Bu gündem değerlendirmesi yazılırken linkteki haber taraması esas alınmıştır.

İÇ POLİTİKA

Cumhur ittifakı iç meseleleri, rejimin seyri

Siyaset

Bu dönemde Cumhur ittifakı içindeki anlaşmazlık ve çekişmenin giderek derinleştiğini gösteren önemli gelişmeler meydana geldi.

Yerel seçimler sonrası AKP içinde değişim gerekliliğini vurgulayan açıklamalar artmıştı. Erdoğan da 17 Nisan’da AKP Meclis Grubunda, “seçimler Cumhur İttifakı’nın üstünlüğüyle sonuçlanmıştır”, “81 ilimizde tek bir iktidar vardır, o da Cumhurbaşkanı ve kabinesidir” dese de oy oranlarındaki olumsuz tabloyu kabul ederek net bir şekilde değişim mesajı verdi: “Karşımızdaki tablo tevile gerek duymayacak kadar nettir. Milletimizin mesajlarını baş tacı ederken, bu mesajların gereğini de mutlaka yerine getireceğiz”. Aynı gün, Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, köşesinde “Gezicilerin yıllarca hapis yatacak olmasının Türkiye’ye ne yararı var? AK Parti’ye ne fayda sağlıyor? Artık iklimin değişmesi ve baharın gelmesi gerekiyor” diye yazdı. Selvi’nin bu yazısı, MHP yönetimini rahatsız etti. MHP’li üst yöneticiler sosyal medya hesaplarından birbirine benzer paylaşımlar yaparak Selvi’yi hedef alırken, MHP Sosyal Medya Sorumlusu Hüseyin Özkan ise Selvi’nin Alevi kökenine atıf yaparak, nefret söyleminde bulundu. Özkan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, önceki yıllarda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı gibi, “Abdülkadir Selvi, yok hükmündedir. Çöptür. Kalem ve Kılıç artığıdır” ifadesini kullandı. Bu açıklamalara rağmen Erdoğan veya Ak Parti cephesinden bir görüş bildirilmemesi da dikkat çekti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 22 Nisan’da ABD’de IMF Bahar Toplantıları kapsamında katıldığı panelde, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını “locals” yani “yerel halk” olarak tanımladı. MHP lideri Bahçeli buna  “Ülkemizi fiilen işgal altında gösterme provalarını hazmetmek mümkün değildir. Türk milletini “yerel halk” ifadesiyle değersizleştirmeye hizmet eden müfsit zihniyetin, son günlerde maruz kaldığımız skandalların asal sorumlusu olduğunu hiç kimse inkar edemeyecektir“ sözleriyle tepki gösterdi. Bakan Mehmet Şimşek, “yerel” ifadesiyle ilgili, “Uluslararası bir finans platformunda anlamı çok net olan kelimeyi kullanmamın istismar edilmesi gerçekten bizi çok şaşırttı” sözleriyle buna cevap verdi.

Yüksek yargı

Yargıtay başkanı seçilemiyor. Yargıtay’da 25 Mart’ta başlayan başkanlık seçimleri devam ediyor. Şu ana kadar 22 turda oylamada hiçbir aday, 348 üyenin salt çoğunluğu olan 175 oyu alamadı. Seçimlerde mevcut Başkan Mehmet Akarca, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez ve Muhsin Şentürk yarışıyor. Yargıtay Başsavcılığı atamaları da yakında yapılacak. Yargıtay, özellikle 3. Hukuk Dairesi’nin AYM kararlarına uyulmaması yönündeki tutumu sonrasında bir süredir hukuk alanındaki tartışmaların odağında bulunuyor. Yargıtay içinde bir uzlaşma sağlanamadığı görülüyor. Siyasetin yüksek yargıya aleni bir şekilde müdahil olmasının bir tepki yaratmaması ise ayrıca ele alınması gereken bir mesele. Yargıda MHP–AKP geriliminin daha fazla büyüyüp büyümeyeceği veya nasıl bir formülle çözüme kavuşturulacağı önümüzdeki dönemde devlet-siyaset-yargı ilişkisi ve rejimin seyri açısından (Sinan Ateş ve Ayhan Bora Kaplan vakalarının akıbetiyle birlikte) belirleyici etkenlerden biri olacaktır.

