Bu yazı, 26 Eylül – 12 Ekim 2021 tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA

Siyaset gündemi

Anketler, parlamenter sistem mesajları

Yüksek siyasette öne çıkan gündemlerin başında seçim anketleri yer aldı. AKP’ye yakınlığıyla bilinen ORC tarafından yapılan son seçim anketinde AKP oy oranının yüzde 31.9, CHP’nin oy oranı yüzde 25.9 olarak çıkması dikkatleri çekti. Aynı ankette DEVA Partisi’nin oy oranının 4.7’lere yükseldiği görünüyordu. Konda’nın Eylül ayı araştırmasına göre İYİ Parti iki ayda oy oranını yüzde 3.6 artırdı. CHP’nin oyu yüzde 0.8 azaldı. AKP ve MHP de oy kaybetti ve Cumhur İttifakı yüzde 41.6’ya geriledi. Uzun bir dönem AKP’nin seçim stratejilerini belirlemede görevli isimlerden olduğu söylenen Andy-Ar Araştırma şirketi Başkanı Faruk Acar’ın AKP ile yolları ayrıldıktan sonra İYİ Parti ile çalışmaya başlaması dikkat çekti.

Tüm bunları Meral Akşener’in ve İYİ Parti’nin Türk sağında ön plana çıkartılması sürecinin başarıyla ilerlediğinin göstergesi olarak değerlendirebiliriz. Önümüzdeki seçimlerle AKP’nin gidip gitmeyeceği kadar, AKP gittikten sonra hangi kadrolarla, nasıl bir yönetim anlayışının egemen olacağı da şekillenecek. Geçen dönem “ben başbakanlığa adayım” çıkışını yapan Akşener’in bu süreçteki en önemli aktörlerden biri olarak hazırlandığı görülüyor. Bu dönemde muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak soru ve tartışmalarının ikinci plana atılması ve parlamenter sisteme geçiş hedefinin vurgu alması dikkat çekiyor. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Deva Partisi bir araya gelerek parlamenter sistem konusunda irade beyanında bulundu.

HDP “Tutum Belgesi”, “Muhataplık” tartışmaları

Bu 6’lıya resmi olarak dahil edilmeyen HDP ise kendince 3. Yol siyasetinin göstergesi olduğu iddia edilen Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu’ başlıklı ‘Demokrasi Tutum Belgesi’ni açıkladı. Daha popüler ve herkesin dikkat kesildiği başlık ittifaklar meselesi olsa da tutum belgesi esas olarak 11 maddelik bir “siyasal ilkeler” açıklaması oldu. Deklarasyonda, “Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır. Bunun için Türkiye halklarının tümünün yararını ve geleceğini düşünerek herkes özveride ve fedakârlıkta bulunarak adım atmalıdır. Sorunlarımızı şiddet aracılığıyla değil; konuşarak, müzakere ederek, diyalog yoluyla çözmek temel düsturumuzdur” ifadeleri yer aldı. Kürt meselesine dair somut talep ve beklentilerin ifadesi yerine demokratik çözüm, diyalog ve meclis vurgusunun yer alması dikkat çekiciydi. Özetlenecek olursa, Demirtaş’ın ifadesiyle: “HDP bir Türkiye partisidir ve tüm sorunların çözümüne taliptir. Bu deklarasyon da bunun en somut göstergesidir”. Muhalif sağ partiler ve CHP tarafından “olumlu” karşılanan deklarasyon Kürt sorununun nasıl çözüleceğine dair somut talep ve öneriler yerine üzerinden uzlaşılması istenen genel ilkeleri içermesi itibarıyla çeşitli yorumlara açık bir nitelik taşıyor. Bu söylemin “3. Yol” çizgisini ne ölçüde temsil edeceğini takip etmek gerekiyor. Tutum belgesi tartışmalarına Kürt sorununda muhataplık tartışmaları eşlik etti. Tartışma CHP lideri K. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarıyla başladı: “Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. Devlet dediğimiz kurum gayrı meşru organla muhatap olmaz. Erdoğan bunu yaptı. Devleti İmralı’yla muhatap kıldı. İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Halkın desteği var, parlamentoya gelmiş. Bu sorun çözülecekse meşru bir organla çözebiliriz.” Birkaç gün sonra HDP eski eş bakanı Sezai Temelli, twitter hesabından Kılıçdaroğlu’nun sözleriyle ilgili bir paylaşım yaparak çözüm için İmralı Cezaevi’ndeki Abdullah Öcalan’ı işaret etti. Daha sonra HDP’den Temelli’nin sözlerine peş peşe ‘düzeltme’ gelmiş, çözümün adresi olarak TBMM gösterilmişti. Demirtaş da twitter hesabından “Benim bildiğim HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, irade sahibi siyasi bir aktördür ve elbette muhataptır. Çözümün adresi de doğal olarak TBMM’dir.” açıklaması yaptı. Tartışmaya katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık “Bu tartışmaların anlamsız olduğunu” ifade eden Cemil Bayık, “Muhatap kim tartışması yanlıştır. Zaten yıllar önce ‘Çözüm yeri meclistir, HDP muhataptır’ diyen Rêber Apo’dur” ifdesini kullandı.

