İÇ POLİTİKA

İçki Yasağı

Önceki dönem değerlendirmemizde de belirtildiği üzere İstanbul Valiliği’nin yayınladığı 17 Ağustos 2023 tarihli genelgeye göre halka açık alanlarda alkol tüketimi yasaklanmıştı. Her ne kadar genelgenin bir yasaklama olmadığı sadece çevreye rahatsızlık veren kişilere yaptırım uygulanacağı söylenmiş olsa da verilen ilk ceza durumun farklı olabileceğini gösteriyor. Zira alkol genelgesine karşı Kadıköy’de “İçeceğini Al Gel” etkinliği düzenleyen Serbest Düşünce Derneği, etkinlik kapsamında alkol tüketilmesinin kolluk kuvvetleri tarafından engellendiğini ve derneğin 3 kurucu üyesine 5326 sayılı Kanunun “emre aykırı davranış” başlıklı 32. maddesi uyarınca idari işlem uygulandığını sosyal medyadan duyurdu.

Yüksek Politikada Geçen Hafta

Yerel seçimler yaklaşırken siyasi partilerin ana gündemini yine, derin ve yaygın yoksulluk gibi, temel hak ve özgürlükler gibi, kent yaşamı, depreme dayanıklı kentler ve kent alt yapısı gibi halkın acil sorunları yerine, seçim ve ittifaklar işgal ediyor. Geçtiğimiz dönem değerlendirmesinde de tartıştığımız İYİP’in kendi adaylarıyla yerel seçimlere katılma kararı bu dönemde de tartışılmaya devam etti. İYİP parti sözcüsü Zorlu ve genel başkan Akşener bir yandan seçimlere kendi adaylarıyla gireceklerini vurgularlarken, diğer yandan da kapıyı açık tutmayı sürdürüyorlar. Ancak şimdilik büyük şehirlerde İYİP adayları görmek sürpriz olmayacak. Zira belediyelerin kaynakları partilerin iştahını kabartıyor. Ancak İYİP’in bu tavrı, olası ittifak görüşmeleri için el yükseltme çabası olarak da değerlendirilebilir.

CHP cenahında ise İstanbul ve Ankara adayları kesinlik kazanmış gibi duruyor. Mevcut başkanların adaylıkları yüksek perdeden dillendiriliyor. Ancak CHP içinde başkanlık yarışının gerek ittifak arayışları ve gerekse de adaylar açısından önemi ortada. Haber taramasına konu dönemde Özgür Özel’in adaylığına dair kulis bilgileri yayılmaya başlandı. İl kurultaylarını Ekim 2023’te tamamlayacak olan CHP’de parti kurultayı tarihi henüz belirsizliğini koruyor. Diğer yandan CHP halkın gündeminden uzaklaştıkça iktidara gündemi belirleme konusunda da alan bırakıyor. Son olarak Sezgin Tanrıkulu’na yapılan linç girişimde partinin iktidar ile neredeyse paralel tavrı, demokrasinin düşünce özgürlüğü gibi temel bir ilkesinin CHP vekilleri için bile yok sayılabileceğini gösterdi. Hatırlanacağı üzere Sezgin Tanrıkulu katıldığı bir televizyon programında TSK’ya yönelik eleştirilerde bulunmuştu. Partinin Tanrıkulu’nun açıklamalarına dair yaklaşımı Parti sözcüsü Faik Öztrak tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmişti. Parti sözcüsünden gelen bu açıklamanın, Tahir Elçi örneği ortada dururken Tanrıkulu’nun benzer şekilde hedefe konmasına CHP’nin neredeyse destek olduğu anlamına geldiği söylenebilir. İktidar da bu ortada bırakılma durumunu fırsat bilerek konunun iyice üzerine gitti. Erdoğan Tanrıkulu’nun cezasız kalmayacağını vurgularken, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç gerekli soruşturma sürecinin başladığını belirtti. Ordu söz konusu olunca iktidarın arkasında sıralanma tavrına geri dönüş yaşandığı görülüyor. Tanrıkulu’na Parti içinden neredeyse tek destek sadece İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’dan geldi. Seçim döneminde CHP’nin kısmi de olsa ortaya koyduğu “Kürt açılımı” düşünülürse, ikinci tur süreci ve devamında Tanrıkulu vakası dikkate alındığında, bugün CHP’nin tamamen teslim alındığı söylenebilir. Tanrıkulu’na destekler yine bilinen çevrelerden geldi. Diyarbakır Barosu Tanrıkulu’nu hedef gösterici davranışları kınadığını belirtti. Yeşil Sol Parti de Tanrıkulu’na destek açıklaması yaptı.

