Bu yazı linkteki haber akışı esas alınarak yazılmıştır.

İÇ POLİTİKA

Kılıçdaroğlu’nun çıkışları

Önceki dönem değerlendirmemizde de belirtildiği gibi Kılıçdaroğlu aktif siyaset izleme yolunda adımlar atmaya devam ediyor. Haber taramasına konu olan dönem içinde helalleşme çerçevesinde yapılan Roboski ziyareti öne çıkan adımlardan biri oldu. Ziyaretin Roboskili aileler tarafından olumlu karşılandığı söylenebilir. Ancak bunun bir ilk adım olarak değerlendirildiği, aileler arasında beklentinin adaletin tecelli etmesi ve sorumluların yargılanarak gerekli cezaları almalarının sağlanması olduğu basına yansıdı. Ziyaret HDP açısından da önemli bir adım olarak değerlendirildi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kılıçdaroğlu’nun ailelerin adalet talebini ilk ağızdan duymasının ve adaletin gerçekleşmesi için uğraşacağının taahhüdünü vermesinin önemine vurgu yaptı. Ancak, adaletin nerede ve nasıl sağlanacağı sorusuna verilecek cevap hâlâ belirsizliğini koruyor.

Meclis’in tatile girmesinden sonra grup toplantılarını farklı illerde yapan Kılıçdaroğlu’nun Edirne’de gerçekleştirdiği grup toplantısında yaptığı konuşmada iki konu öne çıktı. Bunlardan biri, Kılıçdaroğlu’nun Kur Korumalı Mevduat uygulamasının ekonomiye getirdiği yükü vurgulayıp iktidara geldiklerinde kur farklarının ödenmeyeceğini, sadece faizlerin ödeneceğini belirtmiş olmasıydı. Diğeri ise Barış Akademisyenlerinin bir kararnameyle derhal, bir hafta içinde görevlerine iade edileceklerinin belirtmesiydi. Aşağıda değineceğimiz İBB’de yaşananlar ve partinin tavrının ise söylenenlerle çok da paralellik gösterdiği söylenemez.

Alevi kurumlarına saldırılar ve Erdoğan’ın cemevi ziyareti

Önceki dönemde, yapılan saldırıların genellikle devlet içindeki derin yapılar tarafından belirli amaçlarla gerçekleştirilebileceğini belirtip yine böyle bir amacı olan grup tarafından mı gerçekleştirildiğini sormuş, AKP iktidarının olaya anında müdahale etmesi ve tepki vermesine dikkat çekmiştik. Nitekim kısa sürede 3 şüpheli hakim karşısına çıkarıldı. Tüm vali ve kaymakamlıklara cemevlerinin korunmasıyla ilgili talimat gönderildiği belirtildi. Örneğin Şahkulu Cemevi’ne polis koruması sağlandığı söyleniyor.

Ardından AKP’nin Alevi açılımı diye yorumlanabilecek adımlar da geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mamak’taki Hüseyin Gazi Türbesi ve Cemevi’ni ziyaret etti. Ancak davet edilen çok sayıdaki kanaat önderinin Erdoğan’ı samimi bulmadıkları için buluşmaya katılmaması, basına yansıyan fotoğraflarla da bir anlamda doğrulanmış oldu. Şimdilik saldırılar kesilmiş görünüyor. Ancak atılan bu adımlarla AKP’nin Alevilerden oy alabileceğini düşünmenin hayalcilik olduğu söylenebilir. Öte yandan eleştirilerin odağındaki ziyarete ev sahipliği yapan Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı’nın da pragmatist amaçlar güttüğü görülüyor. Vakıf başkanı Ayyıldız, ziyaret sırasında Erdoğan’a devlet ve belediyelerden yardım almayı kolaylaştırdığı için “kamuya yararlı vakıf” statüsüne alınmalarını ve dergahın yakınında bulunan ancak askeri alan içinde yer alan Hüseyin Gazi mağarasının da vakıflarına tahsis edilmesini istediklerini belirtmiş.

Daha detaylı bir değerlendirme için Alişan Akpınar’ın yazısı okunabilir. Yazı “Cemevi’ni cümbüş evi diye tanımlayan bir yapının ve Türk-İslamcı devlet iktidarının Alevi meselesini eşit yurttaşlık, hak ve hukuk çerçevesinde çözeceğini düşünmek hayalcilik olur. AKP iktidarını rahatsız eden ve bu ziyaretlere yol açan şey Alevilerin saldırıya uğraması değil, bu saldırıların iktidarın bilgisi ve kontrolü dışında olmasıdır” diye noktalanıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde neler oluyor?