Hemen her kesimin “meclis” adresini bu kadar çok öne çıkarması dikkat çekici. İmralı faktörü bir yana toplum kesimlerinin çözüm tartışmalarında ne şekilde yer alacağı ve nasıl katılacağı hiçbir şekilde tartışılmıyor. Bu konudaki en anlamlı yaklaşımın HDP’nin konferansında, “Muhatap halkımız ve halkımızın mücadelesini yürüten tüm aktörlerdir. Bu şekilde biz noktayı koyuyoruz” şeklinde konuşan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk’ten geldiğini söyleyebiliriz. “Yan cebime koy mantığı sorunu çözmez; projenizi açıklayın” diyerek

CHP’ye seslenen Türk, partinin bugüne kadar insan hakları, demokrasi, Kürt sorunu konusunda açık bir mesajı bulunmadığına dikkat çekti: “Demokratik bir gelecek için mücadele ettiğini söyleyenler, insan hakları, demokrasi, Kürt sorunu konusunda açık şekilde fikirlerini ortaya koymalı ve bir deklarasyonla ortaya çıkmalı neler yapacağını belirtmeli.”

Bu tartışmaların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Adına “Kürt sorunu” denen meseleyi tüm boyutlarıyla çözdük” dediği bir ortamda yürütülmesi ise ayrı bir ironi niteliğinde. Bu söyleme en etkili cevabın Babacan’dan gelmiş olmasını da ayrıca not etmek gerek: “Çocukların oynadığı yerde panzer varsa, Kürt sorunu vardır”. “Eğer yoğunlukla Kürtlerin yaşadığı şehirlerde, belediyelere kayyumlar atanıyorsa, burada bir mesele var. Türkiye’de hâlâ anadili hakkı tartışılıyorsa bir mesele var. Bu meselenin adı Kürt meselesidir.”

“Siyasi Cinayetler” gündemi

Son zamanlarda, olası seçimlere doğru ortalığı karıştırmaya dönük siyasi cinayetler olabileceği gündeme geldi. Gücünü kaybetmekte olduğunu gören siyasi iktidarın seçimlere doğru 1 Kasım 2015 seçimlerine giderken yaşanan sürece benzer bir süreci devreye sokma ihtimali söz konusu. Ancak bir yandan da bu yöndeki gelişmelerin önünü almak için bazı belge ve bilgilerin ortaya saçıldığı görülüyor: Sadat’ın suikast eğitimi aldığının ileri sürülmesi; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “siyasi cinayetler konusunda kaygılarım var” açıklaması; Sedat Peker’in kendisinin de içinde yer aldığı bir ölüm listesinden bahsedildiğini ve açıklamalarını haberleştiren gazetecilerin de listede yer aldığını iddiası.

İmamoğlu’nun Karadeniz Çıkarması

 

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, geçtiğimiz yıl Covid-19 salgını nedeniyle vefat eden İSTAÇ Genel Müdürü anısına yaptırılan bilim ve sanat merkezinin açılışı için gittiği Gümüşhane’de ve sonrasında gitiği çeşitli Karadeniz şehirlerinde yoğun ilgiyle karşılaştı. İmamoğlu’nun Bayburt ziyareti, kelimenin tam anlamıyla izdiham altında gerçekleşti. Yaşanan yoğun ilgi nedeniyle, esnaf ziyaretlerini gerçekleştiremeyen İmamoğlu, kent meydanında düzenlenmesi planlanan değerlendirme konuşmasını, etrafını çeviren Bayburtluların arasında yaptı. İmamoğlu Trabzon ve Erzurum’da da büyük ilgiyle karşılandı. Bu gezide ilgili CHP kadrolarının ne denli etkin olduğu çok belirgin değil. Ama İmamoğlu’nu bu kadar büyük kalabalıkların karşılıyor olması ciddi bir organizasyonun varlığına işaret ediyor. Dolaylı olarak İmamoğlu’nun sahada Cumhurbaşkanlığı adaylığının işaretlerini vermeye başladığını söyleyebiliriz.

TÜGVA Gündemi

Büyükada İskelesi’nin üst katının tahliyesine ilişkin başlatılan hukuki süreçte sona gelindi. Davanın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) lehine sonuçlanmasının ardından Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) işlettiği Büyükada İskelesi’nin üst katında tahliye süreci başladı. İBB, mahkeme kararına rağmen tahliye işlemini engelleyen kişi ve kurumlar için hukuki süreç başlatılacağını duyurdu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ‘tahliye davasını kazanmasına’ rağmen Adalar Temsilciliğini boşaltmayan Türkiye Gençlik Vakfı’na (TÜGVA) zabıtalarla gitti. Polis İBB’nin temsilciliği boşatmasına engel oldu, tahliye kararını uygulamak isteyen İBB ekipleri ve CHP’lilere saldırdı. TÜGVA, İBB’nin belgelerinin kurgu olduğunu öne sürse de, İmamaoğlu’nun bu konudaki kararlı yaklaşımı devam etti.

Büyükada’da yaşananlar, AKP ile muhalefetin mücadelesinde küçük bir örnek olay oluşturmuşa benziyor. İktidarı kaybeden bir AKP’nin olası tutumuna dair ipuçları barındırıyor.