Yerel seçimlere ilişkin Yeşil Sol Parti’de ise genel seçimdekinden farklı bir yaklaşım söz konusu olacak gibi görünüyor. Ekim ayında gerçekleşecek olan kongre öncesinde halk buluşmaları ve konferansları gerçekleştiriyor. Son olarak 10-11 Eylül’de yapılan konferansın sonuç bildirgesi önceki buluşmaların bir özeti niteliğindeydi. Ortaklaşılan yaklaşım, yerel seçimlerde adayların ön seçim yapılmadan belirlenmeyeceği ve iktidara karşı bir üçüncü yol oluşturulması yönünde oldu.

Hak İhlalleri

Haber taramasına konu olan dönem içinde yine pek çok hak ihlali yaşandı. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Cumartesi Annelerine yapılan ters kelepçeli gözaltı uygulamalarına yine devam edildi. Gözaltına alınanlar daha sonra yine serbest bırakıldılar. Gözaltı uygulaması, Cumartesi Annelerini eylem alanından uzaklaştırmanın bir aracına dönmüş durumda.

Can Atalay’ın tutukluluk hali devam ederken, Erdoğan’ın da katıldığı 2023-24 Adli Yıl açılışında Barolar Birliği başkanı Erinç Sağkan yargı bağımsızlığının olmamasını eleştirip “Can Atalay hapiste değil TBMM’de olmalı” dedi.

30 yıldır Türkiye’de tutuklu bulunan Kürt yazar Menaf Osman tahliyesinin ardından sınır dışı edilmek üzere Edirne Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldü. “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” (YUKK) 4 ve 55’inci maddeleri gereği sınır dışı edilemeyecek kişiler arasında olduğu iddia edilen yazarın, Suriye’ye iadesi durumunda ciddi yaşamsal risklerle karşılaşacağı belirtiliyor.

Kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla bir günlük genel yayın yönetmeliği yaptığı için bir yıl üç ay hapis cezası alan, ancak denetimli serbestlikten yararlanıp serbest bırakılması gereken gazeteci, yazar Celalettin Can cezaevine gönderilirken, “10 Ekim Katliamı Davası sanığı, IŞİD yöneticisi Ahmet Güneş’e örgüt üyeliğinden aldığı cezada ‘iyi hal indirimi’ verildiği ortaya çıktı“.

6 Şubat Depremi’nde yıkılan ve 35 kişin yaşamını yitirdiği Kahramanmaraş’ın Onikişubat ilçesindeki Ezgi Apartmanı’nın yıkılmasına, apartmanın alt katında bulunan Kervan Pastanesi’nde yapılan tadilatın sebep olduğu bilirkişi raporuyla kanıtlanmasından sonra pastanenin sahibi Sami Kervancıoğlu firar etti. Raporun ardından savcılık yakalama kararı çıkardı.

Geçtiğimiz dönem 6-7 Eylül pogromunun yıl dönümüydü. Üzerinden geçen 68 yıla rağmen benzer provokasyonların ve katliamların hala yaşanma olasılığının yüksek olduğu gerçeği önümüzde duruyor.

A Milli Kadın Voleybol Takım Avrupa Şampiyonu Oldu

Bir süredir aldığı başarılı sonuçlarla zaten gündemde olan Milli Takım, Uluslararası Voleybol Federasyonu (FIVB) Milletler Ligi’nde altın madalya alması sonrası dünya sıralamasında ilk sıraya yerleşip ardından da Avrupa Şampiyonu olunca özellikle Ebrar Karakurt üzerinden takıma yönelik sosyal medyada yürütülen saldırılarda artış oldu. Linç girişimlerine karşı desteklerde de benzer bir görünürlük yaşanıyor. Zonguldak’taki bir camide milli takımı kıyafetleri dolayısıyla eleştiren imama tepki gösteren cemaatin neredeyse yarısının camiyi terk ettiği belirtildi.