Yukarıda bahsettiğimiz Kılıçdaroğlu’nun gündem belirleyen adımlarına karşın, İBB’de son haftalarda yaşananlar atılan adımlarla zıtlık içeriyor. Bir yanda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hedef göstermesiyle işten çıkarılan ve aralarında Barış Akademisyeleri’nin de bulunduğu 150 çalışanın oturma eylemi, diğer yanda Taksim’de Kürtçe müzik yaptıkları için engellenen müzisyenlerin protestosu… Kılıçdaroğlu’nun Roboski ziyareti, Roboski anmasına katıldığı için kod-42 ile işten çıkarmalar ya da Kürtçe müzik yapan müzisyenlerin engellenmesiyle önemli bir samimiyet sınavından geçiyor.

Sedat Peker ifşalara devam ediyor

Bir süredir twitter’daki farklı hesaplardan paylaşımlar yapan Sedat Peker, biri 75 diğeri 25 twitlik seriler ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresindeki ilişki ağları hakkında önemli iddialarda bulundu. Erdoğan’ın belediye başkanlığı yıllarından beri yakınında olduğu bilinen Hasan Yeşildağ ve kardeşlerini karanlık geçmişlerini ve AKP ile ilişkilerini ifşa ederek hedef alan twitler konusunda bir uyarı da dikkat çekiciydi. Seçimler yaklaştıkça paylaşımlarını artıracağını vurgulayan Peker, twitlerinin yaygınlaştırılmaması durumunda bu paylaşımları durduracağını belirtti. Bir anlamda her zaman asıl seslendiği 40 yaş altı yurttaşlara ‘bana destek olmazsanız ben de bu akiti bozarım’ demeye getiriyor. Yaratılan korku ikliminde sıradan insanların Peker’in twitlerini paylaşmaktan kaçınması nispeten anlaşılabilir görünmekle birlikte, muhalefet partilerinin ortaya atılan iddiaların üzerine gitmemesi çok da anlaşılır görünmüyor.

Peker yurtdışına çıkıp Çakıcı hapisten çıkarıldığında, mafya dünyasında Çakıcı’ya alan açıldı yorumları yapılmıştı. Ancak Çakıcı da Kanada’ya gitti. İddia edilen o ki asıl alan Yeşildağ ailesine açılmış. Peker, Yeşildağ ailesi ile başladı. Bakalım devamı gelecek mi? Ayrıca, yakınlarda kızı adına bir Youtube hesabı açtı. Bu hesabı da yeni paylaşımlar için kullanacak mı?

EKONOMİ

Enflasyon

TUİK Temmuz ayı enflasyon oranlarını açıkladı. Yıllık TÜFE artışı yüzde 79,6 olurken, yüzde 144,61 olarak açıklanan yıllık üretici fiyatları artışı (ÜFE) yeni bir rekor kırdı. TÜİK’in TÜFE yıllık artış oranı büyük şüpheler uyandırırken, ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) tarafından açıklanan yıllık enflasyon (TÜFE) yüzde 176,04 oldu; bu oran ile TÜİK’in yıllık ÜFE artış oranı arasındaki yakınlık dikkat çekti.

2022 ilk 6 ayda Türkiye’ye rekor düzeyde kaynağı belirsiz para girdi.

Ödemeler dengesi açısından 2022’nin ilk 6 ayında yeni rekorlar yaşandı. Cari açık bu dönemde 32,4 milyar dolarla tarihteki en yüksek ikinci seviyeye ulaşırken, MB hesaplarında “net hata ve noksan’ olarak tanımlanan kaynağı belirsiz para girişi de bir başka rekor düzeye, 17,5 milyar dolara ulaştı.

İlginç olan, bu kadar yüksek kaynağı belirsiz döviz girişine karşın, 2022’nin ilk 6 ayında cari açığın Merkez Bankası rezervleri eritilerek karşılanabilmesi oldu.

