Bu yazı hazırlanırken linkteki haber akışından faydalanılmıştır.

İç Politika

 Depremin ardından

Deprem bölgesinde hayatını devam ettirmeye çalışanların yaşam koşullarının ne kadar zor olduğundan geçtiğimiz değerlendirme yazılarımızda bahsetmiştik. Geçtiğimiz hafta aynı bölgeyi sel basmasının sonucunda koşullar daha da ağırlaştı. Urfa’da 12 kişi, Adıyaman’da 2 kişi yaşamını kaybetti. Çadırları, konteynırları sular bastı; Adıyaman ve Urfa’da yollar çöktü. Erdoğan’ın 3 ay önce açılışını yaptığı Urfa’daki alt geçit, sel sonucunda su altında kaldı.

Diğer taraftan bölgenin yeniden imarına dönük olarak destek planları açıklanmaya devam ediyor. Afet Yeniden İmar Fonu adı altında bir fon kurulmasına ilişkin kanun teklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Bu kanuna göre, afet bölgesi ilan edilen yerlerdeki imar çalışmalarına kaynak aktarılması ve bu kaynağın yönetilmesi için bir fon kurulacak. Bağış, yardım, hibe ve kredi alacak olan bu fonun, Türkiye’de devlet kurumlarındaki yolsuzlukların boyutları düşünüldüğünde, gerçekten bölgenin yeniden inşa edilmesi için kullanılıp kullanılmayacağına dair soru işaretleri oluşuyor. Diğer taraftan, kentsel dönüşüm kredileri de gündeme gelmeye başladı. Hazine ve Maliye Bakanlığı ilk yıl ödemesiz, 48 ay vadeli kentsel dönüşüm destek paketi açıkladı.  Her ne kadar iktidar kısa sürede şehirleri yeniden inşa edecekmiş gibi bir görüntü yaratmaya çalışsa da yıkımın büyüklüğü, erimiş olan kamu sermayesi ve ekonomik kriz birleştiğinde, yeniden inşanın kısa sürede gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Deprem bölgesinin yanısıra, bir sonraki depremin beklendiği İstanbul’da da kentsel dönüşüm yeniden gündeme oturdu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi kentsel dönüşüm için faizsiz kredi uygulamasına başlayacağını duyurdu. Kredinin üst sınırı 1 milyon TL olacak. Şehrin büyüklüğü ve olası depremin yıkıcılığı dikkate alınırsa bu tip sınırlı desteklerin ötesine geçmek gerektiği açık.

Depremle ilgili bir diğer gündemse depremin etkilerinin artmasından sorumlu olanların adalet karşısına çıkartılması. Bu alanda üst düzey sorumlular konusunda henüz bir adım atılmış değil. Basına yansıyan haberlere bakıldığında ise daha çok müteahhitlerin peşine düşüldüğü anlaşılıyor. Şu ana kadar 1219 şüpheliden 284 kişi tutuklandı. Urfa, Adıyaman, Antakya, Hatay’da yıkılan binaların müteahhitlerinden bazıları Kıbrıs’ta ya da ülke dışına kaçmaya çalışırken tutuklandı. 1999 depreminden bildiğimiz, ilk aşamada yargı karşına çıkarılan ve daha kolay ‘lokma’ olduğu düşünülen müteahhitlerin dahi yargılanmadığı, davaların zaman aşımına uğradığı; son yaşadığımız depremde suçluların yargılanıp yargılanmayacağını göreceğiz.

