16 Kasım-5 Aralık 2021 tarihleri arasındaki kültür-sanat haberleri üzerine tartışmalarımızı bulacağınız bu yazıda sanat alanına dönük engelleme ve yasaklar, kültürel miras olarak değerlendirilmesi gereken eski Beyoğlu binalarına iktidarın yaklaşımı, Beyoğlu Kültür Yolu Festivali ve yıl sonunda verilen ödüllerde ağırlıkla erkeklerin ödüllendirilmesi ele alınıyor. 

Sanatçılara ve Sanat Eserlerine Yönelik Engelleme, Sansür ve Yasaklamalar

Uzun süredir kültür-sanat gündemi haber taramalarında yasaklama ve engellemelerin git gide arttığını gözlemliyoruz. Bu haberlerin arasında Kürt sanatçılara dönük yasaklamaların artık düzenli bir hal aldığını söylemek mümkün. 4 Aralık’ta Neşet Ertaş Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan Mem Ararat konseri, salonun bağlı olduğu AKP’li Keçiören Belediyesi salon iznini iptal edince gerçekleştirilemedi. Belediye yetkilileri Mem Ararat’ın resmi ismi olan Mehmet Esen adıyla başvuru yapıldığını ve başvuru yapılan isim ile sahne ismi -dolayısıyla içeriği- tutmadığı için salon izninin iptal edildiğini söylese de, son aylarda Kürt sanatçılar söz konusu olduğunda AKP’li belediyelerin hep aynı uygulamayı yapmasına dayanarak açık bir engellemenin adını koymak mümkün. 

Öte yandan sanatçılara açılan davalar devam ediyor. 25 Kasım’da Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanan Genco Erkal, hakaret değil eleştiri içeren açıklamaları nedeniyle yargılandığını tane tane anlattığı bir savunma yaptı. Savcının mütalaasını hazırlayamadığı gerekçesiyle ertelenen davanın çok küçük bir salonda yapılması nedeniyle basın mensupları ve Genco Erkal’a destek vermek üzere gelen sanatçılarla vatandaşlar mahkeme salonuna giremedi. Erkal’ın avukatı bir sonraki oturumun büyük salonda basının ve kamuoyunun izleyebileceği şekilde yapılması talebinde bulundu. 

Ötekilerin Postası’nın Facebook sayfası, iki haberin şikâyet edilmesi üzerine Facebook tarafından gerekçe gösterilmeden kapatıldı. Ardından da dört habere erişim engeli getirildi. Ötekilerin Postası, haberlerin ifade özgürlüğü çerçevesinde ve olumlu bir dil kullanılarak yazılmış olduğunu belirterek yargıya başvuracaklarını açıkladı.  

İzmir Devlet Opera ve Balesi, İzmir Şehir Tiyatroları ile yaptığı anlaşma uyarınca Elhamra Salonu’nu haftada iki gün İzmir Şehir Tiyatrosu’nun temsilleri için ayırmaya başlamıştı. Ekim ayı başında başlayan bu uygulama, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün emri ile askıya alındı. Konuyla ilgili haberlerde yeterince olgusal veri ya da açıklama bulunmuyor. Öte yandan CHP’li belediyeler ve Kültür Bakanlığı’na bağlı kurumlar arasındaki ender olumlu ilişkilerden biri olarak görebileceğimiz bir iş birliği sadece iki ay içinde sona ermiş bulunuyor. Aralık başında sergilenecek olan ve iptal edilen oyunun Azizname olduğunu not düşelim. 

Bgst Tiyatro ve Moda Sahnesi’nin de aralarında olduğu bazı özel tiyatrolar, Kültür Bakanlığı’nın tiyatrolara verdiği destekten yararlandırılmamıştı. Bir önceki yazıda Kültür Bakanlığı desteklerinin kriterler doğrultusunda dağıtılmadığına dair haber ve verileri ele almıştık. Tiyatro Dergisi’nin 2021 yılında Özel Tiyatrolara Yardım Değerlendirme Komisyonu’nda yer alan Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Ragıp Ertuğrul ve akademisyen Prof. Dr. Nihal Kuyumcu ile yaptığı söyleşi, komisyon içinde kriterlerin dikkate alınmadığını kamuoyunun gündemine taşıdı. Söyleşi aynı zamanda komisyonun sanatsal ve prosedürel kriterler yerine “Türk Örf ve Adetlerine” uygunluk kriterini işlettiğini de ortaya çıkardı. Tiyatro destekleri için böyle bir kriterin uygulanmasını, tiyatrolara yönelik sansürün farklı bir yolu olarak değerlendirmek gerekiyor. 

