Bu yazı, 15-28 Ağustos 2021 tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.

 

İÇ POLİTİKA

Türkiye gündeminde bu iki haftada çevre, siyaset, toplumsal cinsiyet ve hak ihlalleri alanlarında önemli gelişmeler yaşandı.

Çevre Gündemi

Önceki dönemde batı ve güney illerinde yoğunlaşan yangınlara bu dönem Dersim – Hozat yangını ve Göller Bölgesi’nde kuraklık haberleri eklendi. Dersim’in Hozat ilçesindeki ormanlık alanda Kurukaymak Köyü Koçeri mezrasında 18 Ağustos günü başlayan yangının söndürülmesine yönelik devletin ciddi bir çaba harcamadığı gözlendi. Yangının, bölgede başlayan askeri operasyonun akabinde çıktığı iddia edildi.  Müdahale edilmediği için yangın Ovacık’ın Buzlutepe mevkiine sıçradı. Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, o an itibarıyla 10 gündür devam eden yangına güvenlik gerekçesiyle müdahale etmelerine izin verilmediğini, bölgeye dahi giremediklerini belirtti.

Öte yandan bu dönem Göller Bölgesi’nde çekilme olduğuna dair haberler gündeme geldi. Isparta’da çok şiddetli kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olan Eğirdir Gölü’ndeki çekilmeler, 50 metreyi aştı. Derinlik 4 metreye kadar geriledi. Afyon’da pınarların kuruduğu gözleniyor. Bulunduğu coğrafyanın can damarlarından Göller Bölgesi kuruyarak yok olma yoluna girmiş görünüyor. Kaçak sulama ve kuraklık Manisa’da bulunan Marmara Gölü’nü de etkiledi. Bu gelişmeleri iklim değişimi sonrası kuraklığın Türkiye’yi büyük oranda etkilediğinin göstergesi olarak görebiliriz.Öte yandan oluşan felaketlerde neoliberal doğa talanı politikalarını en sıkı şekilde uygulayan siyasal-ekonomik sistemin başat sorumluluğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Günden güne çevresel felaketler, iklim krizi konusunda önlem alınması için geç kalınma evresine girildiğini gösterse de iktidar ve siyasi çevrelerin umursamazlığı devam ediyor. Hatta iktidarın, madencilik ve HES’ler konusunda hiçbir geri adım atma eğiliminde olmadığı aksine kamu kaynaklarını yağmalarcasına özel kesime peşkeş çekmeye devam edeceği anlaşılıyor.

Bu dönemde gerek sel felaketinin gerekse yangınların kısa ve uzun vadeli maddi hasar ve can kaybı sonuçları yayımlanmaya başlandı:

  • Batı ve Orta Karadeniz’de 11 Ağustos’ta meydana gelen sel felaketinde ölenlerin sayısı 81 olarak açıklandı. AFAD, Batı Karadeniz’deki selde hayatını kaybedenlerin sayısının, 70’i Kastamonu, 10’u Sinop, 1’i Bartın’da olmak üzere 81’e yükseldiğini açıkladı.
  • Manavgat’ta çıkan orman yangınında hayatını kaybedenlerin sayısı 8 olarak açıklandı.
  • İTÜ’den öğretim üyeleri tarafından afetin nedenlerine dair hazırlanan raporda, “Afetin oluşumunda iklim değişikliğinden önce doğru yerleşim planlaması gündemde tutulmalıdır” vurgusu yapıldı.
  • Ekoloji Birliği, açıklamasında ise “Büyümekte olan iklim krizinin olası uzun vadeli etkilerinin neler olacağını bildikleri halde doğa düşmanı politikaları hayata geçirenler tüm bu yıkımdan sorumludur” denildi.
  • Greenpeace Türkiye, Akdeniz ve Ege’deki orman yangınlarında küle dönen alanların uydu görüntülerini paylaştı, önlem çağrısında bulundu.
  • Antalya ve Sinop gibi afet bölgelerinde kamulaştırma işlemlerinin başladığı belirtiliyor. Bu kamulaştırmaların izlenmesi gerekiyor

Öte yandan Manavgat’taki yangının failli olarak tutuklanan ve Serik ülkü ocakları üyesi olduğu iddia edilen Ali Y.’nin bin lira karşılığında ormanı yaktığı ortaya çıktı. Yangını çıkaran kişiye dair ses kaydında çarpıcı itiraflar yer aldı. Ses kaydı üzerine Ali Y. gözaltına alındı. Tutuklanan Ali Y. ve bağlantılı olabileceği kişilerle ilgili soruşturma sürüyor. Bu soruşturmanın takip edilmesi gerekiyor. Günlerce bazı gruplar yangını “Kürtler, PKK çıkardı” diyerek Kürt yurttaş avına çıkmış, yol kesip kimlik kontrolü yapmıştı. Çıkarılan dedikodu üzerine Manavgat’ta mevsimlik işçi olarak çalışan Kürt yurttaşlar, günlerce kaygı içinde yaşamış ve daha sonra yerlerinden edilmişti. Saldırganlara dair ise herhangi bir işlem yapılmamıştı. Diğer taraftan Dersim yangını konusunda toplumda Batı bölgelerindeki yangınlara kıyasla oldukça zayıf bir duyarlılığın geliştiğini de not etmek gerekir.

