5 Aralık– 18 Aralık Gündem Değerlendirmesi

 

(Bu değerlendirme yazısı Artizan Toplumsal Gündem Çalışma Komisyonu tarafından 05-18 Aralık 2020 haber taraması esas alınarak hazırlanmıştır)

 

Yukarıda belirttiğimiz tarihler arasında içeride ve dışarıda önemli gelişmelere tanık olduk. Kovid-19 salgının kontrolden çıkmasına ve yoğun bakımların dolmasına karşın bir kez daha kısmi önlemlerle yetinildi. Çalışan sınıflar ve özellikle işçiler salgından yoğun şekilde etkilenmeye devam ettiler.

Yurtiçinde demokrasi adına en uğursuz gelişme, pratikte sivil toplum kuruluşlarının yönetimine kayyım atanmasının önünü açan yasa tasarısının Meclis’e gelmesi oldu. Sıkıyönetim dönemlerine özgü denebilecek bu yasa tasarısı, sivil toplum örgütlerini tamamen işlevsizleştirmeyi öngörüyor.

Kadınların belirli meslek dallarında uğradıkları tacizleri art arda ifşa etmeleri, kadınların toplumsal alanda yaşadığı taciz ve benzeri sorunları bütün derinliğiyle gözler önüne serdi. İfşa hareketi, kendi içlerinde gerekli mekanizmaları oluşturmaları için meslek örgütleri üzerinde baskı yaratabilir.

AB ve ABD tarafından Türkiye’ye çeşitli yaptırımlar uygulanmasına karar verildi. ABD yaptırımlarının Savunma Sanayi Başkanlığı’nı hedef alması dikkat çekti. Rojova’da Türkiye desteğindeki gruplar, stratejik Ayn İsa kasabasını ele geçirmeye çalışınca sert çatışmalar yaşandı. Pandemi önlemleri dolayısıyla on binlerce esnaf kepenk kapatırken yönetimin açıkladığı “destek paketinin” son derece yetersiz olduğu gözlendi.

Yukarıda kısaca değindiğimiz konulara ilişkin gelişmeler ve değerlendirmeleri yazının devamında bulabilirsiniz.

İÇ POLİTİKA

 

Covid-19

Türkiye’de Covid-19 vakaları artmaya devam ediyor. Uzun süreli tam kapanmanın ısrarla uygulanmadığı koşullarda vakalarda azalma olması mümkün görünmüyor. Hastanelerin dolduğu, yoğun bakım ünitelerinde yer kalmadığı, sağlık sisteminin altyapısının çökmek üzere olduğunu gösteren haberler basında çokça yer aldı. İstanbul Tabip Odası Aile Hekimleri Komisyonu raporunda, sağlık merkezlerine gidemedikleri için kendilerine ‘iğne yapmak’ zorunda kalan Covid-19 hastalarına dikkat çekiyor. Bursa Tabip Odası da filyasyon ekiplerinde temizlik işçilerinin yer aldığı bilgisini paylaştı. Evden çalışma “ayrıcalığına” sahip olmayan işçiler Covid-19’dan en çok etkilenen kesimlerden biri oluşturuyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayımladığı rapora göre Kasım ayında en az 294 işçi, 2020’nin ilk 11 ayında ise en az 2.032 işçinin hayatını kaybetti. Yine bu rapora göre Kasım ayındaki ölümlerin %54’nün sebebi Covid-19. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da koronavirüslü işçiyle temaslı olan diğer işçilerin karantina süresinin 14 günden 7 güne indirildiğini duyurdu. Fabrikalarda da vakalar artmaya devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Hatay’da MMK Metalürji’de 60, Yolbulan Metal Fabrikası’nda ise 30 işçiye Covid-19 tanısı kondu.

Koronavirüsle ilgili en umut verici gelişme aşı konusunda yaşanıyor. İngiltere, Pfizer BioNTech’in Covid-19 aşısının yaygın kullanımına başladı. ABD Gıda ve İlaç Dairesi de Pfizer/BioNTech aşısına acil kullanım onayı verdi. Ancak tabii ki burada da küresel düzeydeki toplumsal eşitsizliklerin yarattığı sorunlarla karşı karşıyayız. Zengin ülkelerin aşı stoklarını erittikleri, yoksul ülkelerin aşı olma süreçlerinin sarkacağı, aşı satın almış ülkelerin de kendi içlerinde adil dağıtım yapıp yapmayacakları şu anda en çok tartışılan konu. OECD Genel Sekreteri Gurria, ABD ve Kanada gibi zengin ülkelerin nüfuslarının çok üstünde aşı satın aldığını ve yoksul ülkelerin aşıya erişiminin çok zor olacağına dikkat çekti.  İran, ABD’nin yaptırımları nedeniyle Covid-19 aşısı için para transferi yapamadığını açıkladı. Brezilya’da nüfusun sadece dörtte biri aşılanabilecek.