Ragıp Ertuğrul ve Nihal Kuyumcu’nun komisyona aday olması, dağıtımı değiştiremese bile komisyonun çalışma biçimini ve yaşanan hukuksuzlukları kamuoyunun gündemine taşıyabilmeleri açısından önemli bir gelişme oldu. 

Daha önceki yıllarda Gezi eylemleri ile ilişkilendirilen gruplar destek alamazken, geçen yıl  bu toplulukların bir kısmına destek verildi. Ama farklı bir politika ortaya çıktı. “Türk örf ve adetlerine uygunluk” bir kriter olarak gündeme getirildi. 

Son haftalardaki ani dolar artışları, kamuoyunda iktidarın değişeceğine dair bir beklentiyi de beraberinde getirdi. Gelişmeler AKP’nin mevcut yönetim biçimiyle devam etmesinin zor olduğunu gösterse de iktidarın, seçimlerin yapılacağı uygun bir ortam oluşana kadar seçim tarihini erteleme yolunu seçeceğini düşündürüyor.  Bu süreçte sanatçıların eleştirilerini susturmaya yönelik baskıların artacağı da görülüyor. Bu baskıyı sınırlamak ancak muhalefetin göstereceği direnç ve kamuoyunun itirazlarıyla mümkün olabilir. 

İktidarın ve Özel Sektörün Kültürel Mirasa ve Kültür Varlıklarına Yaklaşımı

İstanbul Atatürk Kültür Merkezi, 29 Ekim 2021 tarihinde devlet erkanının gösterişli katılımıyla açılmıştı. Hemen ardından AKM ile ilgili birkaç haber öne çıktı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, 118 kişilik bir opera çukuru yapılacağı açıklanmasına rağmen 70 kişilik bir orkestranın sığabileceği bir çukur yapıldığını ve önceki AKM orkestra çukuru kapasitesinin sadece 10 müzisyeni daha alacak şekilde genişletildiğini açıkladı. Bunun için 2 milyar lira harcandığını söyledi

Opera salonu, açılışının hemen ardından teknik donanımının tamamlanması için 6 ay süreyle kapatıldı. Salonun aslında yetiştirilemediği, ancak açılış tarihi 29 Ekim olarak duyurulduğu için tamamlanmadan açıldığı ortaya çıkmış oldu. 

Öte yandan tartışma yaratan bir konu da AKM’nin Opera Salonu’na “Türk Telekom Opera Salonu” adının verilmesi oldu. Şirketlerin kültür merkezlerine sponsor olurken marka adlarını salon adlarına eklemeleri, sponsorluğu “aşırı” derecede göze sokan, eleştirilmesi gereken bir uygulama. Şehirlerin kültürel hafızalarında yer alan isimlerin önüne şirket isimlerinin gelmesi hem kültürel dokuyu hem de kültürel hafızayı tahrif ediyor. Buna benzer bir başka uygulama da Alkazar Sineması’nın Nike sponsorluğunda “Hope Alkazar” adıyla açılması oldu. Spor etkinlikleri ve kültürel etkinlikler gerçekleştirmek üzere açılan Alkazar’ın artık bir sinema salonu olmadığının da altını çizmek gerekiyor

Bu konu kültürel alanların ne şekilde dönüştürülüp kullanıldığına dair kritik bir tartışmayı öne çıkarıyor. Kültür varlıklarının, tarihi ve kültürel amaçlarının ve dokularının dışına çıkarak yenilenmesi veya farklı isimlendirilmesine dair birçok olumsuz örneği “Beyoğlu Kültür Yolu” projesinde de gördük. Asu Aksoy, Beyoğlu’ndaki eski binaların restorasyon anlayışını ele aldığı yazısında, binaların sadece dış cephelerinin korunduğunu, içinin ve içeriğinin ise tarihi işlevinden tamamen koparılarak, ağırlıkla turistik ve alışverişe yönelik amaçlarla yenilendiğini belirterek bu anlayışı eleştiriyor.