Seçimler yaklaşıyor

Geçtiğimiz iki haftanın seçimler bağlamındaki en önemli gündemlerinden birisi Cumhur İttifakı içerisinde 6284 sayılı kanun çerçevesindeki tartışmalardı. Hüda-Par’ın da katılımıyla Cumhur İttifakı, Cumhuriyet tarihinin en İslamcı ve Türk milliyetçisi koalisyonunu oluşturmuş durumda. Bu koalisyonun İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması konusunda uzlaştığını ve AKP’li kadınları dahi bu konuda karşılarına aldıklarını gördük. Benzer bir süreç şimdi de 6284 sayılı kanun etrafında yaşanıyor. Yeniden Refah Partisi’nin ittifaka katılmak için bu kanunun değiştirilmesini şart koşmasının ardından önce Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, ardından AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin sert bir şekilde bu talebe karşı çıktı. Yanık, “6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyetiyle varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez” dedi. Zengin ise “6284 sayılı kanun, bizim için önemli bir konudur ve kırmızı çizgimizdir.” dedi. Bu yorumlar AKP ve ittifak içindeki İslamcı erkeklerin bir kısmının tepkisine yol açtı; öyle ki, Zengin “hedef haline getirildiğini”, “yalnızlaştırıldıklarını” açıkladı. Benzer bir manzara İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması sürecinde de oluşmuştu. AKP’li kadınların ittifak içinde ya da genel olarak İslami çevrelerde yaşadığı gerilimler, kadınların kazanımlarının bu çevrelerdeki erkeklerde yarattığı rahatsızlık, özellikle İstanbul Sözleşmesi, çocuk yaşta evlendirilme ve kadınlara dönük şiddet konularında dışarıya da yansıyor. Kadınların yasalarla güvence altına alınan haklarına dönük saldırılar siyasi çizgileri aşıyor ve tüm kadınları ilgilendiriyor. AKP’li kadınlar da şiddet gibi istisnasız her kadını ilgilendiren bir konuda, en azından şimdilik, geri adım atmayacaklarına dair sinyaller veriyorlar.

Seçim ittifakları ve bu ittifaklar etrafında şekillenen stratejiler de bu sürecin bir diğer önemli gündemi. Emek ve Özgürlük İttifakı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kısmen ortak hareket edecek olsa da milletvekili seçimlerinde, belirli bölgelerde, ortak liste oluşturmayı başaramadı. YSP 81 ilde, TİP 41 ilde kendi listeleriyle seçime girecek. TİP’in popüler adaylarla başladığı seçim çalışmalarının, barajı geçebileceğine dair bir hava yaratmaya çalışmasının nasıl sonuçlanacağını hep birlikte göreceğiz. Türkiye’nin içindeki bulunduğu çıkmazda, bu seçimlerde kaybedilecek tek bir koltuğun bile ne anlama geldiğini tartışmaya gerek yok muhtemelen. Muhalefetin sorumluluğu açısından ciddi bir tartışma sadece önümüzdeki bir ayda değil, seçimlerin ardından da bizleri bekliyor.

Millet İttifakı açısından ise Muharrem İnce bir tür ‘sürpriz’ olarak gündeme oturdu. Kimi araştırma şirketleri Memleket Partisi’nin ve İnce’nin alacağı oy oranını şimdilik %5-6 civarında tahmin ediyor. İnce, hem Erdoğan’ı hem de muhalefeti “göndereceğini” söyleyerek propagandasını yürütüyor.   İttifak açısından önemli bir diğer gelişme CHP ile HDP’nin görüşmesiydi. Görüşme ile ilgili olarak yapılan basın açıklamasında da Kürt sorunun çözümü telaffuz edildi. Akşener de Kılıçdaroğlu’nun HDP ile görüşmesinde bir sakınca olmadığını söyledi.

Dış Politika

Suriye

Bir süredir gündemde olan ve Rusya’nın öncülüğünde Türkiye, Suriye ve İran’ın katılımıyla gerçekleşecek olan dörtlü zirve Nisan ayının ilk haftasına ertelendi. Aslında heyetler Moskova’ya ulaşmışlardı. Hatta Esad zirve öncesinde Putin ile Moskova’da biraraya gelmişti. Zirvenin ertelenmesinin sebebi olarak teknik hazırlıklar öne sürülmüş olsa da gerçek neden, Esad’ın çok net koşullar öne sürmesi, Türkiye’nin işgal ettiği Suriye topraklarından çıkmadan zirvenin gerçekleşmesine olan itirazıydı. Rusya’nın Erdoğan’ın eline seçim öncesi koz verme çabaları bakalım bir sonuca ulaşacak ve zirve ertelenen tarihte gerçekleşecek mi?

