Bu gündem değerlendirmesi yazılırken linkteki haber akışından faydalanılmıştır.

İÇ POLİTİKA

Akbelen’de Ağaç Katliamı

Akbelen’de ağaç katliamı tüm karşı çıkışlara rağmen devam ediyor. CHP önergesiyle Akbelen’i görüşmek üzere olağanüstü toplanan Meclis’te önerge AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi. İktidar cenahı konuyu bölge halkının yaşam alanlarını savunmasından ziyade, muhalafetin kaos çıkarma çabası, ikinci bir Gezi Parkı kalkışması olarak ele alıyor. Meclis’te iktidar vekillerince yapılan konuşmalarda bu yaklaşım açıkça ifade edilirken, Meclis’e gelen Akbelenliler, AKP ve MHP milletvekillerini Akbelen’e, talanı yerinde görmeye davet ettiler. Önerge, 37 muhalafet milletvekilinin katılmadığı oylamada 37 oy farkıyla reddedildi. İktidarın yaklaşımı devletin tüm kademelerinde benimseniyor. Milas Kaymakamı beraberinde Yeniköy ve Kemerköy santrallerinin etrafındaki mahalle muhtarlarıyla Muğla Valisini ziyaret ederek eylemciler hakkında şikayette bulundu. Ziyarette eylemciler dışarıdan gelen provokatörler olarak nitelendi. Öte yandan Akbelen Ormanı’nı korumak için mücadele eden İkizköylüler, Limak ve İçtaş Holding sahipleri Nihat Özdemir, İbrahim Çeçen ve iki holdingin ortak girişimi YK Enerji CEO’su Serhat Dinç ile birlikte Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey ve Muğla Valisi Orhan Tavlı hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda bulunan avukat İsmail Hakkı Atal “Türkiye’nin geleceğini korumaya yönelik haklı mücadelemizi, ötekileştirmeye ve kamuoyu desteğimizi azaltmaya yönelik illegal hiçbir örgütün destek mesajını da kabul etmediğimizi ve etmeyeceğimizi, çadırlı nöbetimizin başladığı 17 Temmuz 2021 tarihinden bu yana siyasi partilerin amblemlerini dahi Akbelen’e sokturmayan İkizköylüler olarak mücadelemiz sürecektir”dedi. Batı ülkelerindeki çevre hareketlerinde de yaygın olduğu gibi, direnişi marjinallikle suçlayan iktidar söylemine karşı milliyetçi bir söylem kurulmaya çalışılıyor, bir çevre sorunu vatanseverlik üzerinden gündeme getiriliyor gibi görünüyor. Benzer bir durum Türkiye’deki orman yangınlarına gösterilen tepkilerde de görülüyor. Örneğin Doğu ve Güneydoğuda çıkan yangılara gösterilen tepkilerle Ege ve Akdeniz’de çıkan yangılara gösterilen tepkiler arasında ciddi farklar olduğu tartışma götürmez bir olgu olarak duruyor. Bu arada eylemlerin etkisiyle Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) yönetiminin, vakfın misyonuyla uyuşmayan sektörlerde faaliyet gösteren iş insanlarıyla yollarını ayırma kararı aldığını ve bu doğrultuda vakfın mütevelli heyetinde bulunan Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ile yollarını ayırdığını belirtelim.

Basın Özgürlüğü

İktidar hiçbir alanda muhalif/farklı seslere izin vermeyeceğini göstermeye devam ediyor. 6 Şubat’taki Maraş depremlerinin ardından Hatay’dan ilk bilgileri geçen gazetecilerden Hasan Sivri’ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem sonrası yapılan yayınları kast ederek ”not ediyoruz” açıklamasına gönderme yaparak, Hatay’da çektiği görüntüleri paylaşması üzerine, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçuyla hakkında 3 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

RTÜK’ün Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasına gerekçe gösterilen sözleri nedeniyle Tele1’e verilen 7 gün yayın durdurma cezası uygulanmaya başlanırken, 27 Haziran 2023’ten beri cezaevinde bulunan Merdan Yanardağ’ın tutukluluğuna yapılan itiraz reddedildi. Tele1’e verilen yayın yasağı uygulamaya konduğunda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu, RTÜK’ün ekran karartma cezasını kınadı ve kararı “Basın özgürlüğüne doğrudan müdahale” olarak tanımladı. Tele1’in yayın yasağı sürerken Tele1 ve KRT’ye yeni cezalar geldiği RTÜK üyeleri İlhan Taşçı ve Tuncay Keskin tarafından kendi sosyal medya hesaplarında duyuruldu. Her iki yayın kuruluşuna da yüzde 3 para cezası ve 3 kez de program durdurma cezası verildi. CHP’ye yakın medyada (Halk TV ve Sözcü gazetesi) ise gündem CHP yönetimini yeniden tasarlamak üzerine yoğunlaşmış durumda. Bu nedenle bu medya kuruluşları halkın gerçek gündemini takip etmiyorlar oradan uzaklaşıyorlar.

