İlgili haber akışına buradan ulaşabilirsiniz.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü 

Uluslararası Tiyatrolar Birliği tarafından 1961 yılından itibaren kutlanan 27 Mart Dünya Tiyatro Günü için bu sene uluslararası bildiri Helen Mirren tarafından, ulusal bildiri ise Müjdat Gezen ve Metin Akpınar tarafından kaleme alındı. Süreyya Karacabey ise her sene olduğu gibi alternatif bildiriyi kaleme aldı. 

Pandemi koşullarında “kutlanan” 27 Mart’ta uluslararası ve ulusal bildirilerde pandemi koşullarında “canlı” yapılamayan tiyatronun vurgulandığı görülüyor. Her iki bildiride de insansız tiyatro olamayacağına dair vurgu ön planda. Fakat uluslararası bildiride pandemiyle birlikte gelen yeni koşulların tiyatro sanatının gidişatına dair pozitif ön açıcı bir nokta olabileceği de ekleniyor. Bunun yanında Süreyya Karacebey’in yazdığı alternatif bildiride pandemi koşulları sadece tiyatro bağlamında ele alınmamış, pandeminin daha da görünür kıldığı toplumsal eşitsizliklere de yer verilmiş. 

27 Mart vesilesiyle yapılan söyleşiler, verilen demeçler ve yazılan köşe yazılarına bakıldığında pandeminin başından beri devam eden tiyatroların karşılaştığı maddi zorluklar vurgulanıyor. Kısa dönemli desteklerle ayakta kalması mümkün olmayan özel tiyatroların kalıcı destek ihtiyacı ve pandemi bitince seyircisiz kalma korkusu öne çıkan başlıklardan.  

Türkiye’deki tartışmalar bir yana dünyada pandemi ile toplumsal mücadelede ilerlemiş olan ülkelerin tiyatro salonlarını kontrollü bir biçimde açmaya başlayacağı duyuruldu. Mesela New York’ta tiyatrolar %50 seyirci ile oyun gösterimine başlayacağını duyurdu. Bu durumda tabii ki ülkelerin aşı politikasının önemli olduğu söylenebilir. ABD’de aşılamanın başarılı şekilde ilerlediği düşünüldüğünde tiyatroların açılabilmesi de tesadüf değil. Bir yandan bu ülkelerde ekonomik durum belli bir seviyenin üstündeyken dijital sanat tartışmalarının daha ilerici olduğunu belirtebiliriz. Türkiye’de ise aslında tiyatrolar güya “kapanmamışken”, pandemi tedbirleri dolayısıyla “fiili durum olarak” kapalıyken ve dolayısıyla devlet bu durumdan kaynaklı destekleri vermekten de azadeyken, ayrıca aşı krizi gündemdeyken, doğal olarak tiyatrocuların maddi destek talepleri ön plana çıkıyor. Dijital sanat/tiyatro tartışmalarında daha geriden gelindiği söylenebilir. Pandemi dönemine bir geçiş dönemi gibi bakılması, fiziken seyirciye kavuşma arzusu, “bu dönemi bir atlatalım” bakış açısı ile içinden geçtiğimiz dönemin sanat anlamında nelere ön ayak olabileceği sadece dar bir kesim tarafından tartışılıyor. 

Oyuncular Sendikası’nın dile getirdiği oyunculara ve set işçilerine aşı için öncelik verilmesi talebi çok yankı bulmasa da basında gündeme geldi. Dizi sektörünün pandeminin ilk ayında kısa bir duraklama yaşadığı fakat sonraki süreçte hiç ara vermeden devam ettiği söylenebilir. Televizyon dizilerinin mali getirisinin yüksek olduğu biliniyor. Bir yandan da “evde kal” çağrıları yaparken halkın zaman geçirebileceği bir araç olarak da görmek mümkün. Futbolcuların aşı olduğu bir sistemde oyuncu ve set işçilerinin aşı sırasında öncelikli olması haklı bir talep olarak değerlendirilebilir. Ama bu tartışmanın sektörel bir yönünün olduğunu vurgulamak lazım; pastadaki payı daha yüksek olan dizi sektörünün, yapımcıların, bir baskı oluşturması ve aslında risk altında olan her meslek grubunun hak ettiği şekilde öncelikle aşılanması olası ama maalesef bu zeminde tiyatro sanatının bekası adına bir korelasyon kurulamıyor. Ticari getirisi düşük olan “tiyatro sanatı” pastadaki payı ölçüsünde, yine makûs talihini yaşayıp aşı sıralamasında da varlık zincirinin en dibindeki konumunda kalabilir. 