Öte yandan İBB yerelde AKP’ye yakın vakıflara peşkeş çekilen yerleri geri almaya çalışıyor, bir yandan da tarikat yurtlarına karşı yurt yaptıracağını açıklıyor.

Bu dönemde TÜGVA ile ilgili çok önemli kadrolaşma iddiaları da gündeme getirildi. Gazeteci Metin Cihan, kendisine eski bir TÜGVA çalışanının ilettiğini belirttiği ‘kadrolaşma listelerini’ sosyal medya hesabından açıkladı. Gazeteci İsmail Saymaz da belgelerin doğru olduğuna dair AKP içinden bilgi aldığını duyurdu. Bu durum yeni bir “paralel yapılanma” mı var tartışmalarını tetikledi. TÜGVA yaptığı açıklamada bunu kumpas olarak değerlendirse de ilgili listelerin kendileri kadar neden ve kimin tarafından sızdırıldıkları da merak konusu oldu. Listesinin sızdırılması akıllara Erdoğan’a karşı bir operasyon mu yapılmak isteniyor sorusunu getirdi. Sızdırılan belgedeki isimlerin buzdağının çok küçük bir kısmı olduğu ve belgelerin ortadan kaldırılabileceği dile getiriliyor.

AYM Kararları

 

Anayasa Mahkemesi, bu dönemde de bazı önemli kararları açıkladı. Kararların bazıları hukuk normları çerçevesinde yer aldığı gözlemleniyor. AYM ilk kez bir kadın cinayetinde devleti suçlu buldu: eski eşi tarafından öldürülen akademisyen Serpil Erfındık’a yönelik yeterli önleyici ve koruyucu tedbirler alınmadığı gerekçesiyle ihmali olan kamu görevlilerinin yargılanmasına karar verdi. Yine AYM, cezaevinde uyuşturucu komasına giren S.M.’nin ölümünü önlemeye dair tedbir alınmadığı ve olaydan sonra etkili soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle yapılan başvuruda “‘yaşam hakkı ihlali” kararını verdi. Diğer bir karar da Adana’da 10 Ekim Ankara Katliamı’na dair gerçekleştirilen tören ve bildiri dağıtımı nedeni ile verilen iki ayrı ceza hakkında ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararıydı.

Ancak AYM’nin Kürt meselesine dokunan vakalarda ise beklenen normlardan ziyade “devlet refleksini” yansıtan kararlar vermeye devam ettiği iddia edilebilir. Örneğin Anayasa Mahkemesi, Diyarbakır’da Kadri Pervane’nin şoförlüğünü yaptığı halk otobüsünde dinlediği Kürtçe “Biji” isimli şarkı nedeniyle aldığı 2 yıl hapis cezasının hukuka uygun olduğuna karar verdi. Kararda, “örgüt propagandası” olduğuna hükmedilen parça nedeniyle Pervane’nin “ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği” belirtildi. Yine başka bir kararında AYM, Suruç saldırısında kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair başvuruyu, “dayanaktan yoksun” buldu. Son olarak Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanına silah taşıyabilecek bazı kamu görevlilerinin belirlenmesi konusunda yetki veren yasa değişikliğinin iptal istemini reddetti.

Kovid-19

 

Sınırlı hazırlıkla başlayan yüzyüze eğitimde ciddi bir sorunlar devam ediyor. Bu dönemde yüksek öğretimde de aynı hazırlıksızlığın olduğu gözlendi. Üniversitelerde uygulanmak istenen hibrit model kamu üniversitelerindeki yönetimsel beceriksizlik nedeniyle öğretimin akşam geç saatlere kadar sürmesi, öğrencilerin 1 saat için okula gitmek zorunda olmaları ve çoğu derse okuldayken online katılmak zorunda kalmaları gibi tuhaf sonuçlara yol açtı. Öte yandan Eğitim Sen’in yayınladığı 27 Eylül-1 Ekim yüz yüze eğitimde vaka tespit tablosuna göre; 36 şehirde, 154 ilçe ve 16 köyde kapanan sınıf sayısı 1636. Temaslı pozitif öğretmen sayısı 827, temaslı pozitif öğrenci sayısı 4681. Her şeye karşın eğitim / öğretimde bir kez daha bir kapanma yaşanmayacağı görülüyor. Ancak vaka sayılarının günlük 28-30 binde seyretmesi pandeminin hala erken aşamalarında olduğumuz ve 5’inci ve 6’ıncı dalgaları yaşayacağımız yönünde yorumlara haklı bir temel sağlıyor.

Yetişkinler arasında henüz yeterli aşılanma oranlarına ulaşılmamışken Pfizer’in 5-11 yaş grubu için aşılama onayı talebinde bulunması dikkat çekti.