 

Hak İhlalleri ve Demokrasi Gündemi

Genco Erkal’a dava açılması, Kürtlere ve HDP’ye yönelik baskılar bir bakıma sürekli hale gelen baskı rejimi uygulamalarına örnek teşkil ederken Adana’da Alevilerin evlerinin işaretlenmesi ve Keçiören’de yaşanan pazar kavgası gibi provokatif girişimler önemli gündemler arasında yer aldı. İktidarın bu türden girişimleri sürdürme niyetinde olduğu görülüyor.

Bu başlık altında bu dönemde gündeme gelen olayları aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:

  • Leyla Güven ve 8 kadın mahpus hakkında Kürtçe şarkı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Soruşturma tutanağında “anlaşılmayan bir dilde sözlü halay çektiler”, “anlaşılmayan dilde marş okudular” ifadeleri yer aldı.
  • Batman ve Mardin ilçelerinde yapılan ev baskınlarında, HDP’li eşbaşkanlarla birlikte 7 kişi gözaltına alındı.
  • Feminist Gece Yürüyüşü’nde attıkları sloganlar nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüş” suçlarından haklarında soruşturma başlatılan 17 kadının 7 yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor.
  • Tiyatro sanatçısı Genco Erkal hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. Bu gelişmeye karşı çeşitli kesimler tepki açıklamaları yaptı.
  • Son altı ayda hak ihlallerinin arttığına dair raporlar yayınlanıyor. İHD raporuna göre 6 ayda gözaltında 42 kişi işkenceye maruz kaldı. 54 kişi de gözaltı yerleri dışında işkence gördü.
  • Adana’da Alevilerin ev duvarlarına sprey boya ile çarpı işareti konuldu. Bir evin duvarına ‘kızılbaş’ yazıldı. CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut konuyu Meclis gündemine taşıdı.
  • Keçiören’de iki pazarcının BBP’li belediye başkanının “A takımı” tarafından dövülmesi sonrası yaşanan kavgada 13 pazarcı gözaltına alındı. Pazarcılar kavganın belediye görevlilerinin bir pazarcıyı linç etmesiyle başladığını söyledi. Belediye ise iddiaları reddetti. Bölgedeki pazarcıların çoğunun Kürt olduğu iddia ediliyor.

Son zamanlardaki benzer örnekler gibi Anayasa Mahkemesi hak ihlalleri konusunda bu dönemde de önemli kararlar aldı:

26 Ağustos’taki kararında AYM polislerin zorla üst araması için hak ihlali kararı verdi. Kafede otururken “önleme araması” adı altında polisin zorla üst aramasına, ardından darba maruz kalan kişinin başvurusunda karar veren AYM, kötü muamele yasağının ihlal edildiğine hükmetti. Aynı gün AYM, haberleri nedeniyle hakaret suçundan hapis cezasına çarptırılan gazeteci Halit Basık’ın ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.

 

Siyaset Gündemi

Yüksek siyasette seçim anketleri ve iktidar ortaklarının yeni seçim barajı pazarlıkları öne çıkan gündemlerdi. Seçim anketlerine göre AKP ve MHP’nin toplam oyu yüzde 40 civarlarında, ancak Cumhurbaşkanlığı konusunda yapılan anketlerde Erdoğan’n çok gerilerde olduğu görünüyor. Anketlerde İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi yükseliş trendiyle dikkat çekiyor. Bu durum Millet İttifakı’nın HDP’ye ihtiyacı yok mu sorusunu akıllara getirse de hassas dengeler nedeniyle yüksek siyasetin böyle bir riski göze alamayacağı söylenebilir. Cumhur İttifakı’na girmek için 20 milletvekili şartı koşan Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk örneğinde olduğu gibi yüksek siyasette işler pek ilkelere göre yürümüyor ve her an yeni gelişmeler yaşanabiliyor.

Öte yandan AKP ile MHP arasında Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası konusunda yürütülen çalışmalarda ikinci aşamaya geçildiği, iki parti arasında seçim barajı konusunda anlaşma sağlanırken, “İttifak içinde de baraj” ve “daraltılmış bölge sistemi” konusunda anlaşma sağlanamadığı iddia edildi.

 

Boğaziçi Üniversitesi Gündemi

Boğaziçi Üniversitesi’nde Melih Bulu’nun görevden almasının ardından vekil rektör olarak görevlendirilen Naci İnci beklendiği üzere rektör olarak atandı. Üniversitede akademisyenlerin karşı çıktığı (yapılan güven oylamasında %90’dan fazla bir oranda güvensizlik oyu çıkmıştı)isim olan Naci İnci’nin rektör olarak atanmasına sosyal medyada tepki yağdı. Akademisyenler “inadına karşı mücadele” kararı açıkladılar. Atamadan sonra akademisyenlerin rektörlüğe ayakta sırt dönme eylemlerine katılımın arttığı görüldü. Öğrenciler de protesto eylemi veyürüyüş gerçekleştirdi. Mezun oluşumları da İnci’nin atanmasına karşı açıklamalarda bulundular.

