Bu değerlendirme, 12-25 Nisan 2023 tarihli haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.

İç Politika

İki haftanın gündeminde seçim vaatleri, deprem ile ilgili yayınlanan raporlar ve hak ihlalleri ön plana çıktı.

Seçimler, Vaatler

Seçim tarihi yaklaştıkça başta AKP olmak üzere siyasi partilerin seçim vaatleri gündeme geldi. AKP’nin Karadeniz’de bulunduğu söylenen gazın yeniden keşfi ile hanelere belirli bir süre ücretsiz gaz verileceği vaat edildi. Ancak bir süre sonra hanelere verilecek gazın süresinin vaatlerde bulunulduğu gibi olmadığı ortaya çıktı. AKP bununla birlikte Akkuyu nükleer santralinin açılışı ile TOGG aracının üretimine ve satışına başlanacağını açıkladı. CHP ekonomik söylemini ‘kayıp’ 418 milyar üzerinden sürdürdü. AKP Cumhur ittifakı cephesinde MHP, HÜDAPAR vb partilerin bu konuda henüz bir açıklaması olmadı. Sadece HÜDAPAR ile yapılan ittifaktan sınırlı da olsa AKP içerisinde bazı kesimlerin rahatsız olduğu basına yansıdı.

Seçim sonuçlarına ilişkin farklı anket şirketlerinin yayınladığı sonuçlarda genel olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu görüldü. Kılıçdaroğlu’na Adıyaman gezisinde yapılan saldırıyı önemli bir provokasyon olarak değerlendirebiliriz. Millet ittifakı cephesinde daha dinamik daha hareketli bir hava olduğu söylenebilir. Özellikle Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da mitinglere katılmasıyla Millet ittifakının daha hareketli olduğu yapılan mitinglerden izlenebiliyor. Millet ittifakında DEVA, GELECEK ile diğer partilerin bu hafta boyunca önemli sayılabilecek bir etkinliği basına yansımadı.

Emek ve Özgürlük ittifakında ise TİP ile var olan ‘ittifak’ ile ilgili tartışmalar durulmuş gibi gözükse de HDP eşbaşkanları ‘boşa’ gidecek her oyun AKP-MHP’ye yarayacağını ifade ettiler. Pervin Buldan ile Hasan Cemal ve Çengiz Çandar’ın seçim sonrası oluşacak tabloda barış sürecinin tekrar başlayabileceği ile ilgili açıklamaları basında yer aldı.

Sosyal medyada videolar yayınlayan Muhammed Yakut belirli isimleri hedef alarak önemli iddialarda bulundu. İYİ parti başkanı Meral Akşener dışında siyasi çevrelerden bu iddialarla ilgili henüz ciddi denebilecek bir açıklama gelmedi. Yakup videolarda seçime yakın bir süre kala daha önemli konuları açıklayacağını ifade etti.

Deprem Sonrası Yaşam

6 Şubat’ta gerçekleşen ve geniş bir coğrafyayı etkileyen Maraş merkezli depremlerde yapılan  son resmi açıklamaya göre ölü sayısı 50.500. 20 Nisan günü Maraş’ın Pazarcık ilçesinde fırtına nedeniyle çok sayıda konteyner ve çadır yıkıldı. Yakındaki hasarlı binaların çatısından savrulan parçalar nedeniyle bir depremzede ölürken, 8’i ağır 40 kişi de yaralandı.

Bu dönemde bazı kurumların saha çalışmaları raporları yayınlandı. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Maraş merkezli depremlerin ikinci ayında sağlık sorunları, sağlık çalışanlarına ve hastanelere ilişkin raporunda, gerçek verilere ulaşmanın mümkün olmadığına dikkat çekerek, “Sağlık yönetimi enkazda kalmıştır” açıklaması yaptı. Hatay’da sahra hastanesi ve üniversite hastanesinin sadece acil servisleri ve polikliniklerinin çalıştığı belirtilen raporda, “İskenderun, Samandağ, Antakya ve Defne’de yerel düzeyde oluşturulmuş tam teşekküllü sağlık hizmetlerinin olmamasının dikkat çekici olduğu açıklandı. Ayrıca ölüm raporu verilmemiş binlerce insanın olduğu, yeterli beslenme koşullarının sağlanmadığı belirtilen raporda, deprem sonrası insanlarda oluşan sağlık sorunları ile ilgili hiçbir çalışmanın yapılmadığı belirtildi.

Emek Partisi (EMEP) Göç Bürosu’nun hazırladığı, deprem bölgesindeki mülteci ve göçmenlerin durumuna dikkat çeken “Savaştan kurtulup depremin enkazında kalanlar” raporu açıklandı. Mülteci depremzedelerin bu yıkımın sonuçlarını en ağır yaşayan insanlar olduğunu belirten Göç Bürosu, enkaz altından çıkan, yakınlarını kaybetmiş, barınma, temiz su, gıda, kıyafet gibi en temel ihtiyaçlardan yoksun olan mültecilerin sorunlarının çözümü için devleti politika üretmeye davet etti.