Bu arada Suriye’nin Suudi Arabistan ile de ilişkileri normalleştirme kararı aldığı, bu doğrultuda atılan adımların İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasından sonra hız kazandığı basına yansıdı. Ramazan Bayramı sonrasında beklenen karşılıklı adımlarla Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin önü de açılabilir. Öte yandan İran ile ABD arasında Suriye’de yaşanan gerilim geçtiğimiz dönemde tırmanışa geçti. İran yanlısı milisler ABD öncülüğündeki IŞİD’e Karşı Uluslararası Mücadele Koalisyonu’na ait bir tesise İHA saldırısı düzenledi. ABD buna karşılık İran ile ilişkili grupların kullandığı tesislere saldırdı. İran ise ABD’yi İŞİD’i bahane ederek Suriye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçladı ve saldırılara yanıt verileceğini belirtti. Bu arada Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Duhok kentinde önceki akşam helikopter kazası yaşandı.  Ancak dokuz kişinin öldüğü belirtilen kazada, düşen helikopterlerin kime ait olduğu belirsizliğini koruyor. Ölenlerin YPD üyeleri oldukları iddia ediliyor. Ancak olay henüz aydınlantılamadı.

Ukrayna

Geçtiğimiz dönemde Ukrayna-Rusya hattında da gerilim artarken Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Rusya’yı ziyaret etti. Şi’nin ziyareti bir kaç açıdan çok önemli. Zira İran-Suudi Arabistan uzlaşısına ev sahipliği yapmış bir lider olarak bir süredir Ukrayna için de bir barış planı dillendiriyordu. Ayrıca, Çin, 185 milyar doları aşan ticaret hacmiyle Rusya’nın sıkışmışlığına nefes aldırırken, bu ticareti de büyük oranda Yuan üzerinden yaparak kendi para biriminin Amerikan Doları’na karşı alternatif bir rezerv para olması yolunda güçlü bir adım atıyor. Rusya, Çin’e büyük oranda enerji sağlıyor ve Çin için çok önemli. Çin’in kovid sonrası beklediği ekonomik toparlanmada savaşı bir engel olarak gördüğü ve savaşı bitirmek istediği yolunda görüşler dile getiriliyor. Pekin’in Moskova’nın savaşın kaybedeni olmasını istemediği açık. Öte yandan aynı dönemde Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ukrayna’da işlenen savaş suçları nedeniyle Putin’in tutuklanması kararını verdi. Rusya ise beklendiği üzere bu kararın Rusya için geçersiz olduğunu belirtti. Gerilimi artıran diğer bir adım da İngiltere’nin Ukrayna’ya seyreltilmiş uranyumlu top mermisi göndermesi üzerine Rusya’nın Belarus’a taktik nükleer silah yerleştirme kararı oldu. Putin bunun, ABD’nin de silahlarını Avrupa ülkelerine konuşlandırmasına referansla nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasını ihlal etmeyeceğini söyledi. Savaş yeniden şiddetlenme eğilimine giriyor. Ukrayna Rusya’nın bu kararını kınadı ve BM’yi acil toplantıya çağırdı. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelikleri konusunda atılan adımlar da Rusya’nın el yükseltmesine neden oldu. Zira onayı beklenen son iki ülkeden Macaristan Finlandiya’nın başvurusunu onaylarken, Türkiye’de Finlandiya’nın üyeliğine ilişkin teklif TBMM Dışişleri Komisyonu’ndan geçti. Sonuçta her iki tarafın da el yükseltmeye devam ettiği bir ortamda neredeyse tek olumlu haber, süresi dolan tahıl koridoru anlaşlaşmasının 60 gün daha uzatılması oldu diyebiliriz.

Komşularla İlişkiler

Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra Mısır’la ilişkilerinde de normalleşme yönünde kayda değer adımlar atmaya devam ediyor. Mısır Dışişleri Bakanı’nın on yıl aradan sonra 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde yapmış olduğu davete istinaden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu on bir yıl aradan sonra Mısır’ı ziyaret eden ilk dışişleri bakanı oldu. Görüşmelerden sonra yapılan açıklamalardan anlaşılan diplomatik ilişkilerin kesildiği dönemde ticari ilişkilerde kesinti olmamış. Zirveden sonra gerek diplomatik, gerekse de ticari ilişkilerin geliştirilmesi yönünde atılacak adımların hızlandırılacağı açıklandı. Yeniden büyükelçi atanması haberi Erdoğan-Sisi görüşmesine bırakıldı. Ancak seçimlerin bu görüşme takvimi üzerine etkisi henüz belli değil.