Türkiye’nin de Çin’den 50 milyon doz aşı sipariş ettiği, ancak Çin’in daha fazla talebi karşılayamadığı söyleniyor. Bakan Koca bu konuda “Bulabildiğimiz diğer aşıyı getireceğiz. Ruhsatını almış bir aşı, başvuru sonrası Türkiye’de onaydan geçerse eczaneden satışına izin verebiliriz” dedi. Koronavirüs aşılarının Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından da test edileceği söylenmekle birlikte, henüz 3. faz sonuçları açıklanmamış olan Sinovac aşısının kullanım aşamalarına dair de soru işaretleri mevcut. Türkiye’deki aşılama süreci ile ilgili olarak TTB aşı uygulamalarının her aşamasının şeffaf olması gerektiğinin, aşının ne kadar sürede ve kaç doz uygulanacağının, öncelikle kimlere yapılacağının, aşılama ile ilgili programın ne olduğunun kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini vurguladı. TTB Aile Hekimliği Kolu da, aile merkezlerinin aşılar için uygun adres olmadığına, merkezlerde yeterli sayıda doktor ve hemşirenin, soğuk zincirin sürdürülmesini sağlayacak altyapının bulunmadığına dikkat çekti. Bu arada, Çin aşısının 10 gündür Türkiye’de olduğu, AKP’li siyasilere ve yakınlarına yapıldığı iddiaları da basında yer aldı.

Ayrıca hükümet korona sürecini seküler hayata müdahale etmenin bir aracı olarak da kullanıyor. Haftasonu uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları ile birlikte, haftasonları içki satışı da yasaklanmaya başlandı. Ankara ve Bursa’da tekel bayiileri kapatıldı. Yılbaşında dört günlük sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak.

 

İfşa hareketi

 

Geçtiğimiz hafta edebiyat alanından kadınlar kendilerini taciz eden erkekleri ifşa ettiler. Genellikle “dedikodu” malzemesi olarak kalan, kadınların mesleki hayatlarını son derece zorlaştıran hatta çoğu durumda kurum, sektör ya da meslek değiştirmelerine neden olan cinsel tacizin yüksek sesle dile getirilmesi, bir eyleme dönüşmesi ve toplumsal karşılık bulabilmesi kadınların kamusal alanda var olabilmeleri açısından son derece önemli. Asıl olarak sosyal medyada ilerleyen ifşa hareketiyle kadınlar Hasan Ali Toptaş, Bora Abdo gibi kendilerini taciz eden erkekleri deşifre ettiler ve özellikle edebiyat alanını, yayın dünyasını cinsel tacize karşı tavır almaya davet ettiler. İletişim Yayınları ve Everest Yayınları bu isimlerle ilişkilerini kestiğini bildiren bir açıklama yaptı. PEN Yazarlar Derneği, sektördeki taciz ve benzeri davranışlara karşı onur komisyon oluşturacağını açıkladı. Çev-Bir de tüzük ve yönergesinde toplumsal cinsiyete dayalı taciz, cinsel taciz ve cinsel saldırıyı önlemeye yönelik değişiklikler yapacağını duyurdu. Yeşiller Partisi hukuk süreci yürüttüğünü ve bunun sonucunda Korhan Gümüş’ü üyelikten çıkardığını açıkladı. İfşa hareketinin kalıcı kazanımlar elde edebilmesi açısından tacize karşı kurumsal mekanizmaların oluşturulması, meslek örgütlerinde taciz vakalarının ele alınabileceği hukuk mekanizmalarının kurulması önemli bir yerde duruyor.

 

STK’lara Kayyım Düzenlemesi

 

Meclise getirilen “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Hakkında Kanun” teklifi,  sivil toplum kuruluşlarının yönetimine kayyım atanmasının önünü açıyor. Teklif yasalaşırsa, İçişleri Bakanı ve valilikler, STK’ların yönetiminde bulunan ve hakkında terör soruşturması açılan isimleri görevden alabilecek, derneğin faaliyetini geçici olarak durdurabilecek ve yönetimlerine kayyım atayabilecek. Böylece, İçişleri Bakanlığı’nın zaten var olan yargıçlık yetkileri daha da artmış olacak. Bu tip gelişmeler geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen yeni bir açılım ya da reform beklentilerini boşa çıkartıyor.

