(Bu değerlendirme yazısı Artizan Toplumsal Gündem Çalışma Komisyonu tarafından 28 Mart – 9 Nisan 2021 tarihleri arası haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır)

İç Politika

 

AYM Kararları

 

Bu dönemde Anayasa Mahkemesi oldukça önemli kararlar açıkladı. HDP’nin kapatılması için açılan dava dosyasında iddianamenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iadesine karar verildi. HDP’ye karşı yapılan operasyonlarda İstanbul Başsavcısı olarak görev yapan ve yakın zamanda AYM’ye atanan İrfan Fidan ile Erdoğan ve Abdullah Gül dönemlerinde atanmış olan AYM üyelerinin oy birliği ile karar alması dikkat çekti. İrfan Fidan atamasıyla dengelerinin değişebileceği ileri sürülen AYM’nin yapısı daha da kritik hale gelmiş görünüyor.  Her ne kadar HDP’yi kapatma davasında iddianamenin iadesi konusunda oy birliği ile bir karar alınmışsa da burada belirleyici olanın hukuk değil yine siyaset olduğu görülüyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi referandumu sonrası yeni sisteme geçişle ilgili uyum adı altında yapılan, yasamayı etkisizleştirirken kurumların yapısını bozan düzenlemelerle ilgili iptal başvuruları AYM’nin önümüzdeki dönemde karar vermesi beklenen önemli gündemleri olarak duruyor. AYM’nin son olarak OHAL döneminde Bakan oluru ile yayın kuruluşlarını kapatma konusundaki yasal düzenlemeyi iptal etmesi de önemli bir karardı. Önümüzdeki süreçte AYM’nin vereceği veya vermesi muhtemel kararlarla ülke gündemindeki önemli yerini korumaya devam edeceği görülüyor. HDP iddianamesinin iadesi kararından sonra “AYM Kapatılmalı” açıklamasını tekrarlayan MHP ile şimdilik buna henüz olumlu yanıt vermeyen AKP arasında AYM konusunun gerilim nedeni olup olmayacağı izlenmeli.

 

Emekli Amiraller ‘Duyurusu’, Darbecilik Tartışması

 

3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece yarısı yayımlanan Emekli amiraller duyurusuyla Türkiye bir kez daha darbe tartışmalarıyla karşı karşıya kaldı. Deniz Kuvvetleri’nden emekli olmuş amirallerin, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, (İstanbul Sözleşmesi’nden bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla çıkılmasının tartışıldığı bir ortamda) Erdoğan’ın isterse her şeyi yapabileceğine bir örnek olarak, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanının imzasıyla çekilebileceğini dile getirmesi üzerine ortak bir metin yayınlamaları iktidar ittifakı için yeni bir “kullanışlı” gündem yaratmış oldu.

Emekli amiraller yazılarında, Montrö tartışmalarının Mavi Vatan tezinden vazgeçilmesi ve boğazlar üzerindeki egemenlik hakkının terk edilmesi anlamına geleceğini ve tarikat tekkesinde görüntülenen cemaat üyesi cübbeli amiral görüntülerinden de rahatsızlık ve TSK adına endişe duyduklarını ifade ettiler.

Yayınlanan yazının nasıl ve kimler tarafından hazırlandığı, imzaya nasıl açıldığı, öncesinde dışarıya sızdırılıp sızdırılmadığı, neden geç saatlerde yayınlandığı konularında çok sayıda yorum yapıldı. İçerik itibariyle ise yazıda ifade özgürlüğü sınırları içinde kalındığını ve bu yazının bir bildiri bile sayılamayacağı söylenebilir. Öte yandan 104 emekli amiralin duyuru yayınlamasının ardından, 1976-1984 yılları arasında Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu’nda eğitim almış ve kendini “Deniz Aslanları” olarak niteleyen bir grup emekli asker de bir bildiri yayımladı.

Amiraller duyurusundan birkaç gün önce, 31 Mart’ta aralarında bakanlık, MİT Müsteşarlığı, AİHM yargıçlığı yapmış, kritik başkentlerde büyükelçilik görevi üstlenmiş 126 Emekli Büyükelçi, Kanal İstanbul projesinin Montrö’yü tartışmaya açacağını, ABD’nin yıllardır Montrö sözleşmesini yürürlükten kaldırmak ve yeni bir boğazlar anlaşmasını tartışmaya açmak istediğini vurguladıkları bir açıklama yapmışlardı. Ancak iktidardan, Bakanlıklardan, Cumhurbaşkanı Sözcülüğü ve İletişim Başkanlığı’ndan, AKP sözcülüğünden emekli diplomatların bu açıklamalarına yönelik herhangi bir çıkış, tepki ya da eleştiriye rastlamadık.