Ayhan Bora Kaplan Operasyonları

28 Mayıs 2023 seçimi sonrasında İçişleri Bakanlığı’na Süleyman Soylu’nun yerine Ali Yerlikaya’nın atanmasının ardından Emniyet Müdürlüğü kadrolarında yapılan ciddi değişiklikler, organize suç örgütlerine yapılan operasyonlara da yansıdı. İsmi uyuşturucu, tefecilik, tehdit ve alıkoyma gibi suçlarla anılan Ayhan Bora Kaplan Esenboğa Havaalanı’ndan yurtdışına kaçmak üzereyken yapılan bir operasyonla yakalandı. Kaplan’ın yakalanmasından sonra yapılan gözaltı sayısı 25’e ulaştı. Kaplan ile yakınlığı bilinen Süleyman Soylu, operasyonları intikam olarak niteledi. Operasyonla birlikte Kaplan’ın Soylu ile ilişkilerinin detayları da tekrar basına yansıdı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde ve sonrasında Soylu’nun yakınında bulunan Kaplan’ın hızlı yükselişine dair detaylar ortaya saçıldı. Operasyonların devam etmesi beklenebilir. Zira Erdoğan’ın hem kendi bekasına hizmet edecek hem de devleti biraz toparlayacak adımlara ihtiyacı var. Suça bu kadar aleni bulaşmış gruplarla kurulan ilişkileri azaltmaya yönelik adımlar bundan sonra daha sıklıkla gündeme gelebilir.

EKONOMİ

Geçtiğimiz dönemlerde iktidarın ekonomide şimdilik belli oranda bir daralmayı da göze alarak; cari açığı ve enflasyonu düşürmeye dönük, başta faiz artırımı olmak üzere çeşitli adımlar attığını, bunu belli bir süre sürdüreceğini ve kış aylarına yakın dönemde ise yerel seçimlerin etkisiyle (durgunluk ve işsizliğin artmasını göze alamayıp) bu politikayı gevşeteceğini, önemli ölçüde seçim ekonomisine geçmesinin olası olduğunu değerlendirmiştik. Bu dönem itibarıyla henüz seçim ekonomisine geçiş eğiliminin başlamadığını, hatta aksi yöndeki adımlara devam edildiği görülüyor. Bunlardan biri memur ve memur emeklilerine ilişkin verilen zam kararları oldu. Beklenenin altında gerçekleşen oranlara göre 2024’ün ilk altı ayında %15, ikinci altı ayında yüzde 10, 2025’in ilk altı ayında %6 ve ikinci altı ayında %5 zam yapılacak. Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kamuda çalışan memur ve işçilerin maaş artışlarına ilişkin “Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak” açıklamasını yaptı. Bu yaklaşım asgari ücret düzenlemesinde de geçerli olursa ve gerçekten uygulanırsa iktidarın seçim ekonomisine geçmekte zorlanacağını veya bunu öteleyebileceğini öngörebiliriz. İktidar, muhalefetin dağınıklığını fırsat görerek ekonomi alanında yavaşlamayı göze alabilir mi takip etmek gerekiyor.

İktidar tarafından yayımlanan 3 yıllık yeni Orta Vadeli Plan (OVP) da yukarıdaki yorumumuzu destekler bir izlenim sunuyor. OVP’de daha önce %5 olarak açıklanan 2023 yılı büyüme tahmini %4,4’e çekildi. Önceki dönemde %24,9 oranında gerçekleşmesi beklenen 2023 sonu enflasyonu tahmini %65 olarak güncellendi. Daha önceki dönemlerde pek uyulmadığı bilinse de mevcut ekonomi yönetiminin hedef ve uygulamalarından dolayı OVP’nin bu dönem epey gündem olduğu görülüyor. OVP ile ilgili detaylara girmeksizin değerlendirecek olursak dikkat çeken birkaç noktayı vurgulamak yerinde olacak. Birincisi, OVP’ye göre 2023 yılının sonunda 42,5 milyar dolar cari açık verilmesi beklenirken, yılın ilk yedi ayında verilen açık 42,3 milyar dolara ulaştı. Cari işlemler hesabı, temmuzda 5 milyar 466 milyon dolar açık verdi. 12 aylık cari açık ise 58.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Buna göre OVP’nin cari açık hedeflerinin gerçekleşmesi ya mümkün olamayacak ya da beklenmeyen miktarda ciddi bir döviz girişi sağlanacak. Bunun en mümkün yolu da faizlerde çok ciddi bir artışın gerçekleşmesi veya ciddi özelleştirmelerin (yabancı yatırımcılara) gerçekleştirilmesi. İkincisi, bütçede öngörülen faiz giderleri oldukça yüksek. Faiz ödemelerinin 2024’te 1 trilyon 254 milyar liraya ulaşarak bu yıl için tahmin edilen hacmin iki katına ulaşması bekleniyor. 2025’te 1 trilyon 809,2 milyar, 2026’da ise 2 trilyon 294,8 milyar liralık faiz ödemesi öngörülüyor. Bu veri de önümüzdeki dönemde yüksek faiz artışına işaret ediyor. Bunun da beraberinde durgunluk getirmesi kaçınılmaz. Öte yandan OVP’de Merkez Bankası faiz oranlarına dair hemen hiç öngörü sunulmaması dikkat çekici. Üçüncüsü, OVP’de 2024 yılı için USD kuru 36.8 olarak öngörülüp büyüme ciddi yavaşlamazken enflasyonun %33’e düşeceği öngörülüyor. Bu gerçekçi olmaktan oldukça uzak çelişkili öngörülerin bir arada nasıl gerçekleşeceği açıklanmıyor.

