan bir sendika tavrı beklemek doğru olmayabilir. Fakat müzisyenlerin elindeki tek örgütlü yapılar olduğunu ve bu yapılar özelinde talep geliştirmek gerektiğini unutmamak gerekiyor.

Tartışmanın meslek birliklerinin yapabildikleri çerçevesine sıkışmaması için yapılması gereken son hatırlatma şu olabilir. Müzik sektöründe kayıt-dışı çalışma oldukça yaygın olduğu için müzisyenlerin çok büyük bir kısmı vergi mükellefi değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir hak yardım talebinde bulunulmasını vergi mükellefi olmakla ilişkilendirmesi, sosyal devlet anlayışından oldukça uzak bir tablo çizmekte. Bu tabloda akılda tutulması gereken bir diğer durumsa tiyatrodan müziğe sanat faaliyetlerinin devlet nezdinde oldukça yüksek vergilere tabii tutulması.

Ali Cem Köroğlunun Ölümü Üzerine (İzmir Devlet Tiyatrosunda KOVİD-19 Skandalı)

İzmir Devlet Tiyatrosu’nda yaşanan COVID-19 skandalı, salgın yönetiminde kültür-sanat sektörünün kırılganlığının boyutlarına işaret etmekteydi. Bütün gösteri mekânlarının ve tiyatroların kapanmış olmasına karşın Devlet Tiyatroları’nın perdelerini kapatmaması, Ali Cem Köroğlu’nun ölümüne neden olan ihmal zincirini tetikledi. Prömiyeri yapılan tek kişilik “Karıncalar / Bir Savaş Vardı” oyununun oyuncusu, tiyatro sanatçısı Akın Kurt’un prömiyerden bir gün sonra yaptırdığı KOVİD-19 testi pozitif çıkmıştı. Sera Kadıgil’in mecliste yaptığı konuşmasında vurguladığı noktalar oldukça çarpıcıydı. Burada iddialara göre oyundan sonra test yaptıran teknik ekipten de çok sayıda kişide virüse rastlandı. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt’un oğlu olan Akın Kurt’un virüsü, oyunu izlemek için Ankara’dan gelen annesinden almış olabileceği iddia edildi. Ali Cem Köroğlu’nun ölümü üzerine Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (DETİS) yaşananlara tepki göstererek kamuoyuna yönelik bir bildiri paylaştı. Bu ihmal zincirinde sorumluların tespit edilip istifaya davet edilmesi kamuoyu açısından oldukça önem taşıyor.

Tiyatro Mekânları Risk Altında

1963 yılından beri aynı adreste perde açan Ankara Sanat Tiyatrosu (AST), sosyal medya üzerinden yaptığı duyuruyla sahnesini boşaltmak zorunda kaldığını açıkladı. Sahnenin geleceğinin ne olacağı merak konusuyken Çankaya Büyükşehir Belediyesi bir yıl daha AST’ın kendi mekânını kullanmaya devam edeceğini duyurdu. AST gibi ülke tarihine damga vurmuş kültür-sanat mekanlarının, tarihî yerlerin korunması gerekiyor. Belediyelerin böyle yerlere destek olması önemli bir konuyken Kültür Bakanlığı’nın burada adres olarak bile geçmemesi not düşülmesi gereken bir diğer konu. Tiyatro mekanlarıyla birlikte salgın döneminde sinema sektörünün de dijital platformlara kaymasıyla sinema salonları çok büyük risk altında olduğu düşünüldüğünde gelecekte mekânlar üzerine baskıların daha da artacağı tahmin edilebilir. Bağımsız kültür-sanat mekânlarının gittikçe zor durumda kaldığı koşulları tespit eden bir yazıda bu mekânların ahvali kent belleğinin değişimini vurgulamakta: “Sokağa çıktığımda ne zamandır orada olan bir yerin, mekanın artık olmadığını veya büyük ölçekli yatırımlar tarafından ele geçirilerek değiştiğini, geride kendisini koruyabilen, kent belleğinde ve şimdide varolmayı sürdürebilen çok az yer kaldığını görüyorum.” Bağımsız mekânlara, kamusal sanat vurgusuyla destek olunmasının önümüzdeki dönemin kültür-sanat gündemleri arasına gireceği tahmin edilebilir.

Edebiyat Dünyasından Başlayan #MeToo Hareketi (#UykularınızKaçsın / #SusmaBitsin)

Sosyal medyada pek çok kadın, yazar Hasan Ali Toptaş’ın kendilerini taciz ettiğini ve cinsel saldırıda bulunduğunu paylaştı. Toptaş ile başlayan ifşa metinlerinde kadınlar, “#MeToo“, “#uykularınkaçsın“ etiketleriyle birbirlerine destek oldu. Leyla Salinger isimli bir Twitter kullanıcısı, Toptaş’ın videosunu paylaşarak, “Bu adamın ifşalanmasını heyecanla bekleyen kaç kişiyiz? Ben ve pek çok arkadaşımın kendisi ile nahoş anıları var üniversite yıllarına ait. Şu anki bilinç ve cesarete sahip olsam kesinlikle ifşa ederdim. Klasik orta yaş üzeri cins erkek edebiyatçı” dedi. Bu dönemde edebiyat dünyasında çok hızlı şekilde refleks gelişebildi. Everest ve İletişim Yayınları gibi büyük yayınevleri ifşalanan isimlerle çalışmayacaklarını bildirdiler. Bu tepkilerin ardından Yeni Akit gazetesi yazar Pelin Buzluk ve ifşa eden anonim hesap hakkında ithamlarda bulundu. Everest’in yayın yönetmeni olarak Saadet Özen çalışıyor. Hasan Âli Toptaş olayında da ilk açıklamayı Everest Yayınları yaptı. Bu pozisyonlarda kadınların olmasının çok önemli olduğunu görülebilir.

Türkiye’de kültür-sanat alanında cinsel tacizle ilgili tartışmalar geçen yıllarda Talat Bulut ve Efecan Şenolsun ifşalarıyla gündeme gelmişti. Sinema ve dizi setlerinde yaşanan bu olayların ardından Susma Bitsin platformu cinsel tacize karşı daha kurumsal bir dayanışma ve destek mekanizması oluşması için kuruldu. Bu tarz kurumsal mekanizmaların kültür-sanat sektöründe yaygınlaşması oldukça önem taşıyor.