Beyoğlu Kültür Yolu Festivali 

Tarama yapılan dönemde Beyoğlu Kültür Yolu Festivali hakkında çok fazla yazının yer almadığının altını çizmek gerekiyor. Genellikle basın bülteninin paylaşıldığını, 10 Aralık tarihine kadar ciddi bir eleştirinin çıkmadığını söyleyebiliriz. Beyoğlu Belediyesi’nin organize ettiği bu etkinliğin Cumhurbaşkanlığı, Kültür Bakanlığı ve İstanbul Valiliği’nin kanallarında, ayrıca bu kurumlarda çalışan kişilerin kişisel sosyal medya kanallarında paylaşıldığını gözlemliyoruz. Oldukça geniş bir içeriğe sahip olan festivalin programında çok çeşitli sergilere, konserlere, tiyatrolara yer verildi. Bu etkinliğin bir belediye festivali olmanın ötesinde bir hedefi vardı. Beyoğlu’ndaki kültürel etkinliklerin yer aldığı binaların bir çoğu uzun yıllardır mimarların, sanatçıların ve farklı sivil toplum örgütlerinin itirazlarına rağmen AVM olarak ya da turizme dönük faaliyetler için dönüştürüldü ve yenilendi.  Beyoğlu Kültür Festivali de, Galataport’tan Taksim Meydanı’na kadar gelen bu yol üzerindeki alışveriş mekanlarının rotasını çiziyordu. Galataport’a yanaşan gemilerden gelecek turistler için bir kültürel rota çizildiği söylense de bu rotanın ağırlıkla tüketim kültürüyle ilişkilendirilmiş bir Beyoğlu’nun reklamını yaptığını görüyoruz. Açık Radyo’nun Açık Mimarlık programında söyleşi yapılan Nazım Dikbaş, Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’nin Beyoğlu’nun tamamını AVM’ye dönüştüren bir yaklaşımı meşrulaştırmayı hedeflediğini dile getiriyor. Gerçekten de Beyoğlu’nun kültürel tarihinde çok önemli işlevlere sahip birçok binanın devlet eliyle, kültürel işlevine uygun bir şekilde değil, özel şirketlere verilerek ve onların talep ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yenilenmesinin toplu bir hafıza kaybına yol açtığını dile getirmek gerekiyor. Özel şirketler tarafından restore edilen kültür merkezleri ve mekanlar için bir başka risk de, bu mekanlarda yapılacak etkinliklerin özel şirketlerin marka algısına uymaya zorlanması olacaktır. Kültürel tarihin korunmasının özel şirketlere devredilmesinin çok büyük sorunlara gebe olduğunun altını çizmeliyiz. 

Bu konuda çok fazla eleştiri yazısı çıkmasa da, sosyal medyada festivalde yer alan sanatçılara dönük eleştiriler olduğunu görebiliyoruz. Ali Poyrazoğlu, bu festivale katılma gerekçesini “devletin uzattığı eli sıkmak gerektiğini söyleyerek” yanıtlıyor

CRR Sanat Yönetmeni Cem Mansur’un Görevden Alınması

Ekrem İmamoğlu’nun göreve gelmesinin ardından Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun Genel Sanat Yönetmenliği’ne atanan Cem Mansur, Aralık 2021’de görevden alındı. Cem Mansur bir telefon mesajıyla görevden alındığını açıklayarak, görevden alınmasını İstanbul’a yapılmış bir ihanet olarak yorumladı ve İBB’yi, farklı bir çalışma kültürü yaratmak yerine AKPli belediyelerin çalışma biçimini kopyalamakla eleştirdi. İBB ise Cem Mansur’un görevden alınma nedenini “yönetsel fikir ayrılığı” olarak açıkladı. İBB’nin daha ayrıntılı bir gerekçe sunarak kamuoyunda oluşan soru işaretlerini yanıtlamasının önemli olduğunu vurgulayabiliriz. 

Yıl Sonu Ödülleri ve İbrahim Tatlıses’e Yaşam Boyu Onur Ödülü Verilmesi

Her yıl olduğu gibi 2021’in Aralık ayında da çeşitli kurumlar, yılın öne çıkan sanatçılarına ödüller verdiler. Yunus Nadi Ödülleri, Sedat Simavi Ödülleri, Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Festivali, Sevda Cenap And Müzik Vakfı’nın ödülleri taramalarda öne çıkan ödüller arasındaydı. Ödül verilen kişilere bakıldığında Sedat Simavi Ödülleri dışında kadınlara yine çok az ödülün verildiği göze çarpıyordu. 

Ama özellikle Hürriyet’in Pantene sponsorluğuyla verdiği Altın Kelebek Ödülleri çerçevesinde Yaşam Boyu Onur Ödülü’nün yıllarca kadınlara uyguladığı şiddet ile gündeme gelen İbrahim Tatlıses’e verilmesi tepkilere neden oldu. Bu olayın ardından Pantene markası; herhangi bir taraf tutmadıklarını, bu kararın verilmesinde etkili olmadıklarını vurgulayan problemli bir açıklama yaptı. Ayrıca ödülü veren seçici kurulda da kadınların az olduğu göze çarpan noktalardan biri. Kadın örgütleri İbrahim Tatlıses’e verilen bu ödülü kınarken, ödül, sosyal medyada da eleştiri konusu oldu.