İhracata ve ucuz işgücüne dayalı “büyüme” politikası engellerle karşılaşıyor

İktidarın geçen yıl sonundan bu yana benimsediği ihracat temelli “büyüme” modeli, Türkiye’nin başlıca ihracat pazarı Avrupa’da başlayan resesyondan olumsuz etkileniyor. Reuters’in analizine göre, küresel pazarlarda resesyon beklentisi, özellikle Avrupa’da alım gücünün düşmesi, enerji fiyatlarında artış ve resesyon işaretleri Türkiye’nin ihracat gelirine dayanarak döviz talebini azaltma politikasını zora sokabilir. Nitekim hazır giyim ve konfeksiyon üreticileri ihracat pazarlarındaki gelişmelerin ardından 2022 hedeflerini aşağı doğru revize ettiklerini açıkladı.

Sonbaharda yüklü dış borç ödemeleri ve finansman maliyetlerinde artış

Ağustos-Aralık döneminde Hazine, bankacılık ve banka-dışı sektörün 22-23 milyar dolar seviyesinde dış borç itfası bulunuyor. Bu borcun yeniden çevrilmesi, dış borçlanma maliyetlerindeki yüksek artış nedeniyle 5-6 milyar dolarlık ek maliyet yaratabilir. Diğer yandan, bankalar ve reel sektör şirketlerinin bir kısmı finansman yükü nedeniyle net dış borç ödemesi yapıp borçları çevirmezse, bu kez de yurtdışına döviz çıkmış olacak, bu da bankaların Merkez Bankası ile yapageldikleri swap miktarını azaltacak; sonuçta MB “ödünç rezervleri” olumsuz etkilenecek. Garanti Bankası birkaç ay önce, Yapı Kredi Bankası ise geçen hafta yüksek maliyetler nedeniyle Eurobond yenilemesi yapmayacağını duyurdu.

Moody’s Türkiye’nin kredi notunu düşürdü

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu “B2″den “B3″e düşürdüğünü, not görünümünü ise negatiften durağana çevirdiğini açıkladı. Moody’s gerekçe olarak, Türkiye’nin ödemeler dengesi üzerinde artan baskıları ve döviz rezervlerinin daha da düşme riskini gösterdi. Ayrıca, 2022 yılında Türkiye’nin cari açığının önceki beklentileri büyük bir farkla aşabileceğini kaydetti.

DIŞ POLİTİKA

Soçi zirvesi ve sonrası: Türkiye’nin Suriye politikasında dönüşüm işaretleri

Burada ele aldığımız iki haftalık dönemde dış politikadaki en önemli gelişme, Soçi’deki Erdoğan-Putin zirvesinin ardından Türkiye’nin Suriye politikasında ciddi bir dönüşüm olabileceğine dair gelişmeler oldu. Kimi yorumcular, bu politika değişikliğinde Rusya’nın seçim öncesi Erdoğan’ın elini rahatlatacak finansal desteklerde bulunmasının/bulunmayı vaat etmesinin rol oynadığını öne sürdü. Türkiye’nin Esad yönetimiyle uzlaşabileceği yönündeki işaretler, başta İdlip olmak üzere Türkiye’nin desteğindeki cihatçı örgütlerin şiddetli protestolarına neden oldu. Diğer yandan, Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik-siyasi yakınlaşma, Batı medyasında Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ambargoların delinmesinde etkin rol üstlendiği iddialarına yer veren uyarıcı yazıların yayımlanmasını beraberinde getirdi.

Soçi’de Erdoğan-Putin görüşmesinin ardından yayımlanan ortak bildiride ağırlıkla ekonomik işbirliğine yer verildi, ”tarım, enerji ve inşaatta işbirliğini artırmada anlaşıldı” ifadeleri kullanıldı. Bu arada Soçi zirvesinden hemen önce Kremlin sözcüsü Peskov’un “Türkiye’nin güvenlikle ilgili meşru endişeleri var ve bunları dikkate alıyoruz. Ancak, Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak, ayrıca toprak ve siyasi bütünlüğüne tehdit oluşturacak eylemlere izin verilmemesi gerekiyor” demesi özellikle dikkat çekiciydi.