Oysa 104 emekli amiral aynı konuda ve önemli ölçüde benzer içerikte bir açıklama yapınca birçok kurum ve kişiden “darbecilik” suçlaması içeren oldukça sert tepkiler geldi (Amiraller duyurusunun bu denli öne çıkmasının nedenlerinin daha derinlerde olduğunu düşündüren göstergeler mevcut). Açıklamaya devletin en küçük ve (tapu müdürlüğü gibi) ilgisiz birimlerinin bile “devletimizin yanındayız” açıklaması yapması dikkat çekti:

Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bildirinin darbe iması ve çağrısı olduğunu öne sürerek emekli amirallere ‘haddinizi bilin’ dedi. Başta Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın olmak üzere iktidar yetkilileri, bakanlar, AKP yetkilileri ve bakanlıklara bağlı kurumlar, kuruluşlar, ‘milli iradeye saldırı, darbe çağrısı, vesayet hevesi’ suçlamasıyla emekli amiralleri topa tuttular.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da önce “sabrımızı zorlamasınlar” şeklinde açıklama yaparken ilerleyen günlerde konuyu CHP ile ilişkilendirme çabalarına yöneldi. Sonraki günlerde Sabah Gazetesi’nin servis ettiği ve Hürriyet’in internet bölümünden amirallerin ailelerini fişleyecek şekilde yaptığı yayın büyük tepki topladı.

İktidarın küçük ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, emekli amirallerin “derhal rütbelerinin sökülerek, emekliliklerinin sonlandırılması, maaşlarının kesilerek yargılanmaları, arkalarında kimlerin ve hangi destekçilerin olduğunun ortaya çıkarılması” çağrısında bulunması üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı açıklama metni gerekçesiyle resen soruşturma başlatıldığını açıkladı. Ardından 10 emekli amiral gözaltına alındı. Diğer yandan amiraller için ek gözaltı süresinin verilmesi hükümetin bu duyuruya karşı darbe gündemini belirli bir ölçüde sıcak tutmaya devam edeceğini de gösteriyor.

Muhalefet cephesinin ise açıklamadan darbe mağduriyeti çıkartmaya çalışan iktidarın bu çabalarına fazla yüz vermediğini söyleyebiliriz. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener amirallerin açıklamalarını ‘zevzeklik’ olarak nitelendirdi ve “canları sıkılmış, bildiri yayınlamışlar” yorumuyla üst perdeden bir dil kurmayı tercih etti. İYİ Parti’li Aytun Çıray eski bir tabip teğmen olarak açıklamanın altına imzasını attığını belirtti. Çıray daha sonra duyuru ile ilgili olarak içeriği değil ama zamanlamasının yanlış olduğu yönünde bir açıklama yaptı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, emekli amirallerin bildirisini ‘ifade özgürlüğü’ bağlamında değerlendirdi.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise iktidarın emekli amirallerin açıklamasından darbe tartışması çıkartarak işsizliğin, ekonomik sorunların, patlama yapan korona salgının konuşulmasını gündemden düşürmeye çalıştığını, yaratılmak istenen ‘yapay gündemi’ tartışmayacaklarını söyledi.

HDP’den yapılan açıklamada “Demokratik siyasete darbe yapmak konusunda sicili kapkara olan bu iktidarın yazılı bir bildiriden darbe riski devşirmesi fırsatçılıktan öte bir anlam taşımamaktadır” denildi. HDP’li Garo Paylan, milli iradeyi çiğneyip, seçilmiş vekilleri, belediye başkanlarını hapse gönderen iktidarın asıl darbeci olduğunu öne sürdü ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e seslenerek ‘darbeci arıyorsanız aynaya bakın’ mesajını yazdı.

Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek, “Bu bildirinin Atlantik kaynaklı olduğu akıyor üzerinden, her tarafından akıyor” dedi. Perinçek’in yeğeni Vatan Partisi üyesi Yunus Soner’in, emekli amirallere destek vermesi ise dikkat çekti.

