16 Mayıs-30 Mayıs 2021 döneminde kültür-sanat alanındaki gelişmeleri Pandemi Koşullarında Sanat, Baskı-Sansür-Hak İhlalleri ve Sedat Peker Videoları başlıkları altında değerlendirdik. İlgili haber akışına buradan ulaşabilirsiniz. 

Pandemi Koşullarında Sanat

Pandeminin başlangıcından beri yaşadıkları ekonomik ve psikolojik sıkıntılar nedeniyle intihar eden 103 müzisyen için, bir grup müzisyen bir araya geldi ve “Müzik Susmaz” adlı parçayı seslendirdi. Yapılan açıklamada bir “proje” olarak adlandırılan bu çalışmanın başka ne gibi perspektiflere sahip olduğu belirtilmemiş. Dikkat çekilmesi gereken bir konu olan müzisyen intiharları konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan çalışma bu anlamda her ne kadar önemli olsa da, maddi ya da manevi dayanışma olanaklarını ne kadar kapsayacağı merak ediliyor.

Müzisyenler arasında bir dayanışma sağlamak amacıyla ortaya çıkmış bir diğer proje ise Olta Dayanışma projesi. Pandemiyle birlikte sorunları ayyuka çıkan müzisyenler için pek çok çözümü içinde barındıran bu oluşum, farklı alanlardan ve disiplinlerden gelen müzisyenlerin farklı müzikal formları bir araya getirmeleri, dijital dünyanın imkanlarını kullanmaları, telif konusunu geri plana atmaları ve devletle kendilerini kısıtlayan bir ilişki kurmadıklarını açıkça söylemeleri, ve düzenleme açısından da yaratıcılığı zorlamaları dolayısıyla başarılı bir dayanışma projesi olarak değerlendirilebilir. Bu projede dikkat çeken bir diğer nokta ise projenin eğitim vurgusu. Deneyimli ve deneyimsiz müzisyenlerin bir araya gelerek yürüttüğü kolektif çalışmalar doğal olarak bir eğitim misyonu içeriyor. 

Hem müzisyenlerin hem de genel olarak kültür-sanat çevrelerinin pandemi koşullarındaki durumuna dikkat çekme amacı taşıyan iki açıklama da meclisten geldi. CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer müzisyenlere yapılacak 1000 TL maddi yardımı yetersiz bulduğunu açıklarken, TİP Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay ise konuşmasında sanatçıların sanat alanında uygulanan vergilerin düşürülmesi ya da devletin sanat etkinlikleri biletlerinin bir bölümünü finanse etmesi gibi taleplerine yer verdi. Meclisten yapılan bu açıklamalar her ne kadar önemli olsa da, etki alanının sınırlı olduğunu da not etmek gerekiyor. 

Esnafa yapılacak hibe kararına, kültür-sanat alanında faaliyet gösterenler de eklendi. Bu karara göre kültür sanat alanında faaliyet yürütenlere de bir defaya mahsus olmak üzere 3000 TL yardım yapılacak. Aylardır kapalı olan tiytaroların ve performans mekanlarının ekonomik durumu düşünüldüğünde bu hibenin kültür-sanat alanına kayda değer bir destek sunabileceğini söylemek oldukça güç. Ayşegül Yüksel de yazısında, aşıların gelmesiyle beraber yaz aylarında açık hava etkinliklerinin artabileceğinin yanı sıra, devletin kültür-sanat çevrelerine şimdiye kadar verdiği desteğin yetersizliğini vurguluyor. Devlet yardımları yetersiz olsa da, müzisyenlerin meslek örgütleriyle ve sendikalarla olan ilişkisinin de sorgulanması gerektiği açık. Pandemi bir tür turnosol kağıdı işlevi görerek sanat dünyasındaki çelişkileri ve örgütsüzlüğü de açığa çıkardı aslında. Özelikle müzik alanında bireysellik ön planda olduğu için ve Türkiye’de müzik profesyoneli sayısı daha çok olduğu için kriz daha yakıcı olarak kendini gösterdi. Dizi ve televizyon sektörü pandemi döneminde bir şekilde ayakta kaldığı için, tiyatro alanında özel tiyatro ve alternatif tiyatro alanının olumsuz etkilendiği söylenebilir. 

Avrupa’daki bazı tiyatro yönetmenleri yaptıkları açıklama ile pandeminin sadece tiyatroların varoluşunu değil, aynı zamanda yeni nesil sanatçıların gelişimini de negatif yönde etkileceğini konusunu gündeme getirdiler. Türkiye’de pandemiden önce de tiyatro alanındaki eğitimin kalitesi bir tartışma konusuydu. Pandemi ile birlikte sanat eğitimindeki sorunlar daha da hissedilir oldu. Pandemi döneminde zoom ya da farklı mecralar üzerinden nasıl kültür-sanat eğitimi verilebileceği konusunda halen kayda değer bir gelişim olmadığı görülüyor. Eğitimin ya da prodüksiyonların dijital ortama adaptasyonu konusunda amatör ve profesyonel çevreler arasında bir fark olduğu söylenebilir. Amatör tiyatro alanında çalışma yapan, prodüksiyonlar çıkaran ya da eğitime devam etmeye çabalayan yapıların dijitale daha hızlı adapte olduğu gözlenirken, profesyonel mecrada maddi beklentiler ve “gelenekçi bakış açısı” bu adaptasyonun önüne geçebiliyor. Zira pandemiyle birlikte tanışılan bu yeni dijital alan hala araştırılmayı ve keşfedilmeyi bekleyen büyük bir başlık olarak duruyor. Bu alanda giriş niteliğinde araştırmaların derlenmesini içeren şu iki yazıyı inceleyebilirsiniz. 