HDP’nin Kapatılması Gündemi

 

Bugün bir seçim yapılsa, iktidarın seçimi kaybetme olasılığı yüksek görünüyor. Bu ihtimale karşı HDP’yi kriminalize etme ve diğer muhalefet partilerini HDP’den uzak tutma yolunda girişimleri devam ediyor. Yeni bir Kürt partisi kurma girişimi de bu çerçevede ele alınabilir. HDP kapatılırsa Kürt oylarının bu yeni partiye yönlendirilmesi düşünülmüş olabilir. HDP’nin kapatılması durumunda özellikle büyük şehirlerde CHP’ye yönelebilecek önemli bir seçmen kitlesi olduğu söyleniyor. Muhafazakâr Kürtlerin de DEVA Partisi’ne yöneldiği tahmin edilebilir. Bu nedenlerle devlet içinde HDP ile ilgili görüş ayrılıkları olması muhtemel. Numan Kurtulmuş’un parti kapatmaların bir faydasının olmadığını söylemesi ve hemen ardından Bahçeli’nin sert bir şekilde yanıt vermesine bakılırsa, iktidar içinde bir kesimin HDP’nin kapatılmasını isterken, diğer bir kesimin HDP’nin kapatılmasının seçmenleri AKP dışındaki partilere yönlendireceği görüşünü savunduğu söylenebilir. Dolayısıyla HDP konusunda net bir karar yok gibi gönüyor. İktidar Kürt hareketini bitiremiyor ve rıza üretme konusunda ciddi sıkıntı yaşıyor. MHP ekonomik sıkışmışlığı görüyor ve AKP’ye faşizmi derinleştirmeyi ve kurumsallaştırmayı öneriyor, AKP ise kurumsallaşmış faşizmin kendisini bitireceğini tamamen MHP’leşeceğini görüyor.

Dış Politika

 

Bu tarih aralığında dış politikaya damgasını vuran en önemli gelişme hem AB hem de ABD’den Türkiye’ye dönük ambargo kararları çıkmasıydı.

AB yaptırımları

 

11 Aralık’ta düzenlenen AB zirvesinden Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yasadışı sondaj faaliyetleri kapsamında sondaj yapan şirket ve bireylere dönük yaptırım kararı çıktı. Gerçekte benzer bir yaptırım kararı Avrupa Konseyi’nin geçen yıl aynı tarihte düzenlenen toplantısında alınmıştı. Yeni olan, AB ülkelerine girişi yasaklanan ve mal varlıkları dondurulacak olanların listesinin genişletilmesi. Bu arada, Almanya’nın pratikte kısmi bir askeri ambargo uygulayarak bir süredir Türkiye’ye tank ve İHA motoru satmadığını da not etmek gerekiyor.

AB liderler zirvesindeden çıkan bir başka önemli karar, AB Yüksek Temsilciliği ve AB Komisyonu’na, Türkiye-AB ilişkilerinde siyasi, ekonomik ve ticari durum konusunda raporlar hazırlama görevi verilmesi oldu. Raporlar, yaptırım konusunun yeniden ele alınacağı Mart 2021’e kadar hazır olacak.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “mavi vatan” konseptiyle stratejik dengeyi kendi lehine çevirme çabası ve Batı ittifakı içindeki zorlayıcı tutumu göz önüne alındığında söz konusu yaptırımların oldukça “hafif” olduğunu belirtmek gerekiyor. Hafif yaptırımlar seçeneğinde karar kılınmasında, Türkiye ile ekonomik-ticari ilişkileri güçlü olan Almanya, İtalya ve İspanya’nın rolü aşikâr. Fehim Taştekin, jeopolitik konularda AB ülkelerinin gayet pragmatik bir tutum içinde olduğunu, Türkiye’yi Batı ittifakı içinde olmanın gereklerini yerine getirmesi için zorlama görevini ABD’ye havale ettiğini düşünüyor.

AB zirvesinde, Macaristan ve Polonya’daki otoriter rejimlere gözdağı vermek üzere yaptırım kararları alınamaması ve Almanya liderliğinde bu ülkelerle pazarlığa oturulması da AB içinde, AB’nin kurucu değerlerini muhafaza etmek konusunda tutarlı bir siyasi irade gelişmediğinin bir başka göstergesini oluşturuyor.