Öte yandan siyaset kulislerinde Akşener’in amiraller duyurusu konusunda Erdoğan veya saraydan birilerini aradığı iddiası yer aldı. Erdoğan’ın beklenenden daha düşük tonda bir açıklama yapması, “Montrö’nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor, daha iyisi için imkân bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz” demesinde bu görüşmeyle birlikte AB heyetinin ziyaretinin de etkili olduğu düşünülebilir. Erdoğan’ın cübbeli amiral konusunda, bunların da olmaması gerekir şeklinde yaptığı açıklamayı dikkate aldığımızda Erdoğan’ın parti ve devlet birimlerinden biraz farklı olarak belli bir dengeyi gözeterek (ama ihaleyi CHP’ye yüklemeye çalışmayı ihmal etmeyerek) nispeten “ılımlı” açıklamalarda bulunduğunu söyleyebiliriz.

Konuya genel olarak bakıldığında Ergenekon davaları sürecinde büyük ölçüde aktif görevden uzaklaştırılan ve Fethullahçılarla AKP arasındaki kavga sonrasında tekrar aktifleşen, Avrasyacı olarak nitelenen kesim ile bir karşılaşma içine girildiği görülüyor. Şimdilik çok sert bir müdahale içinde olunmaması acaba bir uzlaşı mı aranıyor sorusunu da gündemde tutuyor. Öte yandan iktidarın önümüzdeki Yüksek Askeri Şura’da kapsamlı bir tasfiye hazırlığında olduğu iddialarının da emekli amiraller duyurusunu tetikleyen etkenlerden biri olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte AB heyetiyle yapılan son görüşmelerin de gösterdiği gibi Türkiye Doğu Akdeniz’de iddialarından geri çekilme eğiliminde olduğu bir döneme girdi. Arama ve sondaj gemileri bölgelerinden geri çekildi. Mavi Vatan tezine dayalı politikalardan uzaklaşma eğilimine girilmiş görünüyor. Bu ortamda “Mavi Vatancı” amirallerin gündeme gelmesi tesadüf sayılamaz. “İktidar bir süredir koalisyon oluşturduğu ulusalcıları / Avrasyacıları, kendisi için şu sırada daha büyük bir önem taşıyan Batı ile ilişkileri vesilesiyle harcayıp ortaklığa son mu veriyor?” cümlesi şu an için bir soru olmaktan öteye geçemiyor. Ancak gelişmelerin bu açıdan da takip edilmesi gerekiyor.

Montrö’den çekilme yönündeki olası bir adımın iktidar ittifakının küçük ortağı MHP’nin de karşı çıkabileceği, muhalefetin yanı sıra toplumsal tepkileri de yükselteceği tahmin edilebilir. Erdoğan’ın, çılgın proje Kanal İstanbul’daki ısrarı, kendi imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, Ayasofya’yı ibadete açması gibi örneklerden, iktidarda kalabilmek, yeni ittifaklar oluşturmak ve seçmen tabanını konsolide edebilmek için her olasılığı deneyebileceği de biliniyor. Ancak Erdoğan’ın Montrö’ye yönelik bir adım atması mevcut koşullarda pek mümkün görünmüyor.

 

Sedat Peker’e operasyon

 

Geçtiğimiz günlerde Sedat Peker’e ve suç şebekesine yönelik eş zamanlı olarak yapılan operasyon dikkat çekti. Daha önce Sedat Peker, Berat Albayrak’ın kendisine operasyon yaptığını söylemişti.  Peker’in Çakıcı ile arasında sorunlar olduğu da biliniyor. Hatta bazılarının araya girmesiyle bu sorunların şimdilik giderildiği bile iddia edilmişti. Bu operasyon, önceki yıl yurtdışına çıkan Peker’in müttefiki kimler, yurtdışına çıkmasını kimler telkin etti? sorusunu gündeme getirdi. Bu bağlamda MHP bağlantılı kesimler ve Albayrak ailesi ile sorunları olduğu iddia edilen Peker’e karşı böyle bir operasyona girilmesinin arka planı (şu an için somut bir suç kapsamı ve herhangi bir kanıt sunulmadı) ve konu hakkındaki gelişmelerin takip edilmesi gerekiyor.

 

Seçim Gündemi:

 

Ekonomideki sorunlar, pandemide yaşanan vaka ve aşı krizi, iç ve dış politika gerilimleri ile muhalefet partilerinin talepleri seçimi bir gündem olarak önümüze getiriyor. Bu krizlerin varlığı, seçim anketleri, mevcut seçim sistemi iktidarın seçime gitmesinin mümkün olamayacağı yönündeki görüşleri öne çıkarıyor. Diğer yandan zayıf bir olasılık da olsa baskın bir seçim de her an mümkün olabilir.