Benzer bir iyileşme Yunanistan ile olan ilişkide de yaşanıyor. Maraş depremleri ve Yunanistan’daki tren kazasından sonra insani düzeyde ilerleyen ilişkilerdeki yumuşama diplomatik ilişkilere de yansıdı. Her iki ülkede de Mayıs ayında yapılacak seçimlere doğru iktidar partileri bu defa gerilim yerine yumuşamayı tercih etmiş görünüyor. Çavuşoğlu’nun Yunanistan’ın bağımsızlık kutlaması ve Yunan Dışişleri Bakanı’nın yapmış olduğu aşağıdaki açıklama durumu özetliyor:

“Türkiye’nin Yunanistan’a açtığı diyalog kapısını kapatamayız. Türkiye’nin bize karşı olan parametreleri beklenmedik bir biçimde değişti. Ege’deki ihlaller durdu. Adalar üzerinden uçuşlar yapılmıyor. Tehdit edici ifadeler kullanılmıyor. Yani bizim her zaman diyalog için arzu ettiğimiz bir ortam hüküm sürüyor. O halde Türkiye’nin bu olumlu davranışlarına bizim de aynı oranda bir karşılık verme yükümlülüğümüz var

Anlaşılan AKP dış siyaseti Rojava dışında komşularla ilişkileri geliştirme ve gerilimleri azaltma yolunda…

Ele aldığımız dönemde bölgesel barış adına dikkatle izlenmesi gereken önemli bir haber de Ermenistan Başbakanı Paşinyan’dan geldi. Paşinyan, Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir barış anlaşması olacağını duyurdu.

İsrail

İsrail’de iktidara dokunulmazlık sağlayacak yargı değişiklikleri Knesset’te oylanmaya başladıkça yasaya karşı yapılan gösterilerin de dozu artmaya başladı. Hatırlanacağı üzere değişikliğin gündeme getirildiği Ocak ayından bu yana sokak gösterileri kesintisiz devam ediyor. Cumhurbaşkanı Herzog’un iç savaş tehlikesi uyarısında bulunarak yaptığı uzlaşı önerileri Başbakan Netanyahu tarafından mevcut statükoyu koruduğu gerekçesiyle reddedildi. Hükümetin tavrını yargıya müdahale olarak gören gösterilerde Netanyahu’nun aleyhinde sık sık kullanılır hale gelen, “Suç Bakanı” yazılı pankartlar, koalisyonunda yer alan, aşırı sağcı ve ırkçı politikalarıyla öne çıkan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich aleyhinde yazılmış dövizler ve karikatürler öne çıktı. Göstericiler, Yahudi yerleşimcilerin yaptığı saldırıları da eleştiriyorlar.

Muhalefet partilerinin güvenoyu taktiği de başarısızlıkla sonuçlanırken, ülkenin en büyük işçi sendikası Hastadrut genel grev çağrısında bulundu. İsrail Tabipler Birliği de greve gittiklerini duyurdu. Protestolar yüzünden uluslararası havalimanı Ben Gurion’da tüm seferler durduruldu. Grev kapsamında İsrail’in Hayfa ve Aşdod limanlarında da tüm faaliyetler askıya alındı. Gerilim artarken Başbakan Netanyahu, haftalardır süren kitlesel protestoların ardından tartışmalı yargı reformunun askıya alındığını açıkladı. Bu daha çok taktiksel olarak zaman kazanma ve gündemi soğutma çabası olarak değerlendirilebilir.

Ekonomi

Seçim sath-ı mahaline girildikten sonra ekonomide de adımlar buna göre atılmaya başlandı. İktidar, özellikle döviz kurlarını kontrol altında tutmak istiyor. Bloomberg, Berat Albayrak’ın bakanlığı döneminde izlenen stratejinin sonrasında da izlendiğini ve Aralık 2021’den bu yana arka kapı operasyonlarıyla Merkez Bankası’nın bir 128 milyar dolar daha sattığını hesapladı. Eldeki rezervlerin azalmasına paralel olarak kurlarda da bir artış gözlenmeye başladı. İzlenen yanlış politikalara depremlerin etkileri de eklenince bütçe açıkları da artmaya devam ediyor. Merkezi bütçenin Şubat’ta 170 milyar 560 milyon lira, Ocak-Şubat döneminde ise 202 milyar 802 milyon lira açık verdiği düşünüldüğünde seçim sonrasının pek de parlak olmayacağı açık. Öte yandan açlık sınırının 9 bin 234 lira, yoksulluk sınırının da 31 bin 939 liraya ulaştığını vurgulayalım. Merkez Bankası yıl sonu enflasyon beklenti anketinde çıkan sonuç her ne kadar yüzde 37,72 olsa da TÜİK tarımsal girdi fiyat endeksinin 2023 Ocak ayında yıllık yüzde 95,99, aylık yüzde 6,24 arttığını açıkladı. Tarımsal girdilerdeki artış gıda fiyatlarının düşme ihtimalini de ortadan kaldırıyor. Nitekim Türkiye’nin OECD ülkeleri arasındaki en yüksek ikinci gıda enflasyonuna sahip ülke olduğu açıklandı. Yoksulluğun ve gelir dağılımın bu kadar bozulduğu bir ortamda iktidar emeklilerin bayram ikramiyelerine zam yapacağını ve gazi maaşlarını asgari ücret düzeyine çıkaracağını açıkladı.