Baskı- Sansür-Hak İhlalleri

Bu başlık kapsamında dikkat çeken gelişmelerden biri, son dönemde oldukça popüler olan Exxen platformunda yayınlanan bir içeriğin kaldırılması oldu. Trans kadın oyuncu ve manken Çağla Akalın’ın yer aldığı bu bölümün kaldırılma sebebi olarak başlangıçta RTÜK’ün müdahalesi gösterildi, fakat RTÜK böyle bir yetkisi olmadığına dair açıklama yaptı. Bu durum bahsi geçen bölümü bizzat Exxen’in yayından kaldırdığı sonucunu doğuruyor. Trans görünürlüğünün tepki çekmesi, bölümün kaldırılma sebebi olarak düşünülebilir.

Kültür ve Turizm Bakanı yardımcısının danışmanlık yaptığı bir filme, bakanlık tarafından 1 milyon lira destek sağlanması bu dönemin hak ihlalleri arasında yerini aldı. Hükümetin kültür-sanat alanına yaptığı desteklerde çok uzun süredir şeffaflık tartışması sürerken, bu örnekte de seçici kurulun tarafsız kalmadığı görülüyor. 

Orhan Pamuk, katıldığı bir söyleşide son romanı Veba Geceleri’ne gelen eleştirileri yanıtlarken, Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğü konularına da değindi. Ülkede ifade özgürlüğü olmadığını, farklı fikirlerin dile getirilemediğini ve hukukun da bağımsızlığını yitirdiğini dile getiren yazarın sözleri baskının her alanda arttığına işaret eden örneklerden biri oldu. 

Sedat Peker Videoları

Sedat Peker’in YouTube’da yayınladığı videolar çok kısa sürede milyonlar tarafından izlenmeyi başardı ve “dijital performans” olarak değerlendiriliyor.  

Öncelikle, bu videoların dijital performans olarak değerlendirilmesinin bir sebebi, videolarda sağlam bir hikaye anlatıcılığının olması. Güçlü bir karakter kurulumu, zengin doğaçlamalar ve birbirinden çok farklı alanlardan referanslarla zenginleşen bir dil ile hikayeler anlatılıyor. Buna ek olarak bir performansta olacağı gibi, dekor ve aksesuarlar da özellikle seçilmiş görünüyor. Anlatılan hikayelerde, toplumsal çatışmalar ana kahraman Sedat Peker’in kendi çelişkileri ve iktidar mekanizması ile girdiği çatışmalar ile iyice zenginleşiyor. Videolar izleyicinin merakını uyandırıyor ve bir an önce bir sonraki bölümü izleme isteği uyandırıyor. Anlatının “reality show” özelliği hiç jump cut kullanılmaması ya da araya efekt girilmemesi gibi tekniklerle destekleniyor. Bu durum gerçeklik hissiyatını arttırıyor.

Başka herhangi bir yayın organında belki de bu kadar popüler hale gelemeyecek olan videoların yayınlanması için artık her yaş grubunda popüler hale gelen YouTube’un seçilmesi bir tesadüf değil. Seyirci kitlesini tutma ve artırma tekniği bu seçimle sınırlı kalmıyor ve program içinde sağ siyasetten yetişmiş beyaz türk sünni bir milliyetçi erkek imgesinin genelde dışladığı kimlikleri (aleviler, kürtler gibi) kapsamaya çalışma çabası olduğu da görülüyor. Bu gibi sebepler ciddi bir hedef kitle analizinin yapılmış olduğunu gösteriyor. Ayrıca Türkiye’deki mafya sempatisinin ve ihanet, intikam vs. gibi konuların her dönem popüler olma potansiyelinin olması da videoların bu kadar çok izlenmesinde önemli bir payı olabileceğini de eklemek gerekir

Ömer F. Kurhan’ın Bir Bir Tripod Bir Telefon Kamerası (https://www.mimesis-dergi.org/2021/05/bir-tripod-bir-telefon-kamerasi/)  ve Sedat Peker, Başkaldıran Falstaff, Halk Kahramanı Robin Hood (https://www.mimesis-dergi.org/2021/06/sedat-peker-baskaldiran-falstaff-halk-kahramani-robin-hood/)  adlı konuyla ilgili yazıları da performans ve politika alanına dair önemli veriler içermektedir. Sedat Peker’in video konuşmaları retorik, hikaye anlatıcılığı, anti-kahramanlık ve politik tiyatro bağlamında tartışılmaya devam edilecek gibi gözüküyor.