Son dönemde AKP’nin “lebaleb kongreleri”, MHP’nin kongresini yapması erken seçim algısı yaratmış görünüyor. Muhalefet partileri ise önceki dönemlerin aksine dış politikada hükümet arkasında hizalanma konusunda daha ihtiyatlı davranıyor. İç politikada ise daha cesur şekilde hareket ediyor ve parlamenter rejime geçişi temelinde asgari düzeyde HDP’yi de daha fazla kapsar bir ittifak oluşturmaya çalıştığı gözleniyor. Diğer taraftan spekülasyon düzeyinde de olsa, İYİ Parti ile AKP’nin batı ile kurulması muhtemel yeni ittifakın da etkisi ile parlamenter rejime geçiş temelinde görüştükleri söyleniyor. Buradan da anlaşılacağı üzere birçok seçenek aynı anda masada görünüyor.

İYİ Parti, Akşener’in amiraller bildirisine ilişkin ‘zevzeklik’ açıklaması nedeniyle tabanından tepki almışsa da CHP’li yöneticilerin Akşener’e karşı bir söylem dile getirmemeleri ve hatta Akşener’i sahiplenmeye devam etmeleri dikkat çekiyor. (CHP en önemli ortağını AKP’ye kaptırmak istemeyecektir. Bu nedenle CHP amiralleri net bir şekilde sahiplenirken, Akşener’in zevzeklik söyleminin üzerini kapamaya çalıştığı görülüyor.)

Deva Partisi Kürt seçmen üzerinde etki oluşturacak söylemlerine devam ediyor. Babacan’a aktif görevde olduğu dönemde gerçekleşen Roboski olayıyla ilgili bildiklerini anlatması gerektiği yönünde çağrılar yapıldı.

Öte yandan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, seçime ilişkin olarak “ortak görüş olursa aday olabilirim” dedi. Herkes hazır olsun sonbaharda seçim olabilir açıklamasında bulundu. Bahçeli ise sonbaharda seçime karşı açıklamalarda bulundu.

Özetle seçim kuvvetli bir olasılık olmasa da her an devreye alınması muhtemel bir seçenek olarak önümüzde duruyor.

 

HDP’den 3.yol çıkışı:

 

Selahattin Demirtaş’ın bir süredir HDP ile açık ittifak yapılması gerektiğine dair çıkışları sonrasında, özellikle emekli amiraller duyurusu sonrasında HDP eş gelen başkanı Buldan’dan da Demirtaş’ın açıklamasına paralel olarak 3.yol açıklaması geldi. Peki 3.yol ne anlama geliyor? Kategorik olarak herhangi bir tarafı tamamen karşısına almayan, herhangi bir tarafın da kuyruğuna takılmayan ilkesel temelli siyaseti oluşturmayı ifade eden bu politik söylemin içinde bulunduğumuz dönemde ne kadar uygulanabileceği gözlenmeye muhtaç. Siyasetten daha çok devletin hâkim kanatları arasından birisini tercih etmemeyi, AYM’nin parti kapatma iddianamesinin iadesi çerçevesinde devlet aklına seslenerek bir açılım sağlamayı mı amaçlıyor? Takip edilmesi gerekiyor.

 

Boğaziçi Üniversitesi gündemi:

 

Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri, Melih Bulu’nun rektör olarak atanması kararının ardından üniversiteye iki yeni fakülte kurulması kararını da Danıştay’a taşıdı. Boğaziçi Üniversitesi’nde yetkili sendika olan Eğitim-Sen de iki yeni fakülte açma kararına karşı dava açtı. Öte yandan Boğaziçi Üniversitesi için Mezunlar Girişimi üyeleri, rektör atamasına karşı 5000 mezunun imzaladığı dilekçeyi Güney Meydanda sergiledi ve bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Ayrıca, Boğaziçi Üniversitesi Müdahil Mezunlar Platformu adı altında bir araya gelen mezunlar rektör atama kararına karşı öğretim üyelerinin açtığı davaya müdahil oldu.

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri, Güney Kampüs’te bir araya gelerek rektörlük binasına sırt dönme eylemlerine devam ettiler. 2 Nisan’daki eylemlerinde “Öğrencime dokunma” dövizi taşıyan akademisyenler yaptıkları açıklamada, “Dün Kadıköy meydanı yine korkunç görüntülere sahne oldu. Boğaziçi Üniversitesi protestolarına katılan öğrenciler polis şiddetine maruz kaldı ve bir kez daha onlarca öğrenci gözaltına alındı” dedi.