İş dünyasının ise genel olarak OVP’yi olumlayan ya da sessiz kalan bir tavır sergilediği gözlendi.

Diğer yandan bu dönemde ekonomiye ilişkin olağan olarak açıklanan verileri şu şeklde not edebiliriz: Enflasyon verileri açıklandı. Buna göre ENAG yıllık enflasyona %128,05 derken TÜİK ise %58,94 olarak açıkladı. İki kurumun Ağustos için açıkladıkları rakamların epey yakın olması ise dikkat çekti. ENAG TÜFE endeksi %8,59, TÜİK TÜFE endeksi ise %9,09 oldu. Ekonomistler bu yılın sonunda enflasyonun %70’lere ulaşabileceğini öngörüyor.TÜİK’in açıkladığı verilere göre Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekte %3,8 büyüdü. Yılın ikinci çeyreğinde büyümeye en büyük katkı iç tüketim ve inşaattan geldi. Sanayideki %2,6 daralma dikkat çekti. İhracat düşerken, ithalat arttı.

Bu dönemde uluslararası kuruluşlardan, “yeni ekonomi yönetimi ve politikalarına destek” olarak yorumlanan açıklama ve kararlar geldi. Dünya Bankası, Devam eden 17 milyar dolarlık programa ek olarak, Türkiye’ye 18 milyar dolarlık ek kaynak aktarmaya hazırlanıyor. Yine Dünya Bankası’nın Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerin imarı için 1 milyar dolar finansman sağladığı duyuruldu. Bu tür kaynaklar proje bazlı ve belli amaçlı kullanımlara özel olduğu için Türkiye’ye hemen bir döviz girişinin olacağı ve piyasaları etkileyeceği yönündeki yorumlar doğru değil. Ancak Batı’nın Türkiye ile belli bir seviyede ekonomik destek ilişkisini “sürdürme” niyetini göstermesi açısından not edilmesi gereken uygulamalar olarak ele alınabilir.

Değerlendirme yazımızın kapsadığı dönemde bazı önemli işçi eylem ve grevlerinin başladığı gözlemlendi. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamında bu tür toplumsal hareketlerin gelişiminin özel olarak takip edilmesi gerekiyor:

Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde bulunan Yunus Emre Termik Santrali’ni işleten Yıldızlar SSS Holding’e bağlı Doruk Madencilik işçileri, haklarını alabilmek için 5 gün kendilerini maden ocağına kapatarak açlık grevine başladı. Türk-İş’in arabuluculuk görüşmeleri sonrasında işveren madencilere kıdem tazminatı ve maaşlarla ilgili mağduriyetlerin giderilmesi sözü verdi. Bunun üzerine açlık grevine son veren madenciler, kazanımları kesinleşene dek eylemi yer üstünde oturma eylemiyle sürdürme kararı aldı.

Agrobay Seracılık’ta işçiler, kötü çalışma koşulları, geç yatırılan maaşlar, ücretsiz izin dayatması, müdür ve mühendislerin yoğun baskısı, mobbing, kötü muamele uygulamaları ve daha birçok hak ihlali yaşanması üzerine sendikalaşma sürecine girmişti. Tarım İşçileri Sendikası’na (Tarım Sen) üye olan 39 işçi “İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunmak” gibi gerekçeleri içeren “Kod 46” ile işten çıkarılmıştı. Yaşanan gelişme üzerine Tarım Sen, işçi kıyımına son verilmesi ve tazminat haklarının eksiksiz yatırılması için sera önünde eyleme başladı.

Trendyol işçileri sendikalaştıkları için işten atılmalarının ardından başlattıkları direnişlerine devam ediyor.

Sendikalı oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan Rusya hükümetine bağlı medya kuruluşu Sputnik’in çalışanları greve başladı.

DIŞ POLİTİKA

Dêrazor olayları Kürt-Arap gerginliğinin sonucu mu?