Soçi’den kısa süre sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ekim 2021’de Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile görüştüğünü kamuoyuna duyurdu. Çavuşoğlu Mikdad’a, Suriye’de tek çıkar yolun siyasi uzlaşı olduğunu, “muhalif Suriyelilerle rejim arasında bir barışın olması gerektiğini”, Türkiye’nin böyle bir durumda destek olabileceğini söylediğini aktardı. Bu açıklamanın ardından Devlet Bahçeli, “Dışişleri Bakanımızın Suriyeli muhaliflerle Esad rejimi arasında barışın tesis edilmesi hususundaki yapıcı ve gerçekçi sözleri kalıcı çözüm arayışlarına güçlü bir nefestir” açıklamasında bulundu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ise yaptığı açıklamada “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” ifadelerini kullandı ve çekişmelerin diyalog yoluyla çözülebileceğinin altını çizdi. Bu gelişmeler yaşanırken Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ethem Sancak’ın da yer aldığı bir heyetle Beşar Esad ile görüşmek için Şam’a gideceğini duyurdu.

Türkiye’de iktidar bloğunu oluşturan devlet içi güçler ve AKP-MHP koalisyonu Suriye politikasının tersine çevrilmesinin -bunun sadece bir seçim yatırımı olabileceği tartışmasını bir yana bırakırsak, böyle olup olmadığı önümüzdeki süreçte açığa çıkacaktır- gerek “beka” politikası gerekse ekonomik açıdan önemli avantajlar sağlayacağını hesaplıyor olabilir. Öncelikle, ABD’nin desteği sayesinde askeri operasyonlarla ortadan kaldırılamayan Rojava özerk yönetiminin Esad yönetimiyle anlaşılarak tasfiye edilmesi amaçlanıyor. İkincisi, Suriye yönetimiyle anlaşılarak Türkiye’de devlet nizamı ve toplum açısından ciddi bir sorununa dönüşmeye başlayan Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye geri gönderilmesi hesabı yapılıyor. Son olarak ise, Esad rejimiyle uzlaşılırsa, Türkiye Suriye’nin yeniden inşasında pay sahibi olmayı amaçlıyor. Bu üç hedef gerçekleşirse, Erdoğan-Bahçeli iktidarı seçimlerde gerçekten önemli bir avantaj kazanabilir.

Söz konusu hesapların önündeki ciddi engellere değinmeden önce, Türkiye ile Rusya’nın Suriye konusunda yakınlaşmasında, Putin’in Türkiye ekonomisini rahatlatacak adımlarının da etkili olduğunu ileri süren yorumlara kısaca değinelim.

Rusya-Türkiye arasında ekonomik yakınlaşma

Soçi zirvesinden sonra Erdoğan, Türkiye-Rusya ticaretinin bir kısmının finansmanında ruble kullanılacağını ilan etti. Böyle bir adımın döviz kıtlığı çeken Türkiye’nin elini bir ölçüde de olsa rahatlatacağı söylenebilir. Zira Türkiye Rusya’dan yüklü miktarda ithalat yapıyor ve karşılığını döviz cinsinden ödüyor. Yayımlanan bir başka haberde, Rusya Merkez Bankası’nın daha önce dolar ve euro işlemleriyle desteklediği Ulusal Varlık Fonu için “dost ülkelerin” para birimlerine yatırım yapabileceği bilgisi yer aldı. Bu para birimleri TL, yuan ve rupi olarak açıklandı. Asıl ilginç gelişme ise Akkuyu nükleer santralinin sahibi Rosatom şirketinin, santralin finansmanı için 6,1 milyar dolarlık kredi arayışına çıktığı, bu kredinin bir kısmının kullanılıncaya kadar Türk devlet tahvillerine veya doğrudan mevduat olarak Türk bankalarına yatırılacağı haberiyle yaşandı. Uğur Gürses, Merkez Bankası rezervlerinde meydana gelen yaklaşık 9,2 milyar dolar artışın MB’na “park eden” Rus parası olduğu sonucuna vardı. Gazeteci Fehim Taştekin bu gelişmeyi, seçimler öncesi Putin’in ekonomik sıkıntı içindeki Erdoğan’ı “bağlama” çabası olarak yorumladı.

İdlip, Rojava ve Batı’nın tepkisi

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “uzlaşma” açıklamasının ardından başta İdlip olmak üzere Suriye’de TSK ve MİT’in kontrolündeki en az 33 yerde cihatçı örgütler gösteri düzenledi. “Türk bayrağı yakıldı, TSK’nin zırhlı araçları taşlandı, Erdoğan ve Çavuşoğlu aleyhine sloganlar atıldı.” Gösteriler üzerine Türkiye muhalifleri sakinleştirmeye dönük açıklamalar yapmak zorunda kaldı.