1 Nisan’da İstanbul’da, üniversitelerdeki rektör atamalarını protesto eden ve Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılmasını isteyen öğrenciler darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınan 35 genç gece geç saatlerde serbest bırakıldı.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin boyadığı merdivenlere ve sanat kulübünün astığı tabloya saldırı düzenlendi. Merdivenlerin ve tablonun üzeri boyandı.

Öte yandan atanmış rektör ve yardımcılarının üniversitenin seçilmiş kurul ve komisyonlarını, demokratik ve toplumsal kazanımlarını tahrip etmeye yönelik uygulamalara bu hafta da devam ettiği gözlendi. Önceki hafta, 2016 yılından beri Boğaziçi’nde Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’nun girişimi ile kurulan Koordinasyon Ofisi’nin tek çalışanı olan koordinatörün, kısa çalışma ödeneği bahane edilerek ücretsiz izne çıkarıldığı haberi yayıldı. Bundan sonra cinsel tacizle ilgili başvuruların CİTOK Komisyonu Başkanı olarak görevlendirilen bir rektör yardımcısına yöneltileceği ilan edildi. Bu kararın Koordinatörlüğü fiilen işlevsiz hâle getirme girişimi olduğu görülüyor.

 

İstanbul Sözleşmesi:

 

Geçenlerde ani bir Cumhurbaşkanı kararıyla çekilme ilanı yapılan İstanbul Sözleşmesi gündemde olmaya devam ediyor. Türkiye’nin değişik bölgelerinde kadınlar eylemleriyle konuyu gündemde tutmaya ve tepkilerini dile getirmeye devam etiler:

  • İstanbul, Antalya ve Samsun’da sokağa çıkan kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini protesto etti.
  • Artvin’de ise Sol Parti İl Başkanı Dede ve 3 partili, parti binasına astıkları İstanbul Sözleşmesi pankartı nedeniyle gözaltına alınıp bırakıldılar.
  • “İstanbul Sözleşmesi Bizimdir” demek için kadınlara sokağa çıkma çağrısı yapan Rosa Kadın Derneği’ne 5 Nisan günü sabaha karşı kapısı kırılarak baskın yapıldı. Diyarbakır’da eş zamanlı yapılan baskınlarda aralarında Rosa Kadın Derneği’nin de olduğu çok sayıda adrese eş zamanlı baskın düzenlendi. Çok sayıda kadın gözaltına alındı.
  • İzmir’de kadınlar, Rosa Kadın Derneği’ne polis baskınını protesto etti.
  • Mersin Kadın Platformu üyesi kadınlar, başlattıkları Çarşamba nöbetlerinin ikincisinde Rosa Kadın Derneği’ne yapılan operasyonu kınayarak gözaltına alınanların serbest bırakılması istedi.

İstanbul Sözleşmesi siyaset cephesinde de gündemde kalmaya devam etti:

  • CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali için Danıştay’da dava açtıklarını açıkladı.
  • İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını protesto eden DEVA Partisi üyesi kadınlar, Danıştay önünde basın açıklaması yaptı. Kadınlar, Danıştay’a “Etki altında kalmadan karar verin” çağrısında bulunurken, Cumhurbaşkanlığı kararına karşı da yürütmeyi durdurma davası açtı.
  • İYİ Parti lideri Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için Danıştay’a başvurdu.
  • HDP Kadın Meclisi İstanbul Sözleşmesi’nin çekilme kararının iptali istemiyle Danıştay’a başvuru yaptı.
  • HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış- Beştaş ve Saruhan Oluç, İstanbul Sözleşmesi’nin çekilme kararının oluşturacağı olumsuz etkiler ve gereken tedbirleri belirlemek amacıyla ikinci kez Meclis’te genel görüşme talebinde bulundu.

 

Hak İhlalleri; Gergerlioğlu tutuklanması, açlık grevleri, Şenyaşar davası

 

Hemen her dönemde olduğu gibi bu dönemde de sayısız hak ihlali yaşandı.