Bu dönemde yüksek yargıda AYM cephesinde de bazı gelişmeler oldu: Can Atalay kararında ‘ihlal yok’ diyen Basri Bağcı, AYM Başkanvekili oldu. Öte yandan AYM 17 Nisan’da cezaevlerinde tek tip elbise zorunluluğu getiren düzenlemeyi iptal etti; 19 Nisan’daki kararında da üniversitelerde bildiri dağıtıp, afiş veya pankart asılmasının önceden izne tabi tutulmasının ve bu nedenle öğrencilere disiplin cezası verilmesinin ‘ifade özgürlüğü’ ihlali olduğuna hükmetti.

Kobanî Kumpas Davası

17 Nisan’da hükmün açıklanması beklenen davada karar 16 Mayıs’a ertelendi. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu yargılanan 18 siyasetçinin tutukluluğuna devam edilmesi kararı verdi. Mahkeme, adli kontrol tedbirlerinin kaldırılması taleplerini “kaçma şüphesi” gerekçesiyle reddetti. Demirtaş’ın avukatlarının “Anayasa’ya aykırılık” iddiasına dönük taleplerinin de reddine hükmetti. Mahkeme, bir önceki duruşmada Kobanî davasında yargılanan siyasetçilerin son sözlerinin dinlenilmesinin ardından dava dosyasının, hükmün hazırlanıp açıklanması için incelenmeye alınmasına karar vermişti. Son duruşmada mahkeme başkanı hüküm duruşmasının başka bir tarihe ertelenmesi yönünde açıklama yaptı. Rejimin bu önemli davada süre nedeniyle henüz karar veremediğini düşünmek pek makul görünmüyor. Bu ertelemenin asıl nedeninin Yargıtay seçimlerinin ve iktidar blokları içindeki pürüzlerin giderilmesinin beklenmesine bağlı olduğu düşüncesi daha güçlü bir ihtimal olarak duruyor.

Kayyum girişimleri

Yerel seçimler sonrası Kürt belediyelerindeki kayyum uygulamalarına devam edip etmeyeceği merak konusu olan iktidar, Van’da Abdullah Zeydan vakasında karşılaştığı direniş sonrası YSK kararıyla geri adım atmıştı. Bu dönemde Diyarbakır, Mardin ve Sur belediyelerine asılsız bahanelerle soruşturma başlatıldığı haberleri geldi. İktidarın bu konuda da henüz net adım atmamış olmasını Kobanî davası kararının ertelenme sebepleriyle ortak olduğunu değerlendirebiliriz.

Kürt kurumlarına ve basın mensuplarına operasyonlar

23 Nisan’da sabah saatlerinde İstanbul ve Ankara’da Özgür Basın çalışanlarına dönük gözaltı operasyonları yapıldı. Ankara’da yapılan ev baskınında Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Mehmet Aslan gözaltına alındı. İstanbul’da yapılan ev baskınlarında ise MA muhabiri Esra Solin Dal, Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Enes Sezgin ile Özgür Basın emekçileri Saliha Aras, Yeşim Alıcı, Beste Argat Balcı ve Şirin Ermiş gözaltına alındı. MA eski muhabiri Doğan Kaynak da Urfa’da yapılan ev baskınında gözaltına alındı.

Aynı gün, sabaha karşı saat 01.30 sıralarında Belçika polisi Belçika’nın Denderleeuw kentinde bulunan Sterk N.V, Roj N.V. ve Hivron N.V şirketlerinin faaliyet gösterdiği binalara baskın düzenledi. Saldırının Kürt medyasının 126’ncı yıldönümüne denk getirilmesi dikkat çekti. Baskın kanal emekçileri tarafından protesto edildi. Kanal binası önünde yapılan açıklamaya KCDK-E, TJK-E gibi kurum temsilcileri de katıldı. Kanallar adına ortak yapılan açıklama Kurmanci, Soranî, İngilizce ve Türkçe dillerinde okundu.

Belçika’da Kürt basınına yönelik baskınların hemen ardından sabah 06:00’da Fransa’da da Kürt kurumuna operasyon yapıldı, 6 kişi gözaltına alındı.

Türkiye, Belçika, Fransa üçgenindeki bu eşzamanlı operasyonların uluslararası çapta bir yönlendirmeyle gerçekleştiği anlaşılıyor.

