Bu yazı 11-24 Ekim 2023 tarihli haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA

‘Adliyedeki rüşvet çarkı’

Timur Soykan’ın Birgün gazetesindeki haberiyle gündeme gelen dilekçe gündemin sıcak konularından biri oldu. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın kaleme alarak Hakimler ve Savcılar Kurulu’na vermiş olduğu dilekçe, İstanbul Anadolu Adliyesi’ndeki hâkim ve savcılara yönelik rüşvet iddialarını içeriyor. Başsavcının gündeme getirdiği, FETÖ borsasına benzer şekilde, alınan hukuk dışı kararların bir piyasasının oluştuğu iddialarının üzerinden 24 saat geçmeden, Timur Soykan’ın haberine yayın yasağı getirildi. Konu CHP Adıyaman Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Abdurrahman Tutdere tarafindan meclis gündemine de taşındı. Adalet Bakanı’nın yanıtlaması talebiyle verilen soru önergesinde bahsi geçen dilekçenin HSK’ya ne zaman verildiği, herhangi bir soruşturma başlatılıp başlatılmadığı, habere neden yayın yasağı getirildiği, 2018’den bu yana kaç habere yayın yasağı getirildiği gibi sorular yer aldı. Bir yanda İçişleri Bakanı’nın özellikle Süleyman Soylu bağlantılı operasyonları, bir yandan da bu iddialar bir düzelme, Soylu döneminin kirinden bir arınma çabası olarak da okunabilir. Ancak şu anda görünen manzaraya bakıldığında konunun pek sahiplenilmediği ve haber yasağının getirilmesi ile bu çabaların gizli yürütülme niyetinin benimsendiği söylenebilir. Diğer yandan başvuruyu yapan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’dan önemli bir adım daha geldi. Başsavcı talimatıyla, terör ve örgütlü suçlardan sorumlu başsavcı vekili, hâkim ve savcı olmayan şüpheliler hakkında soruşturma başlatıldı. İddialar çok önemli ve üzerine gidilip takip edilmesi gerekiyor.

Can Atalay ve Özgürlük Yürüyüşü

Gezi davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’ne yapmış olduğu bireysel başvurunun görüşülmesi AYM Genel Kurulu’ndaki bir üye hâkimin dosyaya hazırlanamaması gerekçesiyle ertelendi. Asıl gerekçenin Can Atalay’ın içerde kalma süresini uzatmak için yeni bir taktik olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, TİP’in Can Atalay’ın serbest bırakılması için 1 Ekim’de başlattığı Hatay’dan Ankara’ya ‘Özgürlük Yürüyüşü’ ise destek katılımlarıyla devam ediyor. Yürüyüşün her günü farklı bir soruna dikkat çekiliyor. Seçim öncesi TİP’in arkasında oluşan rüzgarla kıyasladığında, yürüyüşün beklenen ilgiyi görmediği söylenebilir.

KHK’lılarda göreve iadeler devam ediyor

Son dönemde KHK ile görevlerinden ihraç edilen birçok kamu görevlisinin göreve iade edildiği haberleri göze çarpıyor. Artan sayıdaki haberler yargıda bir iyileşme mi var algısı oluşturuyor. Ancak bu dönüşlerin bazı idari mahkemelerin inisiyatifiyle gerçekleştiğini vurgulamak gerekiyor. Nitekim geçtiğimiz dönemde göreve iade edilen Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden akademisyenler Serdar Tekin ve Lülüfer Körükmez de iade kararlarını olumlu bulmakla birlikte hukuksuzluğun her düzeyde sürdüğüne vurgu yaptılar. Ayrıca, idari mahkemelerdeki farklı yorumlar nedeniyle artan göreve iade sayısının, toplam mağdur sayısına kıyasla çok az olduğunu görmek gerekiyor.