Kent Konseyi Birliklerinin hazırladığı rapora göre Maraş ve Hatay merkezli depremlerde 4 milyon 815 bin 662 çocuk psikolojik ve ruhsal olarak derin yaralar aldı. Ayrıca, 200 çocuk kol ve bacağını kaybederek ampute kaldı. Devletin ise şu anda engellilerin kol ve bacak protezlerinin yalnızca yüzde 10’unu karşıladığı ifadelerine yer verildi.

Ekmek ve Gül’ün hazırladığı “Depremzede çocukların 23 Nisan’ı” raporunda ise deprem bölgesindeki çocukların yaşadığı hak ihlallerine, eğitime ve sağlığa erişim hakkının kısıtlandığına ve geçici yerleşim alanlarının çocuklara uygun planlanmayışının yarattığı risklere dikkat çekildi. Rapor, 4 milyonu aşkın kayıtlı çocuk nüfusun bulunduğu deprem bölgesinde, iki aydan fazla zaman geçmesine rağmen çocukların barındıkları yerlerin hâlâ çocukların güvenliğini sağlamaya dönük düzenlenmediğini, çocukların eğitime erişiminin ciddi anlamda kısıtlandığını ortaya koyuyor.

Hak ihlalleri artarak devam ediyor.

Son iki haftada insan hakları alanında birçok ihlal yaşandı. Kobani davasında hakim 100 yılı aşan cezalar istedi. 7 ay önce Diyarbakır merkezli yürütülen gazeteci operasyonunda tutuklanan gazetecilere yüksek cezalar istendi. 24 Nisan Ermeni soykırımı ile ilgili İHD ve HDP’nin yapmak istediği etkinliklere izin verilmedi. Diyarbakır Lice ilçesinde küçük yaştaki çocuğa işkence yapan polislere açılan davada, işkence iddiası reddedildi. İHD özellikle İç Anadolu bölgesindeki cezaevlerinde 52 tutukluya işkence edildiği ile ilgili rapor yayınladı. Oyuncu Hazal Kaya hakkında, 18 yaşındaki İpek Er’e cinsel saldırıda bulunmak ve intihara sürüklemekle suçlanan eski uzman çavuş Musa Orhan’a hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 4 aya kadar hapis istendi.

Dış Politika

Sudan’da iç savaşa doğru

Sudan’da ordu ile paramiliter kuvvet Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında silahlı çatışmalar başladı. HDK, Hartum Havalimanı’nın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Taraflar ilk olarak birbirini saldırmakla suçlarken Türkiye, ABD ve Rusya’dan acilen çatışmaların durdurulması çağrısı geldi. Ancak çatışmalar devam etti. 20 Nisan, çatışmaların 6. günü itibarıyla hayatını kaybedenlerin sayısının 427’ye yükseldiği, 10 bin kişinin Güney Sudan’a sığındığı bildirildi.

HDK, savaş suçlusu eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir tarafından Darfur bölgesinde 2000’li yıllarda isyanı bastırmak için kullanılan Cancavid milislerinden türeyen bir yapı. Darfur’daki çatışmalarda tahminen 2,5 milyon insan yerinden edilmiş ve en az 300 bin kişi ölmüştü. Uluslararası Ceza Mahkemesi savcıları, hükümet yetkililerini ve Cancavid milislerinin komutanlarını Darfur’da soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemekle suçlamıştı.

Ülkede tansiyonun tırmanması, ordu ile HDK arasında “askeri güvenlik reformu” konusunda yaşanan anlaşmazlığın ardından geldi. Sudan’da ülkeyi 2021’deki darbeden beri generaller yönetiyor. HDK ülkede 2019 ve 2021 yılındaki darbelere katılmıştı. HDK’nin tamamen orduya entegrasyonuyla “tek ve milli bir ordu kurulması” ve ordunun da ticari ve siyasi faaliyetleri bırakıp kışlaya çekilmesi gibi maddeleri kapsayan güvenlik reformu, 2021’den bu yana süren yönetim krizi ve asker-sivil anlaşmazlığını çözmek için 5 Aralık 2022’de imzalanan çerçeve anlaşmanın en önemli maddeleri arasında yer alıyor.

Öte yandan yerel örgütlenmeler olan “direniş komiteleri”, vatandaşların ihtiyaçlarına cevap verebilmek için sağlık görevlileri, hemşireler ve mühendislerden oluşan ağlar kurdu. Sudanlı aktivistler, generallerin iç çatışmalarının, Batılı hükümetlerin Sudan’ın devrim sonrası siyasi geçiş sürecine orduyu ve milisleri dahil etmek için dillerine doladıkları kudretli askeri liderler söyleminin yanlışlığını ortaya çıkardığını söylüyor.