Diğer yandan Disney+’ın ‘Atatürk’ dizisi üzerine başlayan tartışmalar sonrasında RTÜK dijital platform hakkında inceleme başlattığını duyurdu. İnceleme, şu anda kontrol dışı olan dijital platformlar üzerinde bir baskı oluşturma aracına ve yoluna dönüştürülebilir.

Haber taramasına konu dönemin son gününde ise daha önce denetimli serbestlik ile cezaevinden salıverilen gazeteci Barış Pehlivan, hakkında açılan bir başka dava gerekçe gösterilerek yeniden ve 5. kez cezaevine kondu.

Deprem

6 Şubat Maraş Depremi’nin artçıları da deprem tehlikesini gündemde tutmaya, gereken önlemlerin alınmasını sağlamaya yetmiyor. Naci Görür gibi bilim insanları yaklaşan tehlikeye karşı insanları uyarmaya çalışsalar da, deprem ne yazık ki insanların acil gündeminden çıkmış durumda. Kentsel dönüşümün rantı yüksek alanlarda işlediğini detaylı olarak burada tartışmıştık. Devletin verdiği yeniden yapım desteği (ki bu aslında en fazla 1.2 milyon TL krediye yüzde 0.84 faiz desteği) ve kira desteği (konut başına 2.000 TL) çok yetersiz olduğundan, sıradan insanların kendi kendilerine sorunlarını çözmeleri neredeyse imkansız. Bir yandan da ciddi bir barınma krizi var ve insanlar varoluş mücadelesi veriyorlar. İktidar ise olası depremin etkisini azaltacak önlemler yerine, deprem sonrasına odaklanmış durumda. “Bu kapsamda ilgili yöneticilerin de afetzede olacağı düşünülerek İstanbul’un 39 ilçesine vali görevlendirmesi yapıldı.”

Cumartesi Anneleri

AKP’nin Gezi Parkı eylemlerinden sonra temel politikası küçük de olsa eylemlerin kitleselleşebileceği riskine karşı bu tür eylemlere izin verilmemesi yönünde. Bu anlamda kamusal alanda hiçbir eyleme izin verilmemesi politikasının bir göstergesi olarak Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına rağmen Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’ndaki eylemlerine bu dönemde de izin verilmedi. Eyleme katılanlar polis tarafından gözaltına alındılar. Ancak bu dönemde Adana, Van ve Diyarbakır’da Cumartesi Anneleri’nin eylemlerine destek eylemleri yapılmaya başlandı.

Sümele Manastırı’ndaki Ayin ve Tepkiler

Trabzon Valiliği tarafından izin verilen ve Sümela Manastırı’nda gerçekleştirilen Meryem Ana Yortusu ayini, İyi Parti ve Zafer Partisi’nin yoğun şekilde desteklediği “Ayin iptal edilsin” kampanyasıyla hedefe kondu. Faşist diktatörlüğün kurumsallaşması yolunda, taban faşizmini kimin temsil edeceği konusunda iktidar ve muhalefet arasındaki rekabet bu olay vesilesi ile ile iyice görünür oldu. Yaşananlar aslında münferit olaylar değil. Konser yasakları, İmroz’daki serginin iptal edilmesi vs. bir sürecin parçası olarak değerlendirilmeli.

İmamoğlu Yeniden Aday

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mart 2024’te yapılması beklenen yerel seçimlerde “ABB Başkanı Mansur Yavaş ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bu seçimlerde de büyükşehir belediye başkanlıkları için aday olmaları gerektiğini” söylemesinden sonra “İmamoğlu İstanbul İttifakı için 2024 seçimlerinde de çalışacağını söyledi”.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları

YAŞ kararları sonucunda sürpriz denebilecek atamalar yapıldı. Bilindiği gibi AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni kabinesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’i Hulusi Akar’ın yerine Milli Savunma Bakanlığı’na atamıştı. Yaşar Güler’in Milli Savunma Bakanı olarak atanmasının ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever, Genelkurmay Başkanı olarak görevlendirilmişti. YAŞ kararlarıyla “Genelkurmay Başkanı olarak görevlendirilen Kara Kuvvetleri Komutanı Musa Avsever ile Hava Kuvvetleri Komutanı Atilla Gülen kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edildi. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Genelkurmay 2. Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na da Muharip Hava Kuvveti Komutanı Ziya Cemal Kadıoğlu atandı.” Avsever’in tank palet fabrikası eleştirileri nedeniyle Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulunmayan kuvvet komutanlarından olduğu iddia ediliyor. Pratik olarak Genelkurmay Başkanı zaten orduda Milli Savunma Bakanı’ndan sonra ikinci kişi haline getirilmişti. Kararlar sonrasında Erdoğan’ın orduda tam olarak hakimiyet kurduğu görülüyor. Zira Cumhuriyet târihi boyunca ilk kez Kuvvet Komutanlığı yapmayan bir isim Genelkurmay Başkanı olarak atandı.

EKONOMİ

Türkiye ekonomisi, ele aldığımız dönem içinde yüksek enflasyon, yüksek cari açık, yüksek bütçe açığı sarmalında dibe doğru gitmeye devam etti. Temmuz ayı enflasyon rakamları enflasyonda ivmelenmeyi gözler önüne serdi. TÜİK’e göre enflasyon Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 9,49 artış gösterdi, yıllık bazda ise yüzde 47, 83 olarak açıklandı. ENAG verilerine göre Temmuz’da aylık enflasyon yüzde 13,18, yıllık enflasyon ise yüzde 122,88 olarak hesaplandı. Dış ticaret açığı, Temmuz ayında yüzde 15,7 yükselerek 12,4 milyar dolara çıktı. Böylelikle 7 aylık dış ticaret açığı 73 milyar doları aşmış oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın net rezervleri ise 28 Temmuz haftasında 10,9 milyar dolara geriledi.

Reel sektörde ise kredilere erişimlerin kısıtlanmasıyla birlikte şirketler işletme sermayesine erişemedikleri için günlük operasyonları çevirememeye başladı, şirket iflasları, işten çıkarmalar gündeme geldi. Bankalar kredi faizlerini yükseltti ve ticari kredilerde frene bastı. Sanayici küçük işletmelerde nakit akışının durduğundan, üretimin yavaşladığından şikayet etmeye başladı. Bu daralmanın önümüzdeki dönemde istihdamda da bir azalmaya tekabül edeceği söylenebilir. İktidar, büyük olasılıkla durumu yerel seçimlere kadar idare etmeye ve şirketleri yüzdürmeye çalışacak, ancak bunu başarmalarının şartları giderek zorlaşıyor.

Yüksek enflasyon ortamında çalışanların maaşları ve hane halklarının gelirleri de erimeye devam ediyor. Ve çalışanlar geçinebilmek için kredi kartına yüklenmeye devam etti. BDDK verilerine göre bireysel kredi kartı hacmi son üç ayda yüzde 37.6, yılda da yüzde 178.7 artarak 793 milyar TL’ye ulaştı. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminden etkilenen kentlerde borçlar katlanarak arttı. Depremden etkilenen kentlerden Osmaniye’de kredi kartları borcu yüzde 280.5 artışla 4.6 milyar TL’ye ulaştı. Bireysel ihtiyaç kredileri de katlandı. Adıyaman’da tüketici kredisi üç ayda yüzde 22.1, yıllıkta yüzde 72.4 artışla 3.3 milyar liraya ulaştı.

Hükümet cari açığı kapatmak için sıcak para arayışlarını yoğunlaştırdı ve bu kapsamda Körfez ülkeleri ve uluslararası yatırımcılar ile çeşitli görüşmeler yapıldı. İstanbul’da JP Morgan’ın organize ettiği bir toplantıda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan uluslararası yatırımcılara güven vermeye çalıştı. Toplantının detayları basına açıklanmadı, ama toplantıda ekonomide ani bir frene basma değil de kademeli sıkılaştırma politikası izleneceğinin belirtildiği aktarıldı. Bu sıkılaştırmanın pratikte karşılığı şu şekilde gerçekleşiyor: kredi kartı nakit çekim faizleri ile kredili mevduat hesabı faizlerini yukarı çekmek, her türlü ihtiyaç kredisi ile esnafa ve çiftçiye dönük kredileri sınırlandırmak, tarımda ilan edilen taban fiyatlarını düşük tutmak, dolaylı vergileri (KDV) arttırmak ve ücretleri baskılamak. Nitekim 2024-2025 dönemi memur maaşları için Memur-Sen ile yapılan görüşmelerde 2024 için önce birinci altı ay için yüzde 14, ikinci altı ay için yüzde 9 artış önerildi. TCMB’nin 2024 yılı için enflasyon öngörüsünün (%33) çok altında olan bu oran iktidarın ekonomiyi toparlamak için yetki verdiği ortodoks bürokratların (Şimşek ve Erkan) ücretleri enflasyona ezdirmeyi göze aldığını gösteriyor.