YSP’den HEDEP’e

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti), 4. Olağan Büyük Kongresi yapıldı. Kongrede partinin ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) olarak değiştirildi ve eş genel başkanlık görevine Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları ile Siirt Milletvekili Tuncer Bakırhan getirildi. Partinin ismi ve eş genel başkanlıklarının dışında tüzük ve logosu da değiştirildi. Kongre sonrasında partinin yerel seçim stratejileri tartışılmaya başlandı. Kongre sonrasında partinin ‘ilk hedefinin kayyum atanan belediyelerin geri alınması olduğu kaydedildi’. HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç yaptığı açıklamada, demokrasi mücadelesinin seçimlerle sınırlı tutulmasını eleştirerek, mücadelenin sokaklara, alanlara, fabrikalara ve her yere yayılması için ne gerekiyorsa yapılacağını belirtti.

Hak ihlalleri

En küçük bir toplumsal eyleme bile izin vermeyen baskılar geçtiğimiz dönemde de devam etti. Muş’ta, Diyarbakır’da, Dersim’de Rojava ve Filistin’de yaşananları protesto amaçlı basın açıklamalarında pek çok gözaltı yapıldı.

Cumartesi Anneleri/İnsanları geçtiğimiz dönemde de kayıplarının akıbetlerini sorgulamak üzere Galatasaray Meydanı’nda toplanmak istediler. Toplanma girişimleri bu dönemde de ters kelepçe ve gözaltılarla engellendi.

DIŞ POLİTİKA

İsrail’in Gazze savaşı

İsrail, beklendiği şekilde, savaşın dördüncü gününden itibaren Gazze’ye dönük saldırılarını şiddetlendirmeye başladı. Saldırılar soykırım boyutuna ulaşırken, Batı devletlerinin İsrail’e kayıtsız şartsız desteği, Batı kamuoyunda Filistin’i destekleyen söylem ve eylemlere dönük sansür ve yasaklamalar, İsrail’in aşırılıklarına karşı dünyada yükselmeye başlayan tepkiler, saldırıların bölgesel bir savaşa yol açma ihtimali ve Türkiye’nin “garantörlük” talebiyle ortaya çıkışı dikkat çekti. 24 Ekim itibariyle Gazze’de öldürülen Filistinlilerin sayısı 5 bini aştı.

İsrail saldırılarında her gün yüzlerce Gazzeli öldürülürken, savaşın altıncı günü İsrail kara saldırılılarına başlayacağını, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yaşayan 1.1 milyon Gazzelinin Güney’e geçmesi gerektiğini duyurdu. İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail’in operasyonlar sırasında kullanımı yasak olan beyaz fosfor kullandığını bildirdi. Saldırılarda ölen Gazzelilerin 3 binleri bulduğu 17 Ekim’de El-Ehli Baptist Hastanesi’nde gerçekleşen patlamada en az 500 kişi  öldü. “İsrail’in var olma hakkını” savunan, bunu tehdit eden Hamas’ı “terör örgütü” kabul ederek İsrail eylemlerini meşrulaştıran Batı söylemiyle İsrail’in sindirilmesi kolay olmayan aşırılıklarının kılıfına uymadığı noktada utanç verici Batı propagandası devreye sokuldu. Programını değiştirmeyerek patlamanın hemen ardından Tel Aviv’e varan ABD Başkanı Biden İsrail görüşüne dayanarak aceleyle “patlamayı diğer taraf yapmış görünüyor” açıklamasında bulunurken, diğer Batı liderleri “bekleyip görelim” fikriyle daha temkinli yaklaştılar.  Hemen ertesi günü Britanya Filistin Komitesi Başkanı “Gazze’deki hastane saldırısında her şeyin İsrail’i işaret ettiğini” belirtti. Bu saldırının ardından Türkiye’de milli yas ilan edilerek Filistin meselesinden hareketle Batı karşıtlığının Cumhurbaşkanlığı ve hükümet eliyle iç politikada daha kuvvetli dillendirildiği bir evreye geçildi. El-Ehli Baptist patlamasının esas nedeni Batı medyası marifetiyle belirsizliğe sürüklenmiş olsa da İsrail’in benzer nitelikteki ilerleyen saldırılarını inkâr etme ihtiyacı duymadığını ve Batı’nın da bu saldırıları kınamadığını not edelim.