 

EKONOMİ

Silahlanma harcamaları

Bu dönemde ekonomi alanında diğer ülkelerle karşılaştırma olanağı veren önemli veriler açıklandı. Bunların en önemlisi Türkiye’nin savunma ve silahlanma harcama ve yatırımlarına ilişkin olanlardı.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), 2023 yılına dair küresel askeri harcamalarla ilgili raporunu açıkladı. Yapılan araştırmaya göre Türkiye’nin 15,8 milyar dolarlık harcamayla, dünya genelinde 22. sırada olduğu açıklandı. Dünya çapında askeri harcamaların toplamı bir önceki yıla göre yüzde 6,8 artarak 2 trilyon 443 milyar dolara ulaştı. Böylece 2009’dan bu yana harcamalarda en keskin artış yaşanmış oldu. Askeri harcamalarda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 916 milyar dolarla başı çekerken tahmini verilere göre 296 milyar dolarla Çin ikinci ve 109 milyar dolarla Rusya üçüncü sırada yer aldı. Türkiye’nin askeri harcamaları 2023’te 2022’ye göre yüzde 37, 2014-2023 arası dönemde de yüzde 59 artış gösterdi.

Geçtiğimiz aylarda da ABD merkezli internet sitesi Global Firepower, dünyanın en güçlü orduları listesini yayımlamıştı. Ülke ordularının hareket kabiliyeti ve sahada uzun süre kalma becerileri gibi birçok faktörün dikkate alındığı listede ABD ordusu ilk sırada yer alırken, Türkiye ordusu bu yılki sıralamada 3 sıra birden yükselerek 8’inci oldu.

Ülke ekonomisinin önemli bir darboğazdan geçtiği bir dönemde bile silahlanma harcamalarının kısılmaması, hatta artması oldukça dikkat çekici. Kapsamlı bir araştırmayla ayrıca değerlendirilmesi gereken bu konu Türkiye’nin kısa, orta ve uzun vadeli stratejik tercihleri açısından büyük önem taşıyor. Zira iktidar tarafından epey önem verilen ve propaganda malzemesi yapılan bu konu muhalefet cephesinde de kabul görmüş görünüyor. Toplumsal muhalefet açısından ciddi bir mücadele alanı açma potansiyeline sahip  bu konunun yeterince tartışılıp gündemleştirilmemesi dikkat çekiyor.

Açıklanan veriler

Enflasyon ve buna bağlı verilerde olumsuz tablonun devam ettiği görülüyor:

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mart ayına ilişkin Tarım ÜFE verilerini açıkladı. Buna göre, söz konusu endekste Şubat ayında bir önceki aya kıyasla yüzde 5,57, geçen yılın Aralık ayına göre yüzde 17,51, geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 61,87 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 59.98 artış gerçekleşti. TÜİK, tarımsal girdi fiyatlarının da şubat ayında aylık yüzde 3,59, yıllık yüzde 49,92 arttığını açıkladı.

İşsizlik ve istihdama dair açıklanan veriler ise ekonomide henüz durgunluğa bağlı ciddi bir işsizlik artışının başlamadığını gösterir nitelikte. Hatta ücretli çalışan sayısında Şubat’ta artış kaydedildiği açıklandı.

Büro Emekçileri Sendikası’nın açıklamasına göre açlık sınırı 24 bin liraya, yoksulluk sınırı 65 bin liraya yükseldi.

Merkez bankasının 2023 yılı bilançosu açıklandı. Bankanın 2023 yılındaki dönem zararı 818 milyar 182,9 milyon lira olarak ilan edildi. Önemli bir kısmının KKM ve kur farkı ödemelerinden kaynaklandığı belirtilen bu muazzam zarar çeşitli tartışmalara yol açtı. Örneğin Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, Merkez Bankası’nın zararının ekonomiye bir yarar sağlamadığı gibi paranın belli ellerde toplanmasına neden olduğunu belirtti.