Ancak önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimlere doğru bu politikaların iktidar blokuna oy kaybettireceği hesabı da büyük olasılıkla yapılıyordur. Şimdilik, ülkenin ekonomik durumunun zorlaması ile ortodoks ekonomi politikalarının ağır bastığını, ancak seçimlere doğru durumun değişebileceğini söyleyebiliriz. 2023’ün ikinci altı ayının enflasyon farkları da Ocak 2024’te verileceği için, memurda seçimler öncesinde “tatminkâr bir gelir artışı” algısının sağlanabileceği umulmaktadır. Ancak her durumda çalışanların ekonomik durumunda ciddi bir çöküş, iktidar açısından yerel seçimlerde ciddi bir oy kaybı getirebilir.

Öte yandan iktidar, sıcak para bulmak ve ihracatı attırmak için Körfez ülkelerine yönelmeye devam etmektedir. Temmuz ayında Suudi Arabistan, Erdoğan’ın Körfez ülkesini ziyareti sırasında Baykar’dan Türk İHA’ları satın almayı kabul etmişti, nitekim bu dönemde Suudi Arabistan Baykar ile insansız hava aracı üretimini yerelleştirmek için stratejik bir anlaşma imzaladı. Anlaşmanın ayrıntıları ve maddi boyutu basına yansımadı.

Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ihracatında da bu yılın 7 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 30,9 artarak 2 milyar 460 milyon dolara çıktı. Erdoğan’ın geçen ayki BAE ziyareti kapsamında enerji, ulaştırma, altyapı, lojistik, e-ticaret, finans, sağlık, gıda, turizm, emlak, inşaat, savunma sanayisi, yapay zeka ve ileri teknolojiler gibi alanlarda işbirliğinin derinleştirilmesinin kararlaştırılmış ve 50,7 milyar dolarlık anlaşma imzalanmıştı. Tüm bu gelişmelerin Türkiye’nin dış finansman sorununu ne düzeyde rahatlatacağını önümüzdeki dönemlerde göreceğiz.

İktidarın ücretler üzerinde baskı oluşturma yoluyla enflasyonla başa çıkma çabaları çalışanlar cephesinde tepki ile kaşılanmaya başladı. Bu konuda en önemli örnek Şireci Tekstil direnişi oldu. Antep’te Şireci Tekstil’de çalışan yaklaşık 2 bin işçi cep telefonlarına gönderilen mesajlarla işten çıkarıldı. Şireci işçileri 6 günlük direnişlerini uzlaşma ile sona erdirdi. İşçilerin talepleri büyük ölçüde kabul edilirken, hiçbir işçinin işten atılmayacağı, atılan işçilerin geri alınacağı sözü verildi. Bu örnek, önümüzdeki dönemde çalışanların üzerindeki baskılara karşı direnmenin kazanımla sonuçlanabileceğini gösterdi.

DIŞ POLİTİKA

Nijer Darbesi

Geçtiğimiz dönemde dünyada gerçekleşen en önemli olaylardan birisi Nijer’de yaşanan darbe idi. Nijer’de, Batı’ya yakın ve görece istikrarlı bir yönetim iş başındaydı. Ancak ülkede İŞİD ve Boko Haram’ın etkinlikleri yoğunlaşmış ve buna karşı ülke yönetimi Fransa ve ABD’ye askeri üsler tahsis etmişti. Ülkede işsizliğin yüksek olması özellikle gençlerin radikal silahlı gruplara kaymasına neden oluyordu. Ayrıca Afrika’nın tümünde olduğu gibi Nijer’in bulunduğu Batı Afrika bölgesinde de Çin ve Rusya’nın etkisi giderek artıyor. Geçen sene Mali ve Burkina Faso’daki darbelerin ardından iki ülke yönetimi de Rusya ile daha yakın müttefiklik ilişkisi yürüttü. Nijer’deki askeri cunta da aynı yöne doğru ilerleyebileceği izlenimini veriyor. Rusya güdümündeki paramiliter örgüt Wagner’in son yıllarda özellikle Mali ve Burkina Faso’daki darbelerden sonra bölgedeki etkinliğini yoğunlaştırdığı belirtiliyor.