Toplumsal Cinsiyet

Bu alanda İpek Er’e cinsel saldırıda bulunmaktan yargılanan Musa Orhan vakası ile ilgili gelişmeler dikkat çekti. Ezgi Mola hakkında, Musa Orhan’a sosyal medyadan hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada 5 bin 200 TL ceza verildi. Ezgi Mola’ya verilen cezaya Farah Zeynep Abdullah, “Net olan tek şey Musa Orhan’ın gerçek bir şerefsiz olduğu ve sistemin de onun yanında olduğu” şeklindeki sözleriyle tepki gösterdi. Musa Orhan’ın avukatının, oyuncu Ezgi Mola’ya destek veren meslektaşı Farah Zeynep Abdullah hakkında da suç duyurusunda bulunması dikkat çekti. Avukat’ın bu cüreti M. Orhan’ı koruyanlardan aldığı malum. Oyuncular Sendikası ve Susma Bitsin, Musa Orhan’a hakaret ettikleri iddiasıyla ceza alan üyeleri Ezgi Mola ve suç duyurusunda bulunulan Farah Zeynep Abdullah’ın yanında olduğunu duyurdu.

Bu alandaki gelişmelerden biri de Tuba Torun’un şehir içindeki stadyumlara yönelik Fenerbahçe stadı üzerinden getirdiği eleştiri sonrası yaşananlardı. Avukat Tuba Torun’un twitter hesabı üzerinden paylaşımı Fenerbahçe taraftarlarının tepkisine neden oldu. Tepkilerin büyük bir kısmı kısa sürede hakaret, cinsel taciz, cinsel saldırı ve tecavüz tehdidine dönüştü. Torun’un ilk tepkilerin ardından atmış olduğu twit’i silmesine ragmen Fenerbahçe kulübü tarafından Tuba Torun’un eleştirilmesi dikkat çekti. FB hesabından yapılan açıklamada bir kadına yönelen şiddet çağrılarına dair hiçbir şey söylenmedi. Taraftarlar arasında şiddete karşı çıkan görüşler olsa da açıklamada kulübün tüzel kişiliği ve diğer taraftarların hassasiyeti pahasına kadına yöneltilen şiddet görmezden gelinmiş oldu. Daha önce HeForShe hareketine katılarak toplumsal cinsiyet konusunda farklı bir çizgiyi işaret eden kulübün bu tavrı spor kültüründeki maşist ve cinsiyetçi etkinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

Öte yandan kadına şiddet ve kadın cinayetleri vakalarına ilişkin olarak yayımlanan Eylül ayının verileri olumsuz tablonun devam ettiğini gösteriyor. Eylül ayında erkekler, en az 65 kadına şiddet uyguladı, en az dört çocuğu öldürdü, en az 13 çocuğu istismar etti, en az 10 kadını taciz etti, 78 kadını da seks işçiliğine zorladı.

Altın Portakal

Altın Portakal ödülleri açıklandı. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda, En İyi Senaryo Ödülü “Okul Tıraşı” filmiyle Ferit Karahan ve Gülistan Acet’e, En İyi Yönetmen “Kerr” filmiyle Tayfun Pirselimoğlu’na verildi.

Antalya Altın Portakal’da ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü alan Nihal Yalçın konuşma yaparken sahnede bekleyen Tamer Karadağlı’nın tavırları ve konuşmayı bölerek ödülü uzatması tepki çekti. Yalçın’ın ödül alma konuşması sırasında Tamer Karadağlı, Yalçın’a ödülünü uzattı. Bunun üzerine Yalçın ise “Kim verdi ödülü? Sus mu dediniz? Artık sus mu diyorsunuz?” diyerek tepki gösterdi. Olay sonrası festivalde ödül verenlerin nasıl seçildiği tartışmalara neden oldu. Daha sonra Tamer Karadağlı, Nihal Yalçın’ı verilen destekler (Pervin Buldan, Canan Kaftancıoğlu) üzerinden hedef göstermeye çalıştı. Cinsiyetçi tavırları tepki toplayan Karadağlı bu kez de ırkçı yanını göstermiş oldu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Antalya Altın Portakal ödüllerindeki tavırları nedeniyle gündemde olan Tamer Karadağlı’yı telefonla arayarak ‘destek’ vermesi de malumun ilanı oldu.

Ekoloji

Çevre alanında mekanlara dair yasal düzenlemelerle oynanarak kullanım şartlarının değiştirilmesi pratiği devam ediyor. Koruma alanları olan yerler imara açılmaya çalışarak hem ekolojik denge hem de kamu yararı tehdit ediliyor.