Türkiye Esad yönetimiyle uzlaşma yoluna girerse, en büyük sorun İdlip’de sayıları on binleri bulan cihatçılar olacak. Bu örgütlerin üyelerinin bir kısmı uzlaşma yoluna gidip Suriye’de kalsa bile özellikle radikal unsurlarının Türkiye’ye geçebileceği, ayrıca bu kesimlerin zaten Türkiye’de hücreler şeklinde örgütlü olduğu söyleniyor.

Türkiye Suriye yönetimine, Rojava’daki özerk yapıya karşı ortak mücadele öneriyor. Bu konuda genel yorum, TSK Suriye topraklarından çekilmeden Beşar Esad’ın benzer önerileri kabul etmeyeceği, fakat Türkiye’nin “terörle mücadelede ortaklaşma” yaklaşımını Kürtleri özerklik talebinden vazgeçirmek için baskı unsuru olarak kullanacağı yönünde.

Son olarak, Suriye’deki kargaşanın ve ekonomik çöküntünün devam etmesinden yana olduğu gözlenen Batılı ülkelerin, Türkiye’nin Rusya’nın yönlendirmesiyle Esad’la uzlaşma ihtimaline sert tepki göstereceği tahmin edilebilir.

Bu arda sahada da bazı önemli gelişmeler yaşandı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, TSK Kobane’ye bağlı Jargil köyünde Suriye yönetimine ait bir askeri üssü vurdu. Can kayıpları olduğu öne sürülüyor. Diğer yandan Suriye resmi haber ajansı SANA, TSK’nın Halep kırsalında düzenlediği operasyonda 3 askerin yaşamını yitirdiğini, 6 askerin de yaralandığını öne sürdü.

Batı’dan tepkiler

Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik yakınlaşmanın Batılı ülkeleri tedirdin ettiği anlaşılıyor. Soçi zirvesinin ardından Financial Times, The New York Times gibi etkili gazetelerde çıkan yazıların ortak noktaları şunlar oldu: Türkiye, Rusya’ya uygulanan yaptırımların delindiği bir alana dönüşebilir; bu durum Rusya’ya yaptırım uygulayan NATO müttefikleri arasında tedirginlik yaratıyor. Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı da bir açıklama yaparak “Türkiye’yi yasadışı Rus varlıkları veya işlemleri için güvenli bir liman haline gelmemeye çağırdıklarını” belirtti. Açıklamada şu ana kadar Türkiye’de yasadışı Rus parası olduğuna dair bir kanıt olmadığına da yer verildi.

Çin-Tayvan krizi

Bir önceki gündem değerlendirmesinde ABD’nin Çin’i “çevreleme” siyaseti güttüğünü, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyaretinin bu yönde provokatif bir adım olduğunu belirtmiştik. Pelosi’nin ziyaretinin ardından, Çin, Tayvan kıyılarının 20 km yakınlarına kadar sokulduğu büyük bir askeri tatbikat düzenledi.  Tayvan Savunma Bakanlığı’nın Askeri tatbikatın yanı sıra Çin, Pelosi’nin ziyaretinin ardından ABD ile askeri ilişkileri ve iklim değişikliği konusundaki işbirliğini askıya aldığını açıkladı. Bu arada ABD, Hindistan’ın Çin’le tartışmalı sınır alanına yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki bölgede ortak askeri tatbikata katılacağını duyurdu. ABD’den yapılan  açıklamada tatbikatın, “Hindistan’la Hint-Pasifik bölgesi ortak vizyonunu içerdiğinin” vurgulanması dikkat çekiciyi.

 

İsrail’in Gazze saldırısı

İsrail, İslami Cihat örgütüne “operasyon düzenleme” bahanesiyle Gazze‘ye art arda uçak ve helikopterlerle saldırılar düzenledi. İsrail güçleri bu operasyonlarda iki İslami Cihad komutanının öldürüldüğünü açıkladı. “İsrail’in Gazze şeridine düzenlediği saldırılar sonucunda aralarında 14 çocuğun yer aldığı 44 kişi hayatını kaybetti”, 125 sivil yaralandı ve yerleşim yerleri tahrip edildi. Mısır’ın arabuluculuğunda yapılan görüşmelerle ateşkes ilan edildi. Türkiye, İsrail’in saldırılarını gecikmeyle kınadı. 17 Ağustos’ta da Türkiye ve İsrail uzun süre sonra karşılıklı olarak büyükelçi atama kararı aldılar.