Batı Afrika’daki 15 ülkeyi kapsayan ekonomik blok ECOWAS devrilen Nijer Cumhurbaşkanı Bazum’un görevine geri döndürülmemesi durumunda cuntaya yönelik yaptırım kararı aldı. Bu hamle, ABD, AB ve Birleşmiş Milletler tarafından da destekleniyor. ECOWAS liderleri, “mümkün olan en kısa zamanda” müdahaleye hazır bir askeri güç konusunda anlaştıklarını açıkladı. Rusya bu durumun “uzun süreli bir çatışmaya” yol açabileceği uyarısında bulundu. Erdoğan da askeri müdahaleye karşı çıktı.

Temmuz ayında Rusya’da bir Afrika zirvesi düzenlenmiş ve Rusya Devlet Başkanı Putin, Rusya-Afrika Zirvesi kapsamında yaptığı konuşmada 40’tan fazla Afrika ülkesiyle silah ve teçhizat tedariği için anlaşmalar imzalandığını ve Afrika ülkelerinin 23 milyar dolara varan borçlarının silindiğini açıklamıştı. Çin de bir çok Afrika ülkesinde ekonomik faaliyetler üzerinden yumuşak güç ile varlık gösteriyor, altyapı yatırımlarını finanse ediyor ve özellikle yeni teknolojilerde kullanılan değerli mineraller ile ilgili yoğun madencilik faaliyetleri yürütüyor. Afrika giderek Rusya-Çin ile Batı bloku arasındaki bir çatışmanın arenası haline gelebilir.

Aşırı Hava Olayları

Temmuz 2023’te dünya, devam etmekte olan iklim krizinde birçok önemli gelişmeye tanık oldu. Bu olaylar, iklim değişikliğinin ele alınmasının aciliyetinin altını çizdi. Temmuz 2023, dünya çapında aşırı hava olaylarında rahatsız edici bir artışa sahne oldu. Temmuz 2023’ün ilk 23 günü için küresel ortalama yüzey hava sıcaklığı 16,95 derece oldu. Temmuz 2023 kayıtlardaki en sıcak Temmuz ve en sıcak ay haline geldi. İklim değişikliğinin etkisiyle ısınan okyanuslarda su sıcaklığı şu ana kadar kayda geçen en yüksek düzeyine çıktı.

Eşi benzeri görülmemiş sıcak hava dalgaları birçok bölgeyi vurdu, sıcaklık rekorları kırdı ve kuraklıklara neden oldu. Bazı bölgelerde orman yangınları kontrolden çıkarak hem insan toplulukları hem de ekosistemler için önemli tehditler oluşturdu. Hawaii’nin Maui Adası’nda büyük yıkım yaratan yangında kayıpların sayısının 1.300 civarında olduğu açıklandı, ölü sayısı 106’ya yükseldi. Portekiz’de yaşanan aşırı sıcaklar ülkenin güney ve orta kesimlerinde orman yangınlarına neden oldu, 70 bin hektar alan yandı, köylerden 1.400 kişinin tahliye edildi. Türkiye’de de Muğla, Hatay, Siirt, Bingöl ve Eskişehir’de büyük zarara neden olan orman yangınları güçlükle kontrol altına alındı.

Ayrıca, dünyanın çeşitli bölgelerinde aşırı yağışlar ve seller yaşandı, bu da altyapı ve geçim kaynaklarına yıkıcı zararlar verdi. İklim krizinden en fazla etkilenen ve dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Bangladeş’in güneydoğusunda etkili olan muson yağmurlarının yol açtığı sellerde 48 kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin de kayıp olduğu açıklandı.

Ağustos ayı da muhtemelen tarihteki en sıcak aylardan biri olacak. İklim krizinin etkileri giderek derinleşiyor ve birçok uzman iklim krizi açısından geri dönüşü olmayan bir evreye girildiği belirten “devrilme noktası” eşiğinin aşıldığını belirtiyor. Buna rağmen hükümetler gerekli adımları atmak konusunda ayak diriyor. Önümüzdeki yıllarda ilklim krizinin derinleşerek etkilerinin daha yıkıcı hale geleceğini öngörülebilir.