1999 yılında doğal SİT alanı olarak tescillenen Validebağ Korusu, 2014 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne iki yıllığına tahsis edilmişti. Koruya yapılan ilk müdahale ise girişine inşa edilen cami olmuştu.  2018’de korunun Millet Bahçesi’ne dönüştürülmesini hedefleyen proje gönüllülerin direnişiyle karşılaştı ve gerçekleşmedi. 2020’de ise korunun bir bölümü bakım ve onarım gerekçesiyle Üsküdar Belediyesi’ne tahsis edildi. Üsküdar Belediyesi koruyla ilgili Düzenleme ve Rehabilitasyon Projesi yapacağını duyurdu. Validebağ Gönüllüleri Derneği Başkanı Arif Belgin’in açıklamasına göre proje 500 araçlık otopark, yazlık sinema, festival alanı, izci eğitim alanı, köpek gezdirme alanı kurma, 172  adet aydınlatma direği dikme, 88 bin metrekarelik alana rulo çim döşeme gibi faaliyetleri içeriyor. Bu proje kapsamında koruya giren iş makinalarına karşı gönüllü direnişi devam ederken yasal mücadele de sürüyordu. Bu alanda ise birbiriyle çelişen kararların çıktığını görüyoruz Bir yandan, Üsküdar Belediyesi’nin  koruyla ilgili çıkan yürütmeyi durdurma kararına itirazı reddedildi. Bu kararla birlikte koruya dair 3 Yürütmeyi Durdurma kararı, 2 de Yürütmeyi Durdurma kararına itiraza dair red kararı çıkmış oldu. Validebağ gönülllülerinin uzun süredir verdikleri mücadele bir mahkeme kararı ile daha desteklenmiş oldu.  Fakat diğer yandan, 5. İdare Dava Dairesi 6. İdare Mahkemesi’nin Millet Bahçesi Projesi ile ilgili yürütmeyi durdurma kararını reddetti. Aynı zamanda, Üsküdar Belediye Meclisi ilginç bir karar imza attı. Meclis Mehmet Akif Ersoy ve Yavuztürk Mahalleleri’ndeki kentsel dönüşüm için yetkilerini Belediye Başkanı’na devrettiler.

Ağı Dağı Altın ve Gümüş Madeni Kapasite Artışı ve Zenginleştirme Projesi’nin Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu kararı TEMA Vakfı’nın başvurusu ile iptal edildi. İptalin nedeni şirketin  bölgede ona verilen süre içinde herhangibir yatırım yapmamasıydı. Bu nedenle aslında karar maden tehdidinin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Ağı Dağı Projesi, Kirazlı ve Çamyurt projeleriyle Kaz Dağları’ndaki üç ayaklı maden projesinin bileşenlerinden biri.

Başka bir mahkeme kararı ise Başakşehir Hoşdere ile ilgili geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hoşdere’deki lojistik bölge olarak tanımlanan 8.3 hektarlık alanı kentsel ve yerleşik alan olarak yeniden düzenledi. Avukat Eda Kurt bu kararla ilgili yapılan düzenlemenin bölgede nüfus yoğunluğunu arttırıcı nitelikte olduğu gerekçesiyle dava açtı. İmar planı mahkeme tarafından iptal edildi.  Bilirkişi raporunda, imar planındaki değişikliğin “şehircilik ilkelerine, yerleşmenin gelecekteki ihtiyaçlarına, planlama tekniklerine uygun olmadığı”nı ifade etti.

Arazi kullanımına dair başka bir değişiklik de Boğaziçi Üniversitesi arazisi ile ilgili gerçekleşiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Üniversite’ye ait araziyi Nitelikli Doğal Koruma Alanı ve Sürdürülebilir Koruma ve Kontrolllü Kullanım alanı olarak tescil ederek, araziyi turizm tesisleri gibi ticari girişimlere açmayı hedefliyor.  Robert Kolej araziyi Türkiye Cumhuriyeti’ne devrederken arazinin yalnızca üniversite için kullanılabileceğini ifade eden bir şart koşmuştu. Mezunlar ve Mimarlar Odası bu değişikliğe karşı itirazda bulundular.  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise yapılan düzenlemenin Boğaziçi arazilerini imara açmak gibi bir amaç taşımadığını iddia etti.

Arazi kullanımında yapılan bu değişiklikliklerin can yakıcı sonuçlarını ise Trakya’da gözlemliyoruz. Bölgede tarım ve orman arazilerinin tahribatı (arazilerin sınıfları değiştirilerek otoyolların, demir yolarının boru hatlarının  geçirilmesi, kömür ve kum madenlerinin açılması) nedeniyle yaşanılan hava, su ve toprak kirliliği insan sağlığını tehdit eder boyuta gelmiş olmakla birlikte aynı zamanda Türkiye’deki gıda güvenliği için de ciddi bir sorun. Kirliliğin en yakıcı bir şekilde gözlemlendiği anlardan biri ise Marmara Denizi’nde müsilajın yaşanmasıydı. TBMM Müsilaj Sorununu Araştırma Komisyonu Ekim ayı itibariyle çalışmalarına başlarken Greenpeace de Komisyon’u müsilajın bir semptom olarak algılanması ve altında yatan nedenlerin derinlemesine incelenmesi gerektiğine dair uyardı. Greenpeace Marmara Denizi’ne dökülen atıkların, özellikle de bir çevre projesi gibi lanse edilen Ergene Derin Deniz Desarjı projesinin Marmara’nın toleransının bittiğinin göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini savundu.

