Özel Tiyatrolara uygulanan verginin azaltılması talep edilirken artırılması, Anayasa uyarınca sanatı koruma ve destekleme yükümlülüğü bulunan devletin son kösteği olarak tarihe geçti. Bu yazıda hem bu sorunu hem de özel tiyatroların yaşadığı seyirci sorununa dair kısa değerlendirmemizi kaleme aldık. Yazıda kültür-sanat gündem değerlendirmesi için hazırlanmış olan haber akışından yararlandık.

Seçim sonrası yürürlüğe konan ekonomik önlem paketinin bir parçası olarak özel tiyatroların bilet fiyatı üzerinden alınan vergi %8’den %10’a yükseltildi. Oyun satın alımlarında uygulanan vergi ise %18’den %20’ye çıkarıldı. Bir yandan da TÜİK’in yeni bir raporu açıklandı. 10 kişiden dokuzunun hiçbir kültürel etkinliğe katılamadığı belirtiliyor bu raporda. Ekonomik kriz nedeniyle tiyatro, konser, sinema gibi sanat faaliyetlerine erişim imkânsız hale geldi. Verilere göre son 12 ay içerisinde 15 yaş ve üzeri fertlerin yüzde 85.3’ü sinemaya, yüzde 93.7’si canlı gösteriye, yüzde 92’si kültürel alanlara ve yüzde 94.9’u canlı spor etkinliğine gidemedi. Bu rapordan anlaşılacağı üzere seyirci sorununun en önemli sebeplerinden biri ekonomik kriz. Öte yandan Türkiye Tiyatro Vakfı’nın başkanı Esen Çamurdan bu sorunun sebebinin yıkılan sahnelerde ve yok edilen kültür mekanlarında aranması gerektiğini söylüyor. Yönetmen Orçun Ucal da kendisiyle yeni yapılan bir söyleşide deneysel oyunların azaldığını, yeni düşünceler ve yeni oyuncular içeren oyunlar görmenin kolay olmadığını ve ekonomik nedenlerle kalabalık kadrolu oyunların artık yapılamadığını vurguluyor. Bu tür kalabalık kadrolu oyunları artık sadece Zorlu PSM gibi şirketlerin finanse ettiği mekanlarda izleyebiliyoruz. Bütün bunlar bir tabloya işaret ediyor. Ekonomik kriz ve kültürel çölleşme ortamında özel tiyatrolar ayakta kalma mücadelesi veriyor. Tiyatroların beklentisi verginin %1’e düşmesiyken mevcut vergi oranları daha da artırıldı.  Tiyatro Kooperatifi temmuz başında bu durumu kınayan bir açıklama yayınlamıştı. Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi’nden Gizem Duman Şeşen de bu soruna işaret eden beyanlarda bulunuyor. Ancak henüz kötü gidişatı değiştirecek bir adım atılmadı. Özel tiyatroların büyük bir kısmının İngiltere’deki gibi Kar Amacı Gütmeyen Tiyatro olarak yeni bir sınıflandırmaya tabi tutulması gerekiyor. İngiltere’de bu sınıflandırma altındaki topluluklar devletten ciddi oranda ödenek alıyorlar. Türkiye’de ise bütün tiyatrolar ticari şirketler olarak değerlendiriliyor.  Özel tiyatroların önemli bir kısmı kara listeye alınarak devlet desteğinden mahrum bırakılırken Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan en büyük payı 250.000 TL ile devlet kadrolarına yakınlığıyla bilinen Kerem Yılmaz’ın kurduğu 1001 Sanat Topluluğu alıyor.

Bu tabloyu değerlendirirken tarihsel bir perspektifle de bakmak yararlı olacaktır. Yakın zamanda bir dijital platformda yayınlanan Genco Erkal belgeseli yakın geçmişte özel tiyatroların nasıl şekillendiğine dair önemli bir anlatı sunuyor. 60’lı yıllarda yaşanan amatör tiyatro patlamasının ardından 70’li yıllarda birbiri ardına özel tiyatro topluluklarının sahne almaya başlaması, onların Anadolu’ya turne yapmaya başlamaları ve hem sol örgütlerin hem de derneklerin bu tiyatroları seyirci oluşturma anlamında nasıl destekledikleri bu belgeselde anlatılıyor. Sol hareketin, belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının özel tiyatroların seyirci organizasyonuna desteği 2000’li yılların ortalarına dek sürdü. Burada amatör tiyatro ile özel tiyatroların arasında kurulan üretken ilişkinin ve geçişkenliğin tiyatroların kendi seyircilerini oluşturmalarında oldukça önemli olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Ancak Türkiye’nin geçirdiği dönüşümle birlikte hem amatör tiyatrolar kan kaybetti hem de sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi örgütlerin etkisi çok zayıfladı. Genco Erkal belgeselinin dikkat çektiği başka bir nokta daha var. Belgesel sanatçının kişisel yaşam öyküsünü tiyatro mekanlarının dönüşümü ve bir kısmının yok oluşuyla birlikte ele alarak çok önemli bir olguya değiniyor. Tiyatromuzun kurumsallaşması tiyatro mekanlarına sahip çıkılmasıyla yakından ilintili. Tiyatronun seyirci sorunu ve özel tiyatroların nasıl ayakta kalabileceğine dair çözümler aranırken yukarıdaki noktaların göz önünde bulundurulmasında yarar var.

Özel tiyatroların yerel idare tarafından desteklenmesine dair olumlu bir örnek olarak İBB’nin salonları tiyatroların kullanımına açmasına değinelim. İBB yeni açtığı mekanlarla sanatçıların üretimlerini ücretsiz bir şekilde halkla buluşturuyor. Ancak bu olumlu pratiğin özel tiyatrolar için olumsuz bir yanı da mevcut: oyun kaşeleri oldukça geç bir tarihte ödeniyor. Belediyenin tiyatrolara kaşelerini zamanında ödememesi artan enflasyonla beraber düşünüldüğünde sanatçılar için yeterli bir çözüm olamıyor. Sadece üretimlerini sergilemek değil, üretimlerini yapabilecek altyapı ve mekanlara da sahip olmayan sanatçıların üretim sürecinde de yerel yönetimler tarafından daha iyi desteklenmesi gerekiyor.