Sivil toplum grupları, kent savaşlarının Sudan’ı iç savaşın eşiğine sürüklediği bir dönemdeki bu çatışmanın savaş ağaları ve generallerin devlet yetkilisine dönüştürülemeyeceğini ve ne kadar dağınık olursa olsun, hesap verebilir bir demokrasi ve sivil yönetimin akan kanı durdurmanın tek yolu olduğunu kanıtladığını söylüyorlar. Hartum’daki Halk Direniş Komiteleri yalın bir açıklamayla durumu yorumladı: “Generaller arasındaki iktidar mücadelesi bizim mücadelemiz değildir.”

Sudanlı aktörler ve Batılı devletler, genişleyen şiddete, Körfez ülkelerine, özellikle de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ve Mısır’a çağrılarda bulunarak yanıt verdiler. ABD Dışişleri Bakanı Blinken Cumartesi günkü ilk resmi temaslarını, BAE ve Suudi Arabistan dışişleri bakanlarıyla kurdu. Onlarla “tehlikeli çatışmayı” bunun “Sudanlı sivillerin güvenlik ve selameti” için oluşturduğu tehlikeleri ve “Sudan’ın demokratik geçiş sürecini yeniden başlatma çabalarını” tartıştı. Blinken, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, “Tarafların ön koşulsuz düşmanlıkları derhal sona erdirmelerinin şart olduğu konusunda anlaştık” dedi.

Yerel örgütlenmelerin yaşananlardan, güçlü liderleri desteklemeleri nedeniyle Batılı güçleri sorumlu tuttukları görülüyor. Sudan bulunduğu coğrafi konum ve zengin yeraltı maden yatakları nedeniyle kritik önemde bir bölge ve aslında uluslararası güçlerin yerel destekçileri üzerinden bir tür vekalet savaşı yürüttüğü söylenebilir. Çatışmaların halen devam ettiği, askeri güçlerin belirleyici olduğu bir ortamda kısa ve orta vadede kalıcı bir çözümün işaretleri görülmüyor.

Suriye ve Irak’taki gelişmeler

Suriye tarafında bu dönem iki önemli gelişme öne çıktı. Suriye’nin diplomatik tecritten çıkması olarak görülebilecek gelişmelere 12 yıl sonra Suriye’den Suudi Arabistan’a dışişleri bakanı düzeyinde ilk ziyaretin gerçekleşmesi eklendi. Diplomatik ilişkilerini normalleştirmek isteyen iki ülkeden yapılan ortak açıklamada, görüşmelerde Suriye’nin Arap dünyasında diplomatik tecridine son verilmesi için çalışıldığı belirtildi. Açıklamada ayrıca iki ülkenin karşılıklı olarak konsoloslukları yeniden açması doğrudan uçuşları yeniden başlatması için adımlar atılacağı kaydedildi. Öte yandan Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Al Sani, “Esad ile normalleşmeye dair söylenen her şey sadece spekülasyon ve masada hiçbir şey yok” dedi.

Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne katılması girişimlerinin Rojava’ya etkilerinin değerlendirilmesi gerekiyor. Bölgede Arap milliyetçiliğinin güçlenmesi ve şu anda Kürtlerle birlikte hareket eden bazı aşiretlerinin tekrar rejim saflarında yer alması olasılığı söz konusu olabilir.

Suriye konusundaki diğer bir gelişme de Türkiye ve Suriye’nin Moskova’nın arabuluculuğunda yeniden masaya oturması oldu. Toplantıdan somut bir sonuç çıkmazken, iki ülkenin karşılıklı toprak bütünlüğü vurgusu yapması dikkat çekti. Milli Savunma Bakanlığı’nın Twitter hesabından yapılan açıklamada görüşülen konular arasında Suriye’deki güvenlik durumunun iyileşmesi, Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi için atılabilecek adımlar, Suriye’deki tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele ve mültecilerin ülkelerine dönüşü gibi başlıklar olduğu belirtildi. Ancak tarafların asıl konularda karşılıklı adım attığı bir süreçten şu aşamada söz edebilmek pek mümkün görünmüyor. Suriye ciddi diplomatik görüşmeler için Türkiye’nin Suriye topraklarından çıkmasını şart koşmaya devam ediyor. Seçimler öncesi bu konuda somut bir gelişmenin yaşanması beklenmiyor. Türkiye’nin ise bölgede Kürtlere yönelik operasyon gerşekleştirme niyet ve planları olduğu biliniyor.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili ABD basınında ortaya atılan bir iddiaya göre Ukrayna, SDG’nin yardımıyla Suriye’deki Rus güçlerine saldırmayı planlıyor. ABD’nin sosyal medyaya sızan gizli askeri belgelerine göre, Ukrayna, Suriye Demokratik Güçleri’ni eğiterek Rusya güçlerine saldırı düzenlemeyi planladı. Belgede, SDG’nin Ukrayna operasyonlarını destekleme karşılığında eğitim, hava savunma sistemleri ve rolünün gizli tutulacağına dair garanti istediği aktarıldı. Ayrıca, Kürt bölgelerindeki Rus mevzilerine yönelik saldırıları da yasakladığı kaydedildi.