Pandemi döneminde dijitalde yayınlanan konser ve tiyatrolara olan ilgi yüksek olsa da, en azından halkın tüm kesimini kapsamadığı söylenebilir. Dijital gösterimleri takip eden kitle içinse pandemi sonrasında normale dönüldüğünde izleyicilerin mekan algısının değişebileceği ön görülebilir. Klasik anlamda tiyatro devam etse bile izleyicinin yeni koşula adaptasyonu neyi, nereden izlemeyi/dinlemeyi tercih edeceği değişecek gibi duruyor. 

Dijital Girişimlere Dair

Antalya’da altı yerel tiyatronun oluşturduğu Antalya Özel Tiyatrolar Birliği’nin oyunları Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal medya hesapları olan ABB TV ile Kanal V’den seyirciyle buluşacak. Bunun yanında Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin 27 Mart Dünya Tiyatro Günü dolayısıyla başlattığı yerel tiyatro gruplarıyla hayata geçireceği Dijital Platform Projesi’nin duyurusu yapılmıştı. Belediye yerel tiyatro gruplarına açık bir çağrı yapmış ve projeden yararlanacak olan gruplardan belli kriterleri taşımaları istenmişti. 1 Nisan günü Mersin’in yerel gruplarından olan Tiyatro Agon projenin oluşumu ve yayınlanması aşamasında karşılaştıkları sorunları kamuya açıklayarak projeden çekildiklerini belirttiler. Belediyelerin destek amaçlı başlattıkları bu nadir projeler iyi niyetli ve yerinde görünse de süreç ve bütçe yönetimi, hangi gruplarla işbirliği yapıldığı ve nasıl bir kültür sanat politikası güdüldüğü konusunda objektif kriterlerin işletilmediğini gösteriyor. 

Tartışmamızda ilgi çekici ve pozitif bir girişim olarak tartıştığımız Odunpazarı Belediye Tiyatrosu’nun pandemi döneminde çalışmalarını YouTube kanallarına taşıması oldu. Odunpazarı Belediye Tiyatrosu verdiği söyleşide, grubun kumpanya mantığı ile yürüdüğünü, deneyim kazanan oyuncuların eğitim vermek üzere grupla ilişki kurduğunu, katılımcıların yaş aralığının geniş olduğunu belirtiyorlar. YouTube kanalları incelendiğinde Odunpazarı’nda karşılaştıkları hikayelerden yola çıkarak yazıp oynadıkları skeçler, esnafla yapılan röportajlar, bir tema üzerinden kendi metinlerini yazdıkları videolar mevcut. Odunpazarı Tv’den yayınlanan videolarla yaşadıkları yerle canlı bir bağlantı kurdukları görülüyor.  

Türkiye’de yayın yapan dijital platformlara bir yenisinin daha ekleneceği haberi duyuruldu. Sahneport adı altında yayın yapacak olan bu platformun diğerlerinden farklı noktası çeşitli sanat disiplinlerine ait sinema, tiyatro, konser, sergi gibi kültür-sanat aktivitelerini tek bir çatı altında toplayacak olması. Sahneport’un kurucularından olan Eda Kendirli yapılan basın toplantısında global ölçekte yayınlar yapılacağını duyurdu. Halihazırda Hollandalı iki tiyatro kurumu ile anlaşan Sahneport yurtdışından olan yayınların sayısını arttırmayı hedefliyor. Sahneport’un yayın hayatına başlayacağı tarih ise bilinmiyor. 