IMF / DB Görüşmeleri

Hükümetin yurtdışından kaynak girişi arayışları devam ediyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantıları için ABD’ye gitti. Şimşek, 17 Nisan’da Uluslararası Finans Enstitüsü tarafından düzenlenen Küresel Görünüm Forumu’na katıldı. Bakan Şimşek ayrıca, kredi derecelendirme kuruluşlarının temsilcileri, maliye bakanları, merkez bankası yetkilileri, özel sektör ve sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle akademisyenlerin katılacağı toplantılar kapsamında yabancı yatırımcılarla görüşmeler yaptı. Bakan Şimşek, IMF Başkan Yardımcısı ile de görüştü. Görüşmeler sonrasında IMF Avrupa Departmanı Direktörü Alfred Kammer’in, Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamada “Türk ekonomisine yönelik kırılganlıklar azaldı” demesi ve IMF programı sorusunu “Öncelikle yürürlükteki reform programını destekliyoruz. Biz de Türkiye’ye oradaki ekonomi ekibinin izlediği programı tavsiye ederdik. Türkiye’yi desteklemeye yönelik herhangi bir IMF programına ilişkin görüşme yok” şeklinde yanıtlaması, Şimşek’in de “Harcamaları mümkün olduğu ölçüde kontrol edecek ve kesintiye gideceğiz” şeklindeki açıklamaları Türkiye’ye IMF’siz IMF programı öneriliyor yorumlarına yol açtı.

Öte yandan TCMB Başkanı Fatih Karahan da ABD’deki IMF Bahar Toplantıları’nda yaptığı konuşmada, “Faiz artırım döngüsünün sonlanmasıyla birlikte artık likidite yönetimine odaklanacağız” demişti ve rezerv biriktirmeye başlanacağını vurgulamıştı. Bu açıklama MB’nin faiz artışı politikasını durduracağı şeklinde anlaşıldı; ancak daha sonra Washington’da Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun bahar toplantılarına katılan Şimşek ve Karahan, yatırımcıların sıkı para politikasının uzun sürmeyeceği yönündeki endişelerini gidermeye çalıştı. Karahan JP Morgan’ın etkinliğinde, enflasyon görünümünde önemli ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi halinde Merkez Bankası’nın ek sıkılaştırma uygulayacağını söyledi. Özetle MB başkanı gerekirse faizleri daha da artıracaklarını belirtmiş oldu. Fatih Karahan aynı zamanda asgari ücretteki artışın enflasyona neden olacağını söyledi. Bunun hemen ardından Bakan Vedat Işıkhan asgari ücrete ara zam kapısının kapandığını ifade etti. Aynı dönemde Erdoğan’dan da kamu harcamalarının kısılmasına yönelik açıklamaların gelmesi, “IMF’siz IMF programı” söylemlerini güçlendirse de pratikte kamu harcamalarına yönelik ciddi bir adımın atıldığı henüz gözlemlenmiyor. Hatta tersi yönde haberler devam ediyor.

Türkiye’nin ciddi bir kamu tasarrufuna gitmesi bir yana özellikle başta hastane, köprü ve yollar için hazine garantili sübvansiyon ödemeleri ve “5’li çete” ile simgelenen kayırmacı ve ayrıcalıklı uygulamaların sona erdirilmesi mevcut iktidar yapısı devam ettikçe çok zor görünüyor.

 

DIŞ POLİTİKA

Irak – Türkiye Ortadoğu diplomasisi

Önceki dönem Türkiye–Irak ilişkilerine dair önemli üst düzey diplomasi trafiği yürütülmüştü. MİT Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı seviyesinde Irak ve ABD’li yetkililerle görüşmeler yapılmıştı. En son 12 Nisan’da Irak Başbakanı Sudani ABD’yi ziyaret etmiş, 17 Nisan’da da Irak Parlamentosu’ndan Ankara’ya ziyaret gerçekleşmişti. Bir bakıma Erdoğan’ın 22 Nisan’daki Irak ziyareti öncesi zemin hazırlıkları yapılmıştı.