Eski HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 21 Şubat 2018 tarihinde “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan iki yıl altı ay hapis cezası verilmişti. Gelişmelerin ardından Meclis’te başlattığı Adalet Nöbeti’ni HDP Genel Merkezi’nde devam ettiren Gergerlioğlu, çarşamba akşamı (31 Mart) genel merkezi terk ederek evine geçti. Yakalama kararını evinde bekleyeceğini açıklayan Gergerlioğlu, gelen kişilere direnmeyeceğini belirtti. 10 günlük süre içinde teslim olmayacağını söyleyen Gergerlioğlu’nun süresi dolduktan sonra hakkında yakalama kararı çıkartıldı ve akşam saatlerinde tutuklandı. Önce hastaneye götürülen ve ilk muayenede anjiyo önerilmesine rağmen cezaevine gönderilen Gergerlioğlu’na daha sonra anjiyo yapıldı. Anjiyo sonrası yoğun bakımda tutulduğu süre boyunca ellerinin kelepçeli olduğu bildirilen Gergerlioğlu’nun yoğun bakımdan çıkarılıp, kaçırılırcasına bilgi verilmeden cezaevine götürüldüğü belirtildi. Tüm bunlara karşın daha sonra Gergerlioğlu, cezaevinden paylaştığı mesajda “Benim için kaygılanmayın. Dimdik ayaktayım, moralim çok iyi. Size güzel enerjilerimi gönderiyorum” mesajını gönderdi.

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi başlatıldı. 27’nci grubun devraldığı eylem, 132’nci gününde devam ediyor. Destek amaçlı sonradan Mahmur’da başlatılan eylem 111, Yunanistan’da ise 94 gündür devam ediyor.

3 yıldır mahkemelerden adil bir karar bekleyen Şenyaşar ailesinin Urfa Adliyesi önünde ‘adalet’ talebiyle başlattığı nöbet eylemi, birinci ayını geride bıraktı. Adalet Nöbeti’nin 31’inci gününde konuşan Ferit Şenyaşar, savcılığın kendilerine saldıran 23 kişiyi tespit ettiğine dair bilgiyi paylaşarak, ‘O zaman gereğini yapın, neyi bekliyorsunuz? Bizi katledenleri tutuklayın’ diye seslendi.

 

Ekonomi

 

Merkez Bankası rezervleri

 

Merkez Bankası toplam rezervleri Nisan ayının ilk haftası 3 milyar 194 milyon dolar azalarak 87 milyar 446 milyon dolara geriledi. İngiliz haber ajansı Reuters, net döviz rezervlerinin 2003’ten bu yana en düşük seviyesine gerilediğini yazdı. Öte yandan TCMB’nin verilerine göre Başkanlıktaki görev değişikliğini takip eden 2. haftada yabancı çıkışı 2,4 milyar doları aştı. 2 Nisan haftasında yabancı yatırımcıların 364 milyon dolarlık net hisse satışı yaparken, net tahvil satışları ise 140 milyon dolar olarak kaydedildi. Söz konusu görev değişikliğinin ardından ilk haftada ise yabancı yatırımcıların net 1,9 milyar dolarlık varlık satışı yapıldı. Bu son 15 yılın en hızlı para çıkışı oldu.

Merkez Bankası, 2021 yılı Nisan ayı beklenti anketini açıkladı. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi yüzde 10,47’den 11,26’ya, 24 ay sonrası TÜFE beklentisi de yüzde 9,18’den 9,55’e yükseldi. Katılımcıların yıl sonu dolar/TL beklentisi 7,95’ten 8,57’e yükselirken, 12 ay sonrası dolar/TL beklentisi ise 8,78 oldu.

128 milyar USD konusunda yaptığı araştırma nedeniyle Naci Ağbal’ın görevden alınmış olduğuna dair yorumlar da iyice kuvvetlendi. Reuters’a konuşan kaynaklara göre görevden alınan Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye bakanlığı döneminde başlayan ve ülkenin döviz rezervlerinde yaklaşık 130 milyar dolar kayba neden olan döviz satışı ile TL’nin değerinin korunması politikasını inceleme başlatması Beştepe’de rahatsızlığa sebep oldu.

 

Kısa Çalışma Ödeneği ve İşsizlik:

 

Kısa Çalışma Ödeneği 31 Mart itibariyle sona erdi. Bu karar sonucu bundan faydalanan 1 milyon civarında çalışan artık bu olanaktan faydalanamayacak. Pandemide çok daha sıkıntılı günlerin yaşandığı, önümüzde yeni kapanmaların olacağı dönemde, çok ciddi sayıda insan ücretsiz izine ayrılacak ve 1400 TL gibi açlık sınırının çok altındaki bir ücrete mecbur bırakılacak. Zaten ciddi boyutlarda olan işsizlik sorununun çok daha büyüyeceği bekleniyor. Hükümet tarafından ek bir yardım/destek verileceğine dair bir bilgilendirme yapılmış değil.