Batı kamuoyunda İsrail karşıtı samimi tepkiler yavaş yavaş yükselmeye başlarken, Filistin halkını savunanlara karşı siyasi baskı ve sansürün devreye sokulduğu sayısız örnek görüldü. Paris’te Filistinlilerle dayanışma gösterisi yasaklandı. Sosyal medya platformu X, Hamas’a ait yüzlerce hesabı kapattı. Air Canada Filistin’e destek veren bir pilotu işten çıkardı. Filistinli yazar Adania Shibli’nin Franfurt Kitap Fuarı’ndaki ödül töreni iptal edildi. ABD merkezli MSNBC medya kuruluşu üç Müslüman sunucusunun programını yasakladı. Meta, Facebook’taki en büyük Filistin haber sayfası olan Kudüs Haber Ağı’nın sayfasını askıya aldı. Filistin’e destek veren ünlü Fransız, Müslüman futbolcu Karim Benzema Fransız İçişleri Bakanı tarafından, Fransız devletince “terör örgütü” kabul edilen Müslüman Kardeşler hareketiyle bağlantılı olmakla suçlandı. İsrail sosyal medyada Batı kamuoyuna dönük sosyal medya kampanyası başlattı. İsrail’i propaganda bombardımanında Hamas cihatçı şiddet hareketi IŞİD’la yakınlaştırılıyor ve böylelikle Hamas’ın yerleşik olduğu tüm Gazze meşru bir hedef haline getiriliyor. Batının çifte standardını ortaya koyan, sosyal medya, medya ve özel kuruluşları da içeren benzer uygulamaların çok yakın geçmişte Ukrayna savaşının ilk günlerinde de devreye sokulduğunu hatırlayabiliriz.

Elbette, İsrail’in beklenen aşırılıkları yükseldikçe dünya demokrat kamuoyu ve entelektüel çevrelerin buna karşı tepkileri de yükselmeye başladı. Holokost, soykırım ve uluslararası hukuk alanlarında çalışan 801 akademisyenin imzasıyla yayımlanan bir bildiride “Gazze’de olası bir soykırımın” önlenmesi çağrısı yapıldı. Greta Thunberg haftanın iklim protestolarını Filistin ve Gazze için dayanışma içinde gerçekleştirdiklerini belirterek ‘Filistinliler ve etkilenen tüm siviller için özgürlük’ çağrısı yaptı. 21 Ekim Cumartesi günü İngiltere’nin başkenti Londra’da ateşkes ve insani yardım talepleriyle Gazze’ye destek gösterisi düzenlendi. Nobel ödüllü 30 isim, İsrail-Filistin çatışmasından etkilenen çocuklara ilişkin ortak bildiri yayınlayarak, “Herkesi çocukların savaşla ilgisi olmadığını hatırlamaya çağırıyoruz” dedi. İçinde Türkiye’den sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu 90’a yakın sivil toplum örgütü İsrail-Hamas çatışmalarının sonlanması için Birleşmiş Milletler’e ve Avrupa Birliği’ne mektup yazdı.

İsrail saldırılarının bölgesel bir savaşı tetikleme ihtimali varlığını korurken, Güney Lübnan’da Hizbullah topyekün savaşa giremeye çok istekli görünmüyor. ABD bölgede askeri varlığını ve İsrail’e maddi desteğini artırırken, İsrail’i Gazze’ye kara harekâtı ve bölgesel bir savaşa yol açabilecek eylemler konusunda uyarıyor. İran kırmızı çizgilerin aşılması halinde savaşa girebileceği izlenimi yaratırken, bunu pek tercih etmediği anlaşılıyor. Batı ve Arap kamuoyunda demokratik tepkiler yükselirken BM Güvenlik Konseyi’nden bir ateşkes kararı dahi çıkarılamadı. Türkiye’nin garantörlük sistemi önerisi henüz ciddi bir karşılık bulmadı.

İsrail kendisine açıktan ve zımni destek veren uluslararası koşullar altında Gazze’yi katliam ve tehcir yoluyla insansızlaştıracak soykırım planını medeniyetin gözleri önünde uygulamaya devam ediyor. Diğer taraftan Gazze’den başka bir coğrafyaya, diaspora veya Sina Yarımadası’na kaydırılmış bir Filistinli varlığının İsrail’i daha güvenli hale getirmeyeceği son derece açık.