Türkiye, Erdoğan tarafından sıkça dile getirildiği üzere, Irak’a yaza doğru düzenleyeceği büyük bir operasyonla Suriye tarafında eksik kalan tampon planını Irak Kürdistan’ı üzerinden İran sınırlarına kadar uzatmak istiyor. Askeri olarak 30 km’lik bir şeridi kontrol etmek; obüs topu ve SİHA‘lar aracılığıyla da daha geniş bir sahayı kontrol altında tutmak istiyor. Erdoğan’ın ziyaretinin en önemli amacının bu operasyona uluslararası meşruiyet sağlayacak, Suriye ile olan Adana Mutabakatı benzeri bir “ortak güvenlik anlaşması” gerçekleştirmek olduğu görülüyor. Şunu da göz önünde bulndurmak gerekir ki Irak 14 Mart’ta PKK’yi yasaklı örgüt ilan etmişti. Bu anlaşma karşılığında da “Kalkınma Yolu Projesi” kapsamında ciddi adımlar söz konusu oldu. Kalkınma Yolu projesi, Irak ve uzun vadede bölge açısından büyük bir önem taşıyor. Proje, Çin destekli uluslararası “Kuşak ve Yol” (yeni İpek Yolu olarak da tanınıyor) projesinin bir parçası sayılan ve Basra’dan Avrupa’ya uzanacak, Rusya’nın içinde bulunduğu “Kuzey Koridoru” ile İran’ın içinde yer aldığı “Güney Koridoru”na alternatif oluşturan Orta Koridor’da yer alıyor. Erdoğan’ın son ziyaretinde Türkiye ile Irak arasında Kalkınma Yolu anlaşması imzalandı. Türkiye’nin aynı zamanda bir güvenlik koridoru olarak sunduğu bu projenin uzun vadede bölge açısından önemli bir ekonomik gelişme sağlayacağı iddia ediliyor. Ancak bölgedeki çok boyutlu istikrarsızlığın (İran müdahaleleri, Kürt meselesi, IŞID varlığı) kısa vadede bu projenin uygulanmasını imkânsız kıldığını herkes görüyor. Başta Kürt meselesi olmak üzere kapsayıcı bir barış sağlanmadan bu tür projelerin hayata geçmesi mümkün görünmüyor. Bu koşullarda Kalkınma Yolu projesi anlaşmasının yanı sıra imzalanan 20 civarındaki enerji ve ticaret anlaşması da sembolik olmanın ötesine geçemiyor. Nihayetinde Türkiye bu ziyaret sonucu en önemli hedefi olan “ortak güvenlik anlaşması”nı elde edemedi. Genel olarak ziyaretin fazla bir kazanım içermediği iddia ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaretin ardından PKK’ye ortak operasyon yapılacağını belirtse de karşı taraftan bunu teyit eden herhangi bir işaret gelmiş değil. Önümüzdeki süreçte Irak’ın başta PKK olmak üzere bölgedeki Kürt güçlerine yönelik tavrının belirleyici olacağı anlaşılıyor.

Öte yandan ziyaret öncesinde Türkiye’nin havadan bombardıman ve SİHA’lar aracılığıyla bölgeye yönelik saldırılarının arttığı gözlendi. Metina, Süleymaniye yakınlarındaki Şarbajer, Biradost, Binare bölgelerinin yanı sıra Kobané’ye de saldırılar düzenlendi.

Bu dönemde bölgeyi ilgilendiren diğer önemli gelişmelere de dikkat çekmek gerekiyor:

  • Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Lideri Bafil Talabani, Kurdistan Bölgesi parlamento seçimlerinin ertelenmeyeceğini ve belirlenen tarihte (10 Haziran 2024) yapılacağını açıkladı.
  • Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Yönetimi Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Evîn Siwêd, Suriye krizinin demokratik ve barışçıl yollarla çözmek için Şam hükümetiyle diyalog görüşmelerinin başladığını, ancak kapsamlı bir çözüme ulaşamadıklarını kaydetti.
  • Irak Parlamentosu Hukuk Komisyonu üyesi Muhammed Casım Hafaci, Irak Parlamentosu seçimlerinin 2025 yılının Kasım ayında yapılacağını belirtti.
  • DAİŞ’in Humus’a ve Bukemal’a düzenlediği saldırılarda 28 Suriye askeri ve milis hayatını kaybetti.

İsrail / Filistin

İran, İsrail’in Suriye’deki İran Konsolosluğu’na saldırısına cevap olarak İsrail topraklarındaki bazı hedefleri onlarca İHA ve füzeyle vurdu. İsrail, İran’ın fırlattığı İHA ve füzelerin yüzde 99’unun bertaraf edildiğini iddia etti. ABD basınına göre, Biden, Netanyahu’ya ‘İran’a karşı olası bir saldırıya ABD’nin katılmayacağını’ söyledi. Nitekim İran Genelkurmay Başkanı da “Misillemeye katılırsa ABD üslerini de vururuz” açıklamasında bulunmuştu. ABD ve İran tarafının konunun daha fazla büyümemesi yönünde hemfikir olduğu anlaşıldı. Ancak buna rağmen İsrail, İran’a bir kez daha saldırdı, İshafan’daki hava üssünü hedef aldı. ABD saldırının kendilerine haber verildiğini ama onaylamadıklarını ifade etti. Konu şimdilik daha fazla büyümedi ama İsrail, gerek ABD gerekse Avrupa ülkelerinden gelen açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, konsolosluk saldırısıyla hedeflerini genişleterek Filistin konusunda zayıflamaya başlayan uluslararası desteğini tekrar konsolide etmiş oldu.