Diğer taraftan Kod 29’dan (pandemi döneminde işten çıkarmaların arka kapısı olarak görülen Kod 29 yani ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller için kullanılan işten çıkarma kodu) işten çıkarmalar devam ediyor. CHP’li Vekil Mehmet Güzelmansur, işten çıkarma yasağının olduğu 2020’de her gün ortalama 491 çalışanın Kod 29’la işten atıldığını söyledi. 2020’de Kod 29’la 176 bin 662 kişi işinden edildiği belirtiliyor. Sosyal Güvenlik Kurumu, suistimalleri önlemek gerekçesiyle Kod 29 uygulamasında düzenlemeye gitti ve ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallerin tamamı için ayrı ayrı kodlar belirledi. Bu düzenlemenin işten çıkarılanların mağduriyetine karşı herhangi bir fayda sağlamayacağı yorumları yapıldı.

Son olarak Migros’un sahibi Tuncay Özilhan’ın evinin önünde sendikaya üye oldukları için işten çıkarılanların eylem yaptıkları ve bu eylemlerin polis zoru ile dağıtıldığı görüldü.

 

TÜSİAD açıklaması

 

TÜSİAD tarafından ekonomi yönetimine eleştiriler geldi. TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, Türkiye ekonomisinin son günlerdeki durumu ile ilgili açıklamada bulundu. Türk Lirası’nın döviz karşısındaki değer kaybının endişe verici seviyede olduğuna dikkat çeken Özilhan, Merkez Bankası Başkanlığındaki ani değişimleri eleştirdi. Özilhan, “Kurumsal yapılarda öngörülebilirlik olmadan plan yapılamaz” dedi.

Diğer yandan ekonomi yönetimine eleştirileri yönelten Özilhan’ın evinin önünde sendikaya üye oldukları için işten çıkarılanların eylem yapması ve bu eylemlerin polis zoru ile dağıtılması da dikkat çekti.

 

Dış Politika

 

Montrö Sözleşmesi:

 

Geçtiğimiz dönemin dış politika alanında öne çıkan gündemi, Ukrayna ve Rusya arasındaki gerilim, Kanal İstanbul tartışmaları ve emekli amirallerin bildirisi gibi gündemlerle de iç içe geçen, Montrö Sözleşmesi üzerinde dönen tartışmalar oldu. Geçmişte de pek çok kez gündem olan Montrö Sözleşmesi tartışmaları, o dönemlerde pek de ciddiye alınmamıştı. Ancak, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak ve bir Cumhurbaşkanlığı Kararı ile çıkma beyanının hemen ardından, benzer şekilde, Montrö Sözleşmesi’nden de çıkılabileceğinin Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifinde olduğuna yönelik TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un sözleri ile tekrar alevlendi ve yukarıda bahsedilen pek çok sıcak gündemle de iç içe geçti.

Önce Ukrayna-Rusya gerilimini ele alalım. Biden ile birlikte, Ukrayna-Rusya arasındaki gerilim tekrar artmaya başladı. Ukrayna’nın Nato’ya girme talebi, gerek Rusya tarafında ve gerekse de Ukrayna tarafında -özellikle Ukrayna’nın güneydoğusundaki Donbass bölgesinde- yaşanan askeri hareketlilik, sıcak çatışma ihtimalini gündeme getirdi. Böylesi bir ortamda Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasına Rusya da müdahil oldu. Nitekim, önce Rusya’nın Ankara Büyükelçisi açıklama yaptı, sonrasında da Putin Erdoğan’ı arayarak Montrö konusuna verdiği önemi bizzat aktardı. ABD tarafının uzun süredir -Rusya’nın Karadeniz’deki hakimiyet alanını daraltma hedefi doğrultusunda- Montrö’nün kaldırılması veya gevşetilmesi ile ilgili bir gündemi olduğu biliniyor. Türkiye’nin ve özellikle Erdoğan’ın, Biden ile iletişim kuramadığı bu dönemde, Montrö ve Ukrayna tartışmasını ABD ve Biden’a yaklaşma için bir fırsata dönüştürme eğiliminde olduğuna yönelik yorumlar da yapılıyor.