Dêrazor’daki Askeri Konsey Komutanı Ahmed el-Habil’in (Ebu Havle) Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından tutuklanmasıyla SDG ile bölgedeki bazı Arap ve Türkmen güçler arasında çatışmalar başladı. Ebu Havle, Suriye hükümetiyle temaslara girişmenin yanı sıra “uyuşturucu kaçakçılığı ve güvenliğin kötüye kullanılması”na karışmakla suçlandı. Çatışmayı başlatan bu tutuklama olsa da, SDG son günlerde hem Türkiye hem Şam ve İran hükümetlerinin, kendi nüfuz alanlarını genişletmek amacıyla Fırat nehrinin doğu kıyısında kendi kontrolündeki alanlarda “bir iç savaşı kışkırtma çabaları”nı da temel nedenler arasında sayıyor. Olaylar öncesinde; SDG’nin Dêrazor’da IŞİD’e karşı başlattığı ‘Güvenliği Güçlendirme’ operasyonunun ardından, Dêrazor Demokratik Sivil Yönetimi yaptığı açıklama ile Şam hükümetini “yasa dışı yollarla kendine bağlı grupları bölgeye geçirmek, yönetim ile halkın arasını bozmak”la suçlamıştı.

Ebu Havle’nin tutuklanması sonrası başta bağlı olduğu aşiret olmak üzere bazı yerel güçlerin “kalkışma”ya geçmesiyle Dêrazor Askeri Meclisi ve İç Güvenlik Güçleri, bölgede başlatılan operasyonlarda yurttaşların can ve mal güvenliklerinin sağlanması amacıyla 48 saatlik sokağa çıkma yasağı ilan ettiğini duyurdu. SDG, operasyonun aşiretlerin isteği üzerine başlatıldığını ve iddia edildiği gibi aşiretlerle değil, Şam hükümetine yakın gruplarla çatışma yaşandığını açıkladı. Özellikle Türkiye’de başta yandaş medya olmak üzere çoğu basın yayın organında olaylar “Kürt-Arap çatışması” ve “bölge terörden arındırılıyor” olarak lanse edilip maniple edilmeye çalışıldı. Zira devletin “resmi görüşü” de bu yöndeydi.

Oysa Eylül başında ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Ethan Goldrich, Ezim El Şilib operasyonunun komutanı Joev Vowell’in ve bölge güçlerinin katılımıyla Kuzey ve Doğu Suriye toplantısının Dêrazor gündemiyle gerçekleştirildiği açıklandı. Açıklamada SDG ve bölgedeki aşiretlerin birlikte hareket ettiği ve daha önceki toplantılarda da bölgenin istikrarı ve güvenliği konusunda anlaşma sağlandığı belirtildi. Başta El Ali aşireti olmak üzere diğer yerel güçlerin ve ABD’nin hava desteğiyle SDG bölgede kontrolü ele aldı ve 90’dan fazla kişinin hayatını kaybettiği olaylar şimdilik duruldu.

Yapılan değerlendirmelerde meselenin Dêrazor’daki sorunu fırsat bilen İran, Suriye ve Türkiye’nin harekete geçmesinden kaynaklandığı belirtiliyor. Örneğin Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Başkanı Şükri Şeyhani süreçteki en önemli aktörlerin Tahran ve Şam olduğunu belirtiyor. SDG’yle birleşmiş Süryani Askeri Meclisi Sözcüsü Mattai Hanna’ya göre, Suriye’nin kuzeydoğusundaki nüfus arasında korku yaymak için Dêrazor’daki Araplar ve Kürtler arasında anlaşmazlık tohumları eken esas olarak Türkiye.

Hanna, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO), bu amaçla, Menbiç’e, Halep vilayetine (Fırat’ın batısı) ve yakındaki Tel Temir’e karşı, Dêrazor’daki çatışmalarla eşzamanlı bir saldırı başlattığını açıkladı. Dahası, “Türkiye ve Suriye rejimi, Araplar ve Kürtler arasında bölünmeler yaratmak için SDG tarafından kontrol edilen bölgelere yıkıcı unsurlar sokmaya çalışıyor,” dedi. Aşağıda özetlediğimiz olaylara bakıldığında bu iddianın büyük ölçüde doğru olduğu anlaşılıyor. Ayrıca Erdoğan’ın yaşanan çatışmalarla ilgili, “Arap aşiretler oraların gerçek sahipleridir” demesi ve SDG’ye saldıran gruplar için “Hem yerli hem millidir” ifadesini kullanması her şeyi anlatıyor zaten.