Fehim Taştekin’e göre “gerçek ya da manipülasyon olmasından bağımsız olarak bu tür bir sızıntının Kürtlerin olası manevra alanlarını mayınladığı söylenebilir. Bu tür bir komplo aralarında dikkatli bir askeri koordinasyon olan ABD ve Rusya’yı karşı karşıya getirebilir; aynı şekilde Kürtlerle diyalog kanalları açık olan Rusya’nın özerk yönetime karşı öfkesini çekebilir. Elbette bu sonuç en fazla Erdoğan’ı sevindirir.”

Bölgede yaşanan diğer önemli gelişmelerden biri Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani’nin, MİT Başkanı Hakan Fidan ile Ankara’da bir araya gelmesi oldu. Görüşmede Ankara’nın, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve KBY arasındaki ilişkilerden rahatsızlığını bildirdiği kaydedildi. Rudaw ayrıca, MİT’ten üst düzey bir heyetin de Salı günü Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı ile Bağdat’ta bir araya geldiğini yazdı.

Bu dönemde dış politikada meydana gelen diğer bazı önemli gelişmeleri de not etmemiz gerekiyor:

Fransa Anayasa Konseyi, üç aydır Fransa’yı kasıp kavuran protestolara yol açan “emeklilik reformu”nda Anayasaya aykırılık bulmadı. Yasanın kilit maddeleri onaylandı. Emeklilik yaşı 64’e çıkarıldı. Halk bir kez daha sokaklara döküldü.

Almanya’da Demiryolu ve Transport İşçileri Sendikası (EVG) ile işveren arasında süren toplu sözleşme görüşmelerinin çıkmaza girmesinden sonra kurulan ara bulucu komisyonunun teklifini kabul etmeyen işçiler uyarı grevine çıktılar.

24 Nisan 1915 olaylarının yıldönümünde Beyaz Saray tarafından yapılan yazılı bir açıklamada yaşananlar yeniden “soykırım” olarak tanımlandı. Açıklamaya tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı ise, “1915 olayları konusunda gerçeklerle ve uluslararası hukukla bağdaşmayan talihsiz açıklamalar, tarihi siyasi saiklerle yeniden yazmaya yeltenen beyhude çabalardır” dedi.

Ekonomi

Döviz piyasalarında hareketlilik

14 Mayıs’a sayılı günler kala döviz piyasasında hareketlilik yeniden başladı. Piyasada TCMB kuru, Kapalıçarşı ve bankalar arasında 3 farklı döviz kuru oluştu. Bankacılık kaynaklarına göre  Merkez Bankası’ndan gelen talimatla bankaların döviz alış ve satışı arasındaki makas ta hızla açılıyor. Makasın açılması sonucu olarak insanlar bankalardan alamadıkları dövizi daha yüksek kurla serbest piyasadan almaya yöneldi ve serbest piyasada, bankalar arası piyasada oluşandan daha yüksek bir kur oluştu.

Seçim sonrasına ilişkin tahminler

Seçimler yaklaştıkça çeşitli kuruluşlar seçim sonrasına ilişkin ekonomideki olası senaryoları dile getirmeye başladı. Citibank ekonomistleri, Türkiye’de politika faizini yaklaşık yüzde 40’a ya da daha yüksek bir seviyeye çıkaracak daha güçlü bir ayarlamanın söz konusu olabileceğini ifade etti. Küresel durumun sabit tutulması durumunda 12 ay içinde Türkiye’ye 45-50 milyar dolarlık portföy girişi olabileceğini belirtti.

ABD’nin önde gelen bankalarından JPMorgan, 14 Mayıs sonrası Türkiye ekonomisinde yaşanabileceklere dair iki ana senaryoyu içeren bir rapor yayımladı. Rapora göre, Ortodoks politikalara dönülmesi durumunda Merkez Bankası’nın, yılın üçüncü çeyreğinde politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 30’a yükseltmesi bekleniyor. Mevcut ekonomi politikalarında sadece ılımlı bir değişim olursa, doların 30 liraya yaklaşabileceği öngörülüyor. Analistler, Ortodoks politikalara “güçlü bağlılık” durumunda dolar/TL’nin seçimlerin ardından önce 24-25 seviyesine yükseleceğini ve yılı 26 seviyesinde kapatacağını, tahvil faizlerinin de yüzde 25’e yükseleceği öngördü.