Tüm bunlar olurken, Türkiye nihayet 2015’te imzaladığı Paris İklim Anlaşması’nı onayladı. Anlaşma küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme kıyasla 2 dereceye hatta mümkünse 1.5 dereceye düşürmeyi hedefliyor. Ülkelerin karbon salımını kesme performanslarını 5 yılda bir değerlendirmesini öngören anlaşma, yoksul ülkeler için uyumu ve azaltım süreçlerini desteklemek için finansal destekler sunuyor. Fakat, Türkiye kendi planını “artıştan yüzde 21 oranında azaltım” olarak tanıtıyor. Yani 2030’da olabilece sera gaz artışından yüzde 21 daha az bir artış hedeflerken herhangi bir azaltım taahhüdü vermiyor. Fakat Erdoğan BM Genel Kurulu’nda sözleşmenin 2053 vizyonunun belirleyicilerinden biri olacağını ifade etti. Çevre kurumları anlaşmanın öncelikle kömür temelli enerji politikalarından vazgeçilmesine neden olması gerektiğini vurguluyorlar. Dolayısıyla, sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler arasında 16. Sırada olan Türkiye bağlamında önerilecek olan emisyon azaltım hedefleri ve eylem planları merakla bekleniyor. Hele ki yukarıda bahsettiiğimiz bu anlayışa tamamen ters düşen arazi kullanım pratikleri devam ederken. Zira Mehveş Evin Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı Yeşil Mutabakat Planı ile ilişki olarak bu tür bir eylem planının Ticaret Bakanlığı gibi bir kuruma verilmesinin bile kalkınmacı anlayıştan uzaklaşılmadığının bir göstergesi olduğunu ifade ediyor.

EKONOMİ

Enflasyon ve Döviz

“TÜİK Eylül ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre enflasyon Eylül’de aylık yüzde 1,55 artarken, yıllık yüzde 19,58 olarak gerçekleşti. İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç olarak hesaplanan çekirdek enflasyon ise Eylül’de aylık 1,50 yıllık ise 18,63 arttı. Üretici enflasyonu ise yıllık bazda yüzde 43,96’e ulaştı”. Enagrup’un aynı dönem için yaptığı çalışmaya göreyse enflasyon Eylül’de aylık yüzde 2,89 artarken, yıllık olarak 44,70 olarak gerçekleşti. Hatırlanacağı üzere enflasyon oranının üzerinde politika faizi uygulayacaklarını söyleyen TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, TÜFE’nin politika faizini aşması sonrasında kastedilenin çekirdek enflasyon olduğunu belirtmişti. Çekirdek enflasyondaki artış ile gözler tekrar Merkez Bankası’na çevrildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda Kavcıoğlu enflasyondaki yükselişin geçici faktörlerden kaynaklandığını söyledi. Bu şartlar altında olası bir faiz indiriminin, geçen ayki indirim ile yükselişe geçen dövizde yeni bir yükseliş dalgası yaratacağı söylenebilir. Ancak MB Başkanı’nın dövizdeki yükselişi dış kaynaklı gelişmelere bağlaması ve asıl karar verici Cumhurbaşkanı’nın faiz-enflasyon ilişkisi üzerine teorileri ve inşaat sektörünü destekleme kaygıları yeni bir faiz indirimi getirebilir. Zira yüksek kurun, ihracatı artırıp ithalatı azaltma amacıyla ekonomi yönetiminin bilinçli bir tercihi olduğu da iddia ediliyor.

Enflasyondaki artış sürerken, özellikle gıda fiyatlarındaki artıştan market zincirlerini sorumlu tutan CB Erdoğan kameralar eşliğinde Tarım Kredi Kooperatifi marketinde alışveriş yaptı. Buradaki fiyatların makul olduğunu belirten Erdoğan “Türkiye genelinde ilk etapta bin kadar bu tür marketlerin yapılması talimatını verdik” dedi. Açıklamanın ardından doğal olarak hedefteki marketlerle tarım kredi kooperatiflerinin marketindeki fiyatların karşılaştırılması basına yansıdı. Erdoğan’ın “uygun fiyatı” fahiş fiyattan daha pahalı çıktı. Öte yandan Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda Tarım Kredi Kooperatifi’ne ait markette dalında 1 lira olan limonun 5,90 liraya satıldığını belirterek “Bu kooperatifçilik mi tarımı kurtaracak?” diye sordu.

Pandora Papers

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) paylaştığı ve 117 ülkeden 600’den fazla gazetecinin incelediği, vergi cennetleri sisteminin nasıl çalıştığını ortaya koyan yaklaşık 12 milyon belge, Pandora Papers adıyla yayınlandı. 31 ülkede faaliyet gösteren 14 “hukuk” ve “finansal danışmanlık” firmasından sızan yeni belgelerde, 2016’da yayınlanan Panama Papers’a göre iki kat daha fazla politikacı olduğu belirtildi. Politikacıların yanısıra uluslararası düzeyde tanınmış pek çok kişinin isminin geçtiği belgelerde, doğal olarak Türkiye’den kimlerin olduğu da merak uyandırdı. İlk olarak AKP Hükümeti’nden aldığı sayısız ihale ile gündeme gelen Rönesans Holding’in, bir yandan kamunun parasıyla Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı inşa ederken diğer yandan vergi cennetine 210 milyon dolar aktardığı ortaya çıktı. Asıl dikkat çekici olan şirketin hesaplarından 105.484.952,46 doların “bağış” adı altında çıktığı görülüyor. Ancak bu bağışın nereye gittiği ise bilinmiyor. Belgelerde Rönesans Holding bağlantılarının ortaya çıkması üzerine HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın yanıtlaması talebiyle soru önergesi verdi. Zaman geçtikçe Pandora Belgeleri’nde ismi geçen Türkiyelilerin sayısı da arttı. Aydın Doğan’ın damadı M. Ali Yalçındağ’dan, Onur Öymen’in oğlu Burak Öymen’e, işinsanları Turgay Ciner ve İnan Kıraç’tan, BJK Başkanı Ahmet Nur Çebi ve ünlü sunucu Reha Muhtar’a kadar birçok isim yer aldı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, iktidarın servet aktardığı yandaşlarının bile iktidara güvenmeyip paralarını vergi cennetlerine taşıdığının Pandora Belgeleri ile ortaya çıktığını ifade ederek “Vatandaşa, altınını, dövizini bozdurma çağrısı yapanlar, milyar dolarlarını vergi cennetlerinde istifleyenlere defalarca servet affı çıkarttıkları için milletten özür dilemelidir” dedi.