Öte yandan iktidar kanadı Montrö ile Kanal İstanbul’u bir arada ele alarak, bir rant projesi olan Kanal İstanbul’a mazeret bulmaya çalışıyor. Bu yüzden bir yandan Boğazlar dışındaki kanallarla Montrö etkisizleştirilebilir izlenimi yaratmaya çalışırken diğer yandan da Çin’le Kanal İstanbul’un inşası konusunda sıkı görüşmeler yürütüyor. Eğer Kanal İstanbul ile Montrö delinebilecekse, Çin müttefiki Rusya’nın çıkarlarına ciddi bir zarar verebilecek bir projeyi de üstlenmiş olacak. Ancak genel eğilim Montrö’nün sadece boğazlar ile ilgili olmadığı, genel olarak Karadeniz’in statüsüne ilişkin olduğu ve Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ile İstanbul Boğazı’nı bir bütün olarak tanımladığı yönünde. Zira Montrö Sözleşmesi’nde sadece Boğazlardan geçişler tanımlanmıyor, Karadeniz’deki savaş gemileri tonajı da sınırlandırılıyor. Bu yüzden Kanal İstanbul projesi ile Montrö’nün uygulanamaz hale getirilemeyeceği belirtiliyor.

Emekli amirallerin Montrö vurgulu bildirisiyle de tartışma başka bir boyuta taşındı. İktidar kanadının darbe söylemi kamuoyunda pek destek bulmayınca odak başka yöne kaydırılmaya çalışıldı. Konu, Avrasyacı kanat ile Natocu kanat arasında, Montrö üzerinden ülkenin bekasına yönelik yeni bir tartışma olarak da düşünülebilir. Mavi Vatan doktrinini ortaya atan amiralin gözaltına alınanlar arasında olması, Türkiye’nin Mavi Vatan söylemini de bir kenara bıraktığı yönünde değerlendirilebilir.

 

AB Komisyon ve Konsey Başkanlarının Türkiye ziyareti:

 

Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı ile AB Komisyonu Başkanı’nın Türkiye ziyareti, bir önceki dönem değerlendirmemizde de belirtilen, Mart 2021 sonundaki liderler zirvesinde ele alınan konuların uygulama sürecine ilişin olarak gerçekleşti. Sonuç bildirgesinde öne çıkan konular Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini durdurması, gerginliğin azaltılması ve mültecilerin Türkiye’de tutulmaya devam edilmesi için ayrılacak maddi kaynaklardı. AB’nin tavrının belirlenmesinde, Biden’ı bekleme süreci sonrasında gerek ABD gerekse AB tarafında Türkiye’ye karşı sert tavır almama, kendi çıkarları ile çelişmediği müddetçe ve hatta çıkarları doğrultusunda hareket ettiği sürece içerdeki ihlallerine göz yumma eğilimi dikkat çekiyor. Genele olarak hem iç hem de dış basında ziyarete ilişkin öne çıkarılan konular, ne insan hakları ihlalleri ve AİHM kararlarının uygulanması, ne de İstanbul Sözleşmesi oldu. AB yetkilileri bu konularda sadece üzüntü ve endişelerini belirtmekle yetindiler. Ana gündem, mültecilerin Avrupa’ya geçişlerinin engellenmesi konusunda Türkiye yapılacak maddi yardım ve “koltuk” krizi oldu. Hatırlanacağı üzere, oturma sırasında Von der Leyen’in beklenmemesi ve sonrasında kanepeye oturtulması üzerinden küçük bir protokol skandalı yaşandı. Türkiye tarafı konuyu, “AB’nin talebine göre işlem yapıldı” diyerek geçiştirirken, İtalya Başbakan’ı bu olay üzerine Erdoğan’ı diktatör olarak niteledi.

Burada AB’nin -ve belki ABD ile birlikte- tavrı Türkiye’nin Çin ve Rusya eksenine kaymasını önlerken, iç politikadaki aktörlerin de tamamen etkisiz hale gelmesine yol açmamak olarak değerlendirilebilir. Sonuç itibariyle, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik gündemi olan bir ülke olarak değil de çıkarlar gereği iş birliğinin sürdürülmesi gereken bir ülke olarak görülmeye devam edilmesi söz konusu.

 

Doğu Akdeniz:

 

Geçen dönemin dış politika alanındaki diğer bir gündemi de Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler oldu. “Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs’ın genelkurmay başkanları ve savunma bakanlığı yetkilileri, salı günü bir araya gelerek üçlü askeri iş birliği programı anlaşması imzaladı”. Bu gelişmenin öncesinde de “Libya’ya giden Yunanistan Başbakanı, Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı ile görüştü. Türkiye ile imzalanan kıta sahanlığı anlaşmasının gözden geçirilmesini istedi”.