Başka bir yeni dijital platform ise YeniPerform. 2003 yılında Galata’da kurulan GalataPerform pandemi ile birlikte mekanı kapatmış ve dijital mecraya taşınmıştı. Kurulan YeniPerform adlı dijital kültür sanat platformu ise Almanya Dışişleri Bakanlığı, Goethe-Institut ve ortakları tarafından pandemi döneminde kültür-sanat ve eğitim faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak üzere açılan Uluslararası Yardım Fonu (Goethe Institute Covid Relief Fund) tarafından destekleniyor. Bu platformda sadece canlı ya da kayıttan oyunlar yayınlanmıyor, atölyeler düzenleniyor ve grubun oyunları online kitabevinden alınabiliyor.

Dijital denemeler anlamında, iki ayrı “zoom oyunu” ile karşılaşıyoruz: ilki Yeni Perform ve Şimdi Yapım’ın ortak prodüksiyonu ‘Beyaz Kanatlar’ diğeri ise Ayşe Lebriz Berkem tarafından oynanan “Hikayelerimiz” oyunu. Zoom oyunları zoom aygıtının kendisini bir canlı performans sahnesi olarak kullanan oyunlar. Diğer yandan “Provadan İzle” serisi: “Semaver ve Kumpanya” oyunu ile İş Sanat’ın YouTube kanalında yayında. Bir podcast kanalı olan K’nın Sesi de ikinci sezonu ile yayında. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali, 24. Uçan Süpürge, Kimseyi Geride Bırakma Film Günleri dijital platformda başlıyor.

Sansür Gündemi

2017 yılında vizyona giren “Ölümlü Dünya” adlı film, 4 Nisan günü ATV’de yayınlanırken filmdeki “dolar olmuş 4 lira” repliğinin sansürlenmesi ile tekrar gündeme geldi. Susma Platformu’nun kültür-sanat ve medya alanlarında gerçekleşen sansür vakalarını derlediği Türkiye’de Sansür ve Otosansür raporunun Aralık 2019-Aralık 2020 dökümünde sansürden en fazla etkilenen alanın gazetecilik olduğu görülüyor. Ayrıca Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) 2019’da yürürlüğe giren yönetmelikle internet yayınlarını denetleme görevini üstlenmesiyle birlikte, film ve dizilere yönelik engellemelerin de arttığına işaret ediliyor. Sadece televizyonda değil, dijital platformlar ve internette de film ve dizilerin sansürlenmeye başlandığına dikkat çekiliyor.

Bir sansür gündemi de Boğaziçi Üniversitesi’nden geldi. Gökkuşağına boyanan merdivenlerin ertesi gün sarıya boyandığı görüldü. Aynı gün 2018 yılından beri okulun duvarında asılı olan Güzel Sanatlar Kulübü’nden bir öğrencinin yaptığı bir tablonun üstünün aynı boya ile boyandığı görüldü. Eserin sahibi tabloyu alıp en yüksek fiyata verene satacağını elde edeceği gelir ile kadın ve LGBTİ+ derneklerine yardım yapacağını belirtti. Bu duyurudan sonra 21.000 lira fiyat verildi ve ilgili derneklere bağış yapıldı. 

Okul içindeki merdivenlerin boyanması talimatla olsa bile, tabloya yapılan saldırının aynı talimatla mı yoksa merdivenleri boyayanların bireysel inisiyatifiyle mi yapıldığı bilinmiyor. Okul yönetimi de buna dair bir açıklama yapmadı. Basit bir akıl yürütmeyle başka tablolar boyanmazken tablonun üzerinde “meme” olduğu için boyandığı sonucu çıkarılabilir. Ayrıca bu saldırı sansürden ziyade vandalizm olarak da değerlendirilebilir.

Tiyatro Örgütleri ne diyor?