Petrol Fiyatları

Petrol üreticisi ülkelerin teknik sebepler nedeniyle üretimi artırmakta zorlanması ve ABD’nin kasırgalar sonrası düşen üretiminin yanı sıra Avrupa’daki doğalgaz fiyatlarındaki rekor artış sonrası hızla yükselen Brent petrol fiyatı, artış eğilimini koruyarak son 3 yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor. Dünya piyasalarındaki fiyat artışlarının iç piyasaya yansımaları da gecikmedi. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ), 1 Eylül’den itibaren geçerli olmak üzere konut tarifesinde değişiklik yapmazken sanayi tarifesinde yüzde 15, doğalgaz santrallerine uygulayacağı tarifede ise yüzde 15 zam yaptı. Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası (EPGİS) twitter üzerinden benzine zam yapıldığını açıkladı. EPGİS’in yaptığı açıklamada benzine getirilen litre başına 26 kuruş zammın mevcut Eşel Mobil Sistemi üzerinden pompaya yansımadan ÖTV gelirinden karşılanacağı duyuruldu. Motorine ise biri 23 diğeri 12 kuruş olmak üzere iki farklı zam geldi. Litre başına gelen 12 kuruşluk zam benzinde olduğu gibi Eşel Mobil Sistemin’den karşılanarak ÖTV gelirinden kesilecek. 23 kuruşluk zammın ise doğrudan pompaya yansıyacağı belirtildi.

DIŞ POLİTİKA

Almaya seçimleri

 

Almanya’da seçimler güç dengelerini değiştirdi. SPD yüzde 25,7 ile birinci parti olurken Hıristiyan Birlik partileri tarihi bir düşüşle yüzde 24,1’e geriledi. Yeşiller ise seçimlerde oyların yüzde 14,8’ini almayı başararak ülkedeki üçüncü büyük siyasi güç konumuna yükseldi.  Göçmen karşıtı ve yabancı düşmanı söylemleriyle dikkat çeken sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) yüzde 10,3’e gerileyerek üçüncülükten beşinci sıraya düştü. AfD, 2017’de ilk kez katıldığı Federal Meclis seçimlerinde yüzde 12,6’lık oy oranına ulaşmıştı. 26 Eylül seçimlerinde en fazla oy kaybına uğrayan parti ise Sol Parti oldu. Yüzde 4,9’luk oy oranıyla yüzde 5’lik barajın altına düşen Sol Parti, doğrudan üç milletvekilliği kazanabildiği için yine de meclise girebilecek.

Almanya seçimlerinin, Türkiye ile ilgili bir takım sonuçlarının olması muhtemel. 2005 yılından bu yana Almanya Şansölyesi olan Merkel’in Almanya ve AB çıkarlarına öncelik vererek insan hakları başta olmak üzere İktidarın politikalarına yol verdiği veya en azından zorlayıcı bir politika belirlemediği söylenebilir. Bu seçim sonuçları ile artık bu siyasetin de değişmesi bekleniyor. SPD statükoyu devam ettirme yanlısı olsa dahi yeni hükümetin içinde olması beklenen Yeşiller, Türkiye’deki rejime karşı daha net tutum alınması konusunda ısrarcı olabilir.

ABD ile ilişkiler– F16 talebi

Erdoğan, BM zirvesi için gittiği ABD’de Biden ile görüşememiş ve sonrasında da bu durumdan dolayı yaşadığı hayal kırıklığını gizlememişti. İktidar ortaklarından ABD ile ilgili sert açıklamalar gelmeye başladığı bu süreçte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim sonunda Roma’da düzenlenecek G-20 Liderler Zirvesi marjında ABD Başkanı Joe Biden ile baş başa görüşeceği öğrenildi. Görüşme gerçekleşmeden, F 35 alımları konusunda S-400 füzeleri nedeniyle sorun yaşayan Türkiye’nin, bu defa ABD’li Lockheed Martin tarafından üretilen 40 adet F-16 ve 80’e yakın F-16 modernizasyon kiti almak için ABD’ye başvurduğu iddia edildi.