Genel tablo itibariyle cari açık her geçen gün artıyor. Kur korumalı hesapların Hazine’ye maliyeti gittikçe artıyor. Seçim öncesi durum idare edilmeye çalışılsa da ekonomik veriler hiç de parlak değil. Böylesi bir durumda İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde muhalefet cenahından farklı kesimlerin çözüm önerileri tartışıldı.

Önceki dönem gündem değerlendirme yazımızda da değinilen dünya ekonomisinde yaşanan bankacılık sistemi kaynaklı çalkantı nedeniyle geçtiğimiz dönemde piyasalardaki tedirginlik daha da arttı. ABD’de Silikon Vadisi Bankası’nın iflasını takiben birkaç bankanın daha iflas etmesiyle gözler Avrupa bankalarına çevrildi. Bir süredir dikkatleri üzerine çeken İsviçre’nin en büyük ikinci bankası olan Credit Suisse de açıkça yardım talebinde bulundu. Bankanın en büyük destekçilerinden olan Suudi Ulusal Bankası’nın destek vermeyeceğini açıklaması, krizin boyutlarını bir anda büyüttü ve İsviçre Hükümeti devreye girerek, ülkenin en büyük bankası olan UBS’nin Credit Suisse’i alacağını duyurdu. Piyasalardaki tedirginliği azaltma adına ABD, Kanada, İngiltere, Japonya, Avrupa ve İsviçre merkez bankaları, dolar likiditesini artırma kararı aldı. Credit Suisse’in kurtarılma operasyonu tepkilere de yolaçtı. Bankanın milyarlarca ikramiye ve kâr payı dağıttığını belirten göstericiler zararın bedelinin topluma ödetilmesine karşı çıktılar. İflas eden bankaların diğer bankalar tarafından satın alınması şimdilik çalkantının büyümesini önlemiş gibi görünmekle birlikte, Almanya’nın en büyük bankası olan Deutsche Bank’ın hisselerinde yaşanan aşırı düşüş risklerin tam olarak ortadan kalkmadığını düşündürüyor.

Neoliberal politikalar sonucunda yaşanan düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları, haber taramasına konu olan dönemde, başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde, emekçilerin eylemleri ve grevlerle protesto ediliyor. Genel grevin yasak olduğu İngiltere’de 500 binin üzerindeki emekçinin katılımıyla gerçekleşen grevler sonucunda “yüzde 2’ye karşı greve başlayan demir yolcular yüzde 9,2 ile 14,4 arasında zam aldı. Hükümetin yüzde 1 teklif ettiği sağlıkçılar ise grevler sonrası yüzde 13-14’lük son teklifi kabul etti”. Fransa’da Macron’un emeklilik yaşını yükseltmesine karşı yapılan eylemler halktan da büyük destek görüyor. Macron henüz geri adım atmadı. Buna karşı emekçiler onuncu kez kitlesel greve çıktılar. Almanya’da ulaşım sektöründe çalışanların grevleri pek çok uçuşun iptal edilmesine neden oldu. Bunun Almanya’da ulaşım sektöründeki tarihin en büyük grevlerinden biri olduğu belirtiliyor. Yunanistan’da da 28 Şubat’ta meydana gelen tren kazasından sonra ikinci kez genel greve 16 Mart’ta çıkıldı. Sri Lanka’da yüzbinlerce kamu ve özel sektör çalışanı hükümetin kemer sıkma politikaları ve demokratik hakları için bir günlük greve çıktılar. “Yeni Zelanda’da 50 binden fazla eğitimci, daha iyi çalışma koşulları ve daha yüksek ücret için greve çıktı”.