Tiyatro Kooperatifi ortağı tiyatroların katılımıyla ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Politikaları Yönetimi ve Araştırma Merkezi işbirliği ile gerçekleştirilen bir akademik araştırmanın ara raporundan veriler paylaşıldı: kalıcı çözümler üretilmediği takdirde kayıpların telafisinin on yıllar süreceğine dikkat çeken Tiyatro Kooperatifi, özel tiyatrolar için acil olarak harekete geçilmesi çağrısını yineledi. Bu raporun sonuçlarını sosyal medyada da özet görsellerle paylaşan Tiyatro Kooperatifi devlet desteğinin yetersizliğine dikkat çekti. Tespitlerin ardından yine madde madde paylaştığı “çözüm önerileri” başlıklı görseller ise, enteresan bir şekilde sadece “seyirciden” bilet alarak destek olmasını ve “özel sektörden” de sponsorluk yoluyla hamilik geliştirilmesini istiyordu. Sorunu devlet kaynaklı destekten yoksunluk olarak koyup çözüm olarak devletten herhangi bir talepte bulunmamak yönündeki yaklaşımı bir miktar tuhaf bulduğumuzu belirtmeliyiz.

“Tiyatromuz Yaşasın” inisiyatifi yasa çalışmasına başladığını duyurdu. Tiyatro yasası gibi büyük bir başlığın çalışmalarının ödenekli, ödeneksiz, hatta profesyonel, amatör tiyatro ile ilgili her bileşen kesimin katılımıyla yürütülmesi gerekir. Böylesi önemli bir boşluğu doldurmak için de sadece özel tiyatroların değil çok daha geniş bir koalisyonun birlikte çalışma yürütmesi gerekecektir. Diğer yandan bir süredir “Kamusal Tiyatro” başlığı altında çalışma yürüten çalışma grubu 16 Nisan tarihinde Özlem Daltaban’ın “İskoçya Modeli”ni anlattığı sunumunu yayımladı: bu topraklarda kurulabilecek bir kamusal tiyatro modeline dair de esin verici pek çok tartışmayı barındıran sunuma Kamusal Tiyatro YouTube kanalından ulaşabilirsiniz. 

HDP tiyatrocuların yaşadığı zorluklar ve sanat emekçilerinin hem kayyumların işine son verdiği hem de Kürtçe oyunların yasaklanmasından kaynaklı yaşadığı sorunlar için Meclis araştırması istedi.

Diğer yandan BGST Tiyatro, Kültür Bakanlığı’nın KB fonlarının dağıtılması noktasındaki “kara liste” politikası sonucu 2013’ten beri mükerrer ve mesnetsiz biçimde ödenekten men ediliyor ve buna karşı yürüttüğü hukuki mücadelesini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, hatta “Anayasa Mahkemesinin” bile kapatılabileceğine dair mavraların okunabildiği bir ortamda, hukuki mücadeleye inançla bu dönem bağımsız tiyatronun yaşadığı hak gaspı çeşitlemelerinden birinin kaydını tutması açısından bu süreci izlemek önemli.

Toplumsal Cinsiyet 

Rojava’nın ilk kadın tiyatro grubu Teatra Sarya Baran oyuncuları, hazırladıkları masalları farklı mekanlarda ve kendi kurdukları stüdyolarda izleyiciye ulaştırarak masal kültürünü yaşatmayı amaçlıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan ilk kadın tiyatro grubu Teatra Sarya Baran, JinTv ile birlikte ortak bir projeye imza atarak, “Hebû Tunebû (Bir varmış bir yokmuş) isimli masal programına başladı

Gösteri sanatları alanında çalışan kadınlar, Celal Mordeniz taciz vakasının kamuoyuna duyurulmasının üzerinden geçen 2 ayda Tiyatro Medresesi’nin ve Seyyar Sahne’nin sessiz kalması üzerine bir açıklama yaptı ve açıklama sosyal medyada #Unutmuyoruz #Takipçisiyiz #TacizBirEğitimYöntemiDeğildir hashtag’leriyle pek çok kadın tarafından aynı anda paylaşıldı.

Konservatuvar

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı (İÜDK) öğrencileri, Kadıköy Rıhtım’daki tarihi binadan, Göztepe’deki yerleşkeye taşınması kararını protesto etti. Bina önünde toplanan öğrenciler, “Konservatuvar yerinde güzel” diyerek basın açıklaması yaptı. Öğrenciler kendilerine yahut akademisyenlere danışılmadan bu kararın İBB tarafından alınmasına, kararı internette bir haberden öğreniyor olmalarına tepki gösterdiler ve ‘Her şey çok güzel olacak dendi ama hiçbir şey güzel olmadı” dediler.