İsrail bir yandan, Gazze’de ateşkes ve rehine takasına ilişkin anlaşma teklifinin Hamas tarafından reddedildiğini açıklarken diğer yandan da saldırılara devam etti. Bu dönemde açıklanan bazı bilgiler işgalin bilançosunun giderek ağırlaştığını gösteriyor: Filistin’de Mart ayında 9 gazeteci öldürüldü. Gazze’deki okulların %80’inden fazlası yıkıldı veya hasar gördü. Gazze’nin kuzeyindeki 730 bin Filistinli sağlık hizmetinden yoksun durumda. Nusayrat Mülteci Kampı’nda bir haftada 75 Filistinli öldürüldü. Gazze’de toplam can kaybı 34 bin 183’e yükseldi. En önemlisi de İsrail’in Gazze’nin güneyindeki Refah kentine hava saldırılarına tekrar başlaması. Bu saldırıların devam etmesi halinde Gazze’den gelen ve Refah’tan da atılmak istenen Filistinliler fiziki olarak gidecek başka bir yer bulamayacaklar ve bir anlamda yok oluşa zorlanmış olacaklar.

Öte yandan Batı Şeria’da da baskı ve saldırılar devam ediyor. İsrail güçleri, Batı Şeria’da iki Filistinliyi öldürdü. İsrailli yerleşimcilerden Batı Şeria’da ikinci saldırıda 5 Filistinli yaralandı. İsrail’in, Batı Şeria’da yerleşim kurmak için 64 dönüm araziye el koyduğu açıklandı. İsrail ordusu, Gazze’nin güneyindeki Refah kentine hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor. Refah’ta bir eve ve El Megazi mülteci kampına düzenlenen hava saldırılarında en az 18 kişi öldürüldü.

Batı’nın İsrail/Filistin meselesindeki iki yüzlü tutumu devam ediyor. Bir yandan AB’den Gazze için “insani yardım” çağrısı ve BM’den Gazze ve Batı Şeria için yardım çağrısı yapılırken, diğer yandan da örneğin Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu ABD Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada İsrail’e 26 milyar dolar değerindeki yardım paketi kabul ediliyor; ABD, Filistin’in BM üyeliğini veto ediyor.

Avrupa Birliği İlişkileri

AB, Türkiye ile siyasi, ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme kararını duyurdu. Ancak karar Türkiye’nin donmuş AB üyelik müzakerelerinin yeniden başlayacağı anlamına gelmiyor. Zira Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel “Aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir bir yaklaşımla çalışmak istiyoruz.” açıklamasında bulundu. Nitekim Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde alınan kararda Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi, Kıbrıs sorununun BM parametrelerinde çözülmesi şartına bağlandı. AB’ye sert tepki gösteren Türkiye Dışişleri Bakanlığı, ilişkilerin Kıbrıs meselesine bağlanmasını “stratejik vizyon eksikliği” olarak değerlendirerek AB ile diyaloğun mütekabiliyet çerçevesinde ele alınacağını belirtti. Türkiye’nin aday ülke olarak AB üyeliği konusunda kararlılığının vurgulandığı açıklamada, “Bununla beraber, işbirliğimizin seçici bir anlayışla, bazı alanlarla sınırlanmasını reddediyoruz” ifadeleri kullanıldı.

AB-Türkiye ilişkilerini ilgilendiren diğer bir gelişme de Hollanda Parlamentosu’nun, Türkiye’nin AİHM kararlarına uymamasına tepki olarak Kavala ve Demirtaş serbest kalmadan AB’nin Türkiye’yle Gümrük Birliği güncellemesi yapmasını bloke edecek tasarıyı kabul etmesi oldu. Hemen ertesinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hollanda Parlamentosu’nun Gümrük Birliği modernizasyonu için ‘Demirtaş ile Kavala’ şartı koşmasının ardından 19 Nisan’da 10’uncusu düzenlenen Wittenburg Konferansı’na katılmak üzere Hollanda’ya gitti. Ziyaretin ardından konuya dair bir açıklama yapılmadı.