SDG’nin 27 Ağustos saat 20.00 sıralarında Dêrazor ve Fırat’ın doğusunda IŞİD’in gizli hücrelerine ve uyuşturucu ağlarına karşı “Güvenliğin Güçlendirilmesi” adıyla başlattığı operasyondan 3 saat sonra Türkiye’nin, Kuzey ve Doğu Suriye’nin diğer bölgelerine yönelik yeni saldırılar başlattığı belirtiliyor. Çatışmaların sürdüğü 9 gün içinde Türkiye’ye bağlı silahlı grupların Eyn Îsa, Til Temir, Qamişlo, Şehpa, Menbiç ve Girê Spî’ye bağlı 28 köyü bombaladığı ifade ediliyor. Ayrıca 3 Eylül sabahı Ceylanpınar – Haseke arasındaki bölgede yer alan Til Temir’in Tawila, Til Tewîl ve Xemsîn köylerine karadan saldırı düzenlendiği belirtiliyor. Til Temir Askeri Meclisi’nin de saldırılara karşılık verdiği belirtilirken, saldırının yapıldığı üç köyde şiddetli çatışmalar yaşandığı yazıldı.

Türkiye’ye bağlı silahlı gruplar Cerablus ve Bab bölgesinde bulunan askeri üslerinden Menbiç’e de saldırılar düzenledi. Türkiye’ye bağlı paramiliter grupların Menbiç’e bağlı Mihsenli köyüne yönelik saldırısında 4 çocuk katledildi. Türkiye’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde katliam gerçekleştirdiğini belirten Menbiç Demokratik Sivil Yönetimi, gayri ahlaki olan bu saldırıların bölgedeki istikrarı ve halkı göçertmeyi amaçladığını belirtti. Genel olarak çatışmaların, Suriye destekli diğer Arap aşiretlerin katılımıyla Menbiç kırsalına sıçradığı görüldü. Rusya’nın Menbiç kırsalında YPG’ye saldıran Arap aşiret güçlerine, yer yer sivillerin de zarar gördüğü, hava saldırıları düzenlediği bildirildi.

Türkiye Rojava’ya saldırı izni alamadığı için uzun zamandır Kürt hedeflere yönelik suikastler düzenliyordu. İran ve Suriye’nin yanısıra Türkiye’nin bu olaylardan faydalanmaya, Arap aşiretleri ayaklandırmaya çalıştığı ancak başarılı olamadığı anlaşılıyor. SDG’nin, petrol açısından da önemli bir bölge olan Dêrazor’da ABD’nin, stratejik önemdeki Menbiç’te de Rusya’nın desteğiyle bölgedeki en etkili yerel güç olarak önceki pozisyonunu korumayı başardığını söyleyebiliriz. Öte yandan IŞİD hala kırsal bölgelerde varlığını koruyor ve IŞİD meselesi hala bitmedi. Bu durum SDG ile Batılı güçlerin ilişkisini etkilemeye devam edecektir. Arap Kürt birlikteliği açısından hala kırılgan noktaların olduğu da tekrar görüldü .

Soçi zirvesi

Soçi zirvesini Suriye gündemi açısından değerlendirdiğimizde kritik bir gelişmenin olmadığını söyleyebiliriz. Rusya Türkiye ile belirli bir ilişkiyi korumaya çalışıyor. Rusya’nın artık Suriye’yi Türkiye ile masaya oturmaya eskisi kadar zorlayamadığı söylenebilir. Suriye ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi konusundaki ısrarını sürdürüyor.

Kerkük olayları

Irak’ın kuzeyindeki Kerkük kentinde, 2017’den bu yana ordunun ve büyük kısmı Şii savaşçılardan oluşan Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) birliklerinin karargâhı olarak kullanılan binanın, Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) geri verilmesi kararı tepki çekti. 25 Ağustos’ta karargâhın önünde çadır kurup nöbet tutan Haşdi Şabi üyesi Türkmen ve Arap protestocular Kerkük-Erbil otoyolunu trafiğe kapattı. Protestolar üzerine Kürt gruplar Rahimawa bölgesinde toplanarak gösteri düzenledi ve Erbil-Kerkük yolunun açılmasını istedi ve binaya doğru yürüyüşe geçti. Kürtlerin kapatılan yola yaklaşması üzerine güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu ikisi Kürdistan Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) üyesi 4 Kürt gösterici öldü. Çıkan çatışmalarda üçü polis 15 kişi de yaralandı. Irak Başbakanlık Ofisi, sokağa çıkma yasağı ilan etti. Kararın ertelenmesi sonucu sokağa çıkma yasağı sabah saatlerinde sona erdi. Kerkük Valisi, Ortak Operasyonlar Komutanlığı güçlerinin kullandığı binanın KDP’ye teslimi kararının ertelendiğini ve göstericilerin protestolarına son verdiğini duyurdu.