 

ABD Yaptırımları

 

Gerek Temsilciler Meclisi gerekse Senato’tan 2/3 çoğunlukla çoğunlukla geçtiği için Trump, Türkiye’ye dönük CAATSA yaptırımlarının bir kısmını uygulamak zorunda kaldı. Şimdilik yaptırımların hedefi Savunma Sanayii Başkanlığı’yla (SSB) sınırlı. Yaptırımlar, ABD’li ve müttefik ülkelerdeki şirketlerin lisansı altında üretilen askeri donanımların SSB projeleri kapsamında Türkiye’de satılmasını, teknoloji transferi yapılmasını, lisans verilmesini ve yine bu projeler için finansman ve kredi sağlanmasını yasaklıyor. Dolayısıyla ABD yaptırımları, finans piyasalarını sarsacak şiddette olmasa da, orta vadede SSB bünyesinde yürütülen Milli Tank, Milli Gemi, Milli Savaş Uçağı gibi projeleri, TUSAŞ’ın İHA-SİHA projelerini, zırhlı araç, roket sistemleri vs. pek çok devam eden üretim ve yatırımları olumsuz etkileyecek nitelikte. Bu çerçevede, ABD’nin, son yıllarda gelişen savunma sanayi ve silah ihracatını baskı altına alma hedefi güttüğü söylenebilir.

Daha genel düzeyde yorumlamak gerekirse, ABD, Batı ittifakının lideri olarak Türkiye’nin Rusya ile S-400 ve benzeri silah angajmanlarına girmesine müsaade etmeyeceği mesajını vermiş oldu. Her ne kadar nispeten “ılımlı” yaptırımlardan başlanmış olsa da Türkiye’nin S-400’lerle ne yapacağına bağlı olarak zamanla daha sert yaptırımların uygulanabileceği söyleniyor. Uygulamanın ne yönde gelişeceği, Biden’ın başkanlık döneminin resmen başlamasıyla daha da netlik kazanmış olacak.

Türkiye ise belirli bir pazarlık marjı olmasına güveniyor. Örneğin, Libya’da Rusya’ya karşı bir denge oluşturması, Suriye’de bir NATO ordusu olarak geniş bir bölgeyi Suriye rejiminden koparmış olması, Kafkasya’da Rusya ve İran’a karşı Batılı bir müttefik ülke olarak varlık göstermesi Türkiye’nin pazarlık kozlarını oluşturuyor.

Rojava/Ayn İsa’daki Gelişmeler

Türkiye, büyük olasılıkla ABD’deki iktidar boşluğundan faydalanarak “Barış Pınarı” operasyonuyla işgal ettiği bölgeleri genişletmeye ve bazı stratejik yerleri almaya matuf saldırılarda bulunuyor. Bölge medyasına yansıyan haberlere göre TSK, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye (Tel Abyad) yönelik saldırılarda bulunuyor. Ayn İsa ve Til Temir ise Türkiye’nin desteğindeki cihatçı gruplar tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin bu gruplar aracılığıyla uluslararası M4 karayolunu denetim altına almak istediği öne sürülüyor. Şiddetli çatışmaların sürdüğü Ayn İsa’nın stratejik önemi, Tel Abyad’ın güneyinde, Rakka’nın ise kuzeyinde olmasından kaynaklanıyor. Ayn İsa ve M4’ün kontrol altına alınması, Kobane’nin diğer bölgelerle bağlantısının kesilmesini sağlayacak.

Bu gelişmeler üzerine, Gire Spi Askeri Meclisi Komutanı Riyad Halef, Ayn İsa ilçesinde ve M4 kara yolu üzerinde üç ortak askeri nokta kurma konusunda Ruslar ve Suriye ordusu ile anlaştıklarını söyledi. Diğer yandan, Ayn İsa Askeri Meclisi’nden bir kaynağın, Rus subayların SDG’ye, TSK ile Türkiye destekli silahlı grupların ilçeyi “işgal etme” tehdidinin ciddi olduğunu bildirdiği ve “Türk tehdidinin önünü kesmek için” Ayn İsa’nın idari ve askeri olarak Suriye rejim güçlerine teslim edilmesini talep ettiği iddia edildi. Suriyeli bir yetkilinin ise SDG’nin bu öneriyi geri çevirdiği öne sürüldü.

PKK – KDP çatışması

Kürt medyasında yer alan habere göre, KDP’ye bağlı güçler, Federe Kürdistan’da Amediye’ye bağlı Segire koyu yakınlarında HPG güçlerine saldırdı. Ajansların geçtiği bilgilere göre 3 HPG’li ağır yaralandı.

PKK – KDP arasındaki gerginlikte dengeli bir tutum sergileyen SDG komutanı Mazlum Kobane saldırıya tepki gösterdi ve “KDP’nin Amediye’de PKK gerillalarına dönük saldırısı, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırır ve kınanması gereken bir durumdur. Saldırıların durması ve sorunların diyalogla çözülmesi gerektiği çağrısını yapıyoruz” dedi.