Yine bu dönemdeki diğer çarpıcı gelişmeler de şunlardı: Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nden üst düzey isimlerden oluşan heyet Washington’da önemli görüşmeler gerçekleştirdi. Biden, acil durumun bir yıl daha uzatılmasını öngören kararı hakkında Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’ye mektup gönderdi ve Türkiye’nin Suriye’deki harekatının IŞİD’le mücadeleye zarar verdiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Benim özellikle üzerinde durduğum bir diğer konu da PKK/YPG’nin Moskova’da olmasıydı. Bunu kendilerine hatırlattım. Aynı şekilde bu örgüt ABD’de de Beyaz Saray’da ağırlandı. Burada da bunlara ilgi, maalesef ileri derecede. Malum Amerikalı McGurk denilen bir adam var. Bu adam terör örgütlerinin adeta sevk ve idaresini yapıyor. ‘Terörle mücadele konusuyla ilgili dayanışmamızı daha da artırmamız gerekir’ dedik” ifadesini kullandı.

Görüldüğü kadarı ile Erdoğan, ABD ile istediği şekilde bir ilişki kuramıyor, ama kurma ihtimalinin hâlâ var olduğu kanaati nedeniyle de henüz ABD ve Biden yönetimine karşı net bir tavır da alamıyor.

Irak

 

Erken seçim sonuçları

Irak’ta kesin olmayan seçim sonuçlarına göre Mecliste 73 sandalye elde eden Sadr Grubu birinci parti oldu. İran yanlısı partilerin seçimlerden mağlubiyet alarak çıktıkları iddia ediliyor. Erken seçimlere katılım oranı yüzde 41 seviyesinde kaldı. Bu oran 2003’teki ABD işgali sonrası en düşük seçime katılım oranı olarak kayda geçti.

Sadr Grubu Irak genelinde birinci parti olurken Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) de 32 sandalye kazanarak Kürdistan bölgesinde birinci parti oldu. KDP, 111 sandalyeli parlamentoda 45 sandalye kazandı. Bu sonuç, KDP’nin zaferi anlamına gelse de çoğunluğu elde edemeyen partinin 21 sandalye kazanan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile bir kez daha koalisyon kurması bekleniyor. En büyük muhalefet partisi olan Gorran (Değişim Hareketi) ise seçimlerde 12 sandalye kazandı.

Şengal’de gerginlik

Irak’ta erken seçim gündeme hakimken, KDP ve Irak Hükümeti güçlerini Şengal’e sevketti. Şengal Özerk Yönetimi ve PYD’den bu girişime karşı sert açıklamalar gelirken, halkın bu sevkiyatı engellemek için barikatlar kurduğu iddia edildi.  Erken seçim sonuçlarına göre KDP bölgede birinci parti olurken, PKK’ye yakın isimlerin seçimlerde başarısız olduğu iddia edildi. Uzun süredir gerginliğin hakim olduğu Şengal bölgesinde PKK ile KDP arasında gerginlik artmaya devam ediyor.

 

Suriye

 

İdlip

 

Rusya ve Suriye’nin İdlip’e karşı operasyon hazırlığı haberleri yoğunlaştığı sırada Erdoğan-Putin görüşmesi gerçekleşti. Putin, görüşmenin öncesinde, Moskova’da 14 Eylül’de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ı ağırlamış ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de (TSK) kast ederek tüm yabancı askeri güçleri Suriye topraklarından çekilmeye davet etmişti. İdlip’le ilgili olarak Rusya’nın Soçi’de Türkiye’ye bir ültimatom verdiği, mevcut durumun ilelebet sürmeyeceğini ifade ettiği tahmin edilebilir. Nitekim görüşme sonrasında Rusya’nın bölgeye yönelik operasyonları devam etti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Rusya’nın İdlip’te hava saldırılarını yoğunlaştırmasının ardından yaptığı açıklamada, “İdlip’te hava taarruzlarında artış var. Bu mutabakata uygun değil” dedi. Buradan Türkiye ile Rusya arasında İdlip sorunu hakkında bir mutabakata varılmadığı, ancak mevcut durumu daha da kötüleştirecek adımların şimdilik beklemeye alındığı sonucuna varılabilir.

 

Rojava

 

Türkiye Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kontrolündeki bölgelere müdahale etme niyetini en yüksek perdeden dile getirmeye devam ediyor. Erdoğan, bu konuda ABD ve Rusya’dan istediğini alamamış görünüyor. Çavuşoğlu da bu durumu doğrular şekilde “kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” dedi. Afrin, Fırat Kalkanı ve İdlib bölgelerini birbirine bağlayan Tel Rıfat’a müdahale ihtimali de konuşuluyor. Diğer taraftan Tel Rifat’ta hem Suriye birlikleri var hem de Türkiye’nin Suriye’yi terketmesi yönünde açıklamalar yapan Rusya… Rusya ve Suriye’nin fiili durumu kalıcılaştırma ihtimali taşıyan böyle bir operasyona yol vermesi kolay olmasa da hâlâ masada bir seçenek olarak duruyor.

Fırat’ın doğusuna yapılacak olası bir operasyonla ilgili olarak da ABD ve Rusya yeşil ışık yakmış değil. Hatta ABD Başkanı Biden’ın Temsilciler Meclisi’ne yazdığı ve yukarıda alıntıladığımız mektupta, bu operasyona yol vermesinin pek mümkün olmadığı da açık. Yine bu bölgelerde Suriye ve Rusya askeri varlığı da bulunuyor. İçeride ekonominin oldukça kötü olduğu ve her geçen gün halk desteğini yitiren AKP–MHP ittifakının çılgınlık yapma ihtimali ise her zaman masada duruyor.