Olayların asıl sebebi şu ki Kürtler Kerkük’ün IKBY’ne katılımını isterken Arap ve Türkmenler merkezi yönetimin kontrolünde kalmasını destekliyor. Irak ile IKBY arasında statü tartışması da yıllardır devam ediyor. Kerkük, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle Peşmerge denetimine girmişti. Bölge bir süre IŞİD’in eline de geçmişti. Kürtler 2014’te IŞİD’i kovarak tekrar kontrol altına aldı. Eylül 2017’de IKBY bağımsızlık referandumu düzenledi. Bunun üzerine Ekim 2017’de Irak ordusu kente girdi. Kürt askeri güçleri de kentten çıkarıldı.

Bu sırada merkezi yönetim KDP’ye ait olan binayı boşaltıp Ortak Operasyonlar Komutanlığı karargahı yaptı. 5 yıl sonra da merkezi hükümet binayı KDP’ye iade etmek istedi. Nihayetinde, sembolik önemi olan bu binanın KDP’ye verilmesi durdurulmuş oldu.

Yaklaşan yerel seçimler Kürtlerin pozisyonu açısından önemli görünüyor. İran’ın bölgeye sokulması süreci biraz da olsa durdurulmuş görünüyor, yerel seçimler bu durum açısından önemli. Yerel seçimlerde KDP ve KYB’nin işbirliği yapması önemli ama bu gerçekleşecek gibi görünmüyor.

İran

İran’da Mahsa Amini’nin katlinin yıl dönümü yaklaşırken baskılar artıyor. Ağustos ayında 74 kişi idam edildi. Kürtçe ders veren Kurdistan Bilim Enstitüsü kapatıldı. İdam edilen 4 kardeşi için adalet arayan Monfared’in cezası uzatıldı. Gazeteci Maroofian dördüncü kez tutuklandı. Cezaevinde işkence gören İranlı aktivist Rouhi hayatını kaybetti.

Ermenistan-Azerbaycan gerginliği

Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını bağlayıcı olarak kabul eden Roma Tüzüğü’nü onaylayacağını söyledi. Paşinyan’ın tüzüğü onaylaması halinde hakkında tutuklama kararı çıkarılan Rusya lideri Putin, Ermenistan topraklarına ayak bastığında tutuklanabilecek. ABD Dışişleri Bakanlığı Ermenistan’la başlayacak ortak tatbikat öncesi Laçın ve Ağdam koridorlarının derhâl ve eşzamanlı olarak açılması çağrısı yaptı. Bunun ardından Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Azerbaycan’ın sınıra askeri yığınak yaptığı iddiasına Bakü’den yalanlama geldi. Bakanlık, “Dağlık Karabağ’da hızla kötüleşen insani durumdan derin endişe duyulduğunu” ekledi. Öte yandan Rusya Dışişleri Bakanlığı, son dönemde “dost olmayan” adımlar attığı iddiasıyla Ermenistan’a nota verdi. Bölgede gerilimin tırmanacağı görülüyor. Gelişmelerin takip edilmesi gerekiyor.

G20 Zirvesi

Gündeme ABD’nin yeni Avrupa-Hindistan yolu önerisi damgasını vurdu. G20 Zirvesi’nde Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa, Almanya, İtalya ve Avrupa Birliği (AB) arasında Mutabakat Zaptı (MoU) imzalandı. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) adı verilen ve Mumbai’den başlayacak bu hat, BAE, Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail’in Hayfa Limanı’na, daha sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerinden Yunanistan’ın Pire Limanı’na ve en son olarak da Almanya’nın Hamburg Limanı’na ulaşacak. Hedef, Hindistan’ı Ortadoğu üzerinden Avrupa’ya bağlamak ve nakliye sürecini yüzde 40 oranında azaltmak. Uzmanlar, ABD’nin Hindistan’dan Çin’in yerini almasını istediği ve bu koridor projesinin de bu stratejinin bir uzantısı olduğu görüşünde. IMEC, kuşkusuz, Hindistan’ın Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne karşı hamlesi. (Bu arada her iki projede de Türkiye’nin yer almıyor olması dikkat çekiyor.) ABD’nin bu girişimini, son zamanlarda Çin’in Ortadoğu ve Afrika’da ve BRICS’te etkinliğini artıma girişimlerine karşı hegemonyasını tekrar tahkim etme girişimi olarak yorumlayabiliriz.

Yakın dönemde BRICS’in yeni bir para birimi yaratma ve genişleme girişimi söz konusuydu ama bu gündem Çin’in, BRICS’in biraz daha genişleme sağlanması beklentisi doğrultusunda ileri bir döneme ertelendi. Bunun yerine BRICS üyelerinin aralarındaki ticarette yerel para kullanma önerisi güçlendi. ABD’nin bu yeni yol (Avrupa-Hindistan yolu) projesi sonrası hegemonya mücadelesinin daha da artacağını söyleyebiliriz.