Bu arada KCK bir açıklama yaparak KDP’nin algı operasyonu yaptığını ve Kürt birliğine zarar verdiğini öne sürdü. Açıklamada, KDP ve Güney Hükümeti’nin yabancı temsilcilikler nezdinde kendileri hakkında anti-propaganda faaliyeti yürütmesine tepki gösterildi. Diğer yandan, son günlerde Bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içindeki birçok şehirde hükümete karşı yapılan halk gösterilerinin KCK tarafından kışkırtıldığı iddiasının gerçekle ilgisi bulunmadığı belirtildi. Halkın ekonomik ve toplumsal sorunları yokmuş gibi gösterilerdeki şiddet eylemlerinin dış güçlerin kışkırtması olduğu yolundaki propagandanın maksatlı olduğu belirtildi.

Bilindiği gibi, bir süredir Erbil, Süleymaniye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki (KBY) başka şehirlerde halk ekonomik sorunları ve hükümet organlarındaki yozlaşmayı protesto etmek için eylemler düzenliyor ve söz konusu eylemler sırasında başta KDP olmak üzere KBY’de faal olan siyasi partilerin merkezleri ateşe veriliyordu.

 

Ekonomi:

 

Fitch ve Moody’s açıklamaları

 

Bu dönemde ekonomiyle ilgili önemli gelişmelerden biri, derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türk bankalarının görünümünü negatife çekmesinden sonra yaptığı açıklama oldu. Fitch’in, “Türk bankaları pandemi döneminde dış finansmana makul oranda erişimi sürdürdüler” demekle birlikte “bankaların döviz likiditesine ulaşmaları, Merkez Bankası’na yüksek oranda bağımlı hale geldi”  tespiti dikkat çekti. Açıklamada muhtemelen Merkez Bankası’nın (MB) rezerv açığını kapatmak için bankaların döviz likiditelerini swap yoluyla MB’ye vermesi kast ediliyor. Böylece bankaların döviz likiditesinin MB’nın denetiminde olduğu vurgulanıyor.

Fitch ayrıca, pandemi dönemindeki hızlı kredi genişlemesine değinerek, “bankaların riskli KOBİ ve tenimatsız perakende sektörü bağlantıları, sorunlu inşaat, gayrimenkul ve enerji sektörleri ile pandemiden etkilenen turizm ve taşımacılık gibi alanlardaki riskleri ile yüksek döviz borçlanmalar dikkate alındığında risklerin yüksek kalmaya devam ettiği kanaatindeyiz” açıklamasında bulundu.

Moody’s ise yaptığı açıklamada ekonomi yönetiminin daha ortodoks parasal ve maliye politikalar izlemesinin olumlu bir gelişme olduğunu, “fakat politikalar uzun vadede devam ettirilmedikçe, bu oldukça belirsiz ve yapısal değişim muhtemel değil” ifadesini kullandı.

Esnaf kepenk kapatıyor; esnafa yetersiz destek paketi

İstanbul Ticaret Odası (İTO) covid-19 salgını kapsamında alınan tedbirler sebebiyle İstanbul’da 20 bin işletmenin, Ankara Ticaret Odası (ATO) ise başkentte 15 bin işletmenin geçici süreyle ya da tamamen faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı.

İktidar, kovid-19 salgını kapsamındaki yasaklama tedbirlerinden son derece olumsuz etkilenen esnafa yönelik bir destek paketi açıkladı. Paket, büyükşehirlerdeki esnafa 750 TL, diğer illerdeki esnafa ise 500 TL kira desteği yapılmasını öngörüyor. Ayrıca dükkan kiraları stopajı yüzde 18’den yüzde 8’e indirilecek.

Varolan ekonomik kriz ve pandeminin yeni tedbirlerle birlikte olumsuz etkisi gözönüne alındığında destek paketinin çok yetersiz olduğu aşikâr. Medyada destek paketiyle ilgili esnafla yapılan röportajlar, destek beklentisinin çok daha kapsamlı olduğunu gösteriyor. Örneğin, Eskişehir Lokantacılar Oda Başkanı Bahar Bilen korona virüs paketi hakkında “borçların ertelenmesi, sigortaların, vergilerin ertelenmesini ve daha kapsamlı hibe destekleri bekliyorduk. Daha ciddi anlamda hibe destekler bekliyorduk” dedi. Talepler arasında ödeme zamanı gelen kredilerin ötelenmesi de göz çarpıyor.