Zirve sonunda Ukrayna savaşına ilişkin ortak bildiri yayımlanırken, Rusya’ya dair kınama kararının çıkmadığını da not etmeliyiz.

Tahıl koridoru

Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin Soçi buluşması sonrasında birlikte “Batı’yı ve Ukrayna’yı” suçladı. Türkiye, son dönemde Nato’ya yaklaşsa da denge oyununa devam ediyor. Soçi zirvesinde tahıl koridoru tartışmalarında Rusya’nın argümanlarını destekledi. Erdoğan “Ukrayna’nın yumuşaması”nı istedi, iki lider, koridordan gelen tahılın yoksul ülkelere gitmediğini savundu. Putin, batının yaptırımları kaldırması halinde, tahıl koridoru antlaşmasını canlandırmaya hazır olduklarını söyledi.

Ukrayna da Rusya da kendi tahıllarını alternatif yollardan çıkarmaya dönük adımlar attı. Tahıl Koridoru Anlaşması’na dönmeyen Rusya’nın Karadeniz’deki limanlara saldırılarını yoğunlaştırması üzerine Ukraynalı yetkililer, Hırvatistan’daki limanlar üzerinden tahıl ihracatına başladıklarını duyurdu. Rusya da, Rus tahılının Katar’ın mali desteğiyle Türkiye’de işlenerek yoksul Afrika ülkelerine taşınması planında anlaşmaya varıldığını, yakın gelecekte teknik çalışmaların başlayacağını bildirdi.

Afrika

Son dönemde küresel güçlerin kıtaya olan ilgisinin artmasıyla Afrika ülkelerindeki karışıklıklar artmaya başladı. Nijer’den sonra Gabon’da da askerler yönetime el koydu. Gabon’da cumhurbaşkanı seçim sonuçlarının ilanından sonra bir grup asker, yönetimi ele geçirdiklerini duyurdu. Gabon Cumhurbaşkanı Ali Bongo Ondimba, devleti 41 yıldan fazla yöneten babası Omar Bongo Ondimba’dan 2009’da görevi devralarak hafta sonu yapılan seçimlerle üçüncü kez seçildi. Seçim sonuçlarının ardından ulusal televizyon binasına giren bir grup asker, yönetime el koyduklarını ilan etti. Askerler yaptığı açıklamada, seçimlerin iptal edildiği ve ülke sınırlarının kapatıldığı belirtildi. Açıklamada, “Savunma ve güvenlik güçleri olarak Kurumların Geçiş ve Restorasyon Komitesi’nde (CTRI) birleştik. Gabon halkı adına mevcut rejime son vererek barışı savunmaya karar verdik” denildi. Gabon’un başkent Libreville’de ise silah seslerinin duyulduğu belirtildi. Afrika Birliği, askeri darbe sonrası Gabon’un üyeliğini askıya aldığını duyurdu. Darbenin ardından “geçiş hükümeti cumhurbaşkanı” sıfatıyla ülke yönetimine atanan Raymond Ndong Sima, seçimlerin 2 yıl içinde yapılması gerektiğini söyledi.

Öte yandan Nijer’de darbeci yönetim, 25 Ağustos’ta ülkeyi terk etmesi için 48 saat süre verdiği ancak ülkeden ayrılmayan Fransa’nın Niamey Büyükelçisi Sylvain Itte’nin dokunulmazlığının kaldırıldığını ve sınır dışı edileceğini duyurdu.

Avrupa Birliği; Mültecilere tampon politikasına devam

AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi işbirliği görüşmeleri için Türkiye’ye gelecek. Ziyaret sırasında en zor durumdaki sığınmacılara yönelik 781 milyon Euroluk AB fonu sağlanması için sözleşme imzalanacağı duyuruldu. Ayrıca, AB Komisyonunun genişleme raporunun ekim ayında yayımlanacağı, 1 Eylül’de de Türkiye’nin 7,5 milyar Euro bütçeli Dijital Avrupa Programı’na katılımı hakkında anlaşma imzalandığı hatırlatıldı. Açıklamada, AB Komisyonu’nun depremlerin yol açtığı zarar için 400 milyon Euro mali destek önerdiği belirtildi.

Kavala ve Demirtaş konularında, AB kendi içine “AB değerlerini koruyorum” mesajı vermek adına Türkiye aleyhine çeşitli kararlar veren (ancak ciddi bir yaptırım uygulamayan) AB’nin, başta mültecileri tutma konusu olmak üzere Türkiye’nin misyonunu yerine getirebilmesine yönelik destekleri vermeye devam ettiği görülüyor.