Direnişin şu an mevcut çizgisini sürdürme eğiliminde olduğu anlaşılıyor. Direnişin bundan sonraki stratejisine dair iki nokta ortaya çıkıyor. Birincisi, dile getirilen taleplerin ve hasar verici uygulamaların geri alınmasının takipçisi olma noktasını ön plana çıkarılması gerektiği. Örneğin İnci yönetim (senato ve ÜYK yapısı), yeni fakülteler, öğrenci soruşturmaları, kulüpler, görevlerine son verilen öğretim üyeleri gibi konularda ne yapacak? Bu çerçevede baskı uygulanması ve taleplerin takibi yoluyla direnişin sürdürülebilirliği güçlenebilir. İkincisi ise mülakat bile yapılmadan atanan İnci’nin iktidarın (BÜ’yü fetih planını uygulayabilecek kişi olarak) atadığı birisi olarak handikapları olması: Bir yandan belli konularda taviz vermesinin pek mümkün olmaması, diğer yandan da fetih planının uygulayıcısı olarak “uzlaşılabilir” kişi konumunda olmaması.

Özetle, önümüzdeki dönemin ikinci bir Mehmed Özkan dönemi de, Melih Bulu dönemi de olmayacağı görülüyor.

 

Toplumsal Cinsiyet Gündemi

Toplumsal cinsiyet alanındaki önemli gündemlerden biri Afganistan’daki gelişmelerin yansımalarıydı. Başta Afgan kadınlar olmak üzere birçok kadın örgütü Taliban’ın tanınmaması konusunda uyarılarda bulunmuştu. Örneğin Afganistanlı Devrimci Kadınlar Derneği’nden (RAWA) hak savunucusu kadınlar, “Herhangi bir hükümetin Taliban’ı tanıması unutulmaz ve affedilemez bir ihanet olacaktır” açıklaması yapmıştı. Türkiye’de yaşayan Afganistanlı kadınlar, Meryam ve Fatma, dünya ülkelerine, Taliban’ın tanımayın çağırısı yapmıştı. Türkiye’deki kadın örgütlerinin de benzer bir çizgide oldukları ve açık destek verdikleri bilinirken Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin, “Bağımsız Afganistan’ı tanıyoruz ve selamlıyoruz” başlığıyla açıklama yayımlayarak, Taliban aleyhtarı tavır sergileyen kadın hakları savunucusu oluşumlara tepki göstermesi dikkat çekti. Dernek içinden istifalara, dernek dışında da tepkilere neden olan bu bildirinin ardından ikincisi geldi. Dernek, bu kez “Bildirimizin arkasındayız. Bize karşı linç kampanyası yürütenler emperyalist dünyanın içimizden devşirip paraya ve ödüle boğduklarıdır… Sahte Atatürkçülerin, sahte cumhuriyetçilerin maskesini indirme görevimiz var… Şeriatla yönetilecek bile olsa Afgan halkı laikliğe bugün dünden daha yakındır” dedi. Bu açıklama daha da büyük tepki yarattı.

 

Covid Gündemi

Covid salgını konusunda yeni Delta varyantı ve aşılama oranları tartışmaları gündemde kalmaya devam ediyor. Delta varyantının yanısıra başka mutasyonların görülmesi, tam da bu dönemde okulların açılacak olması ve yüz yüze eğitime geçilmesi, salgında yeni zirve endişelerini artırıyor.

Aşı erişiminde belli bir noktaya gelinmesine karşın önemli bir nüfusun hâlâ ikna edilememesi ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Yeni araştırmaların 3. doz BioNTech aşısını önerdiği bir ortamda aşılama için yeterli bilinçlendirme / ikna çalışmasının yapılamadığı görülüyor. Örneğin MEB’in verilerine göre, öğretmenlerin en az bir doz aşı olma oranı yüzde 83,3; iki doz aşı olma oranı ise yüzde 72,2 oldu. Öğretmenlerin yüzde 27,8’inin aşıları tamamlanmamış durumda. Aşılama zorunluluğu tartışmaları devam ederken şimdilik sadece konser, sinema, tiyatro, otobüs, tren ve diğer toplu ulaşım araçlarına PCR testi zorunluluğu ile yetinilmiş görünüyor. Öte yandan aşı tedirginliği  yaşayan yurttaşların aşılanmalarının sağlanması için kamu otoritesinin etkin bir aşı planlaması ve pandemi yönetiminden hala bahsedemiyoruz.

Aşılama oranındaki diğer önemli sorun da bu konuda ciddi bir bölgesel eşitsizliğin olması ve mağduriyetlerin artması.

 

EKONOMİ

Önceki dönem değerlendirme yazımızın ekonomi bölümünde TÜİK’in açıkladığı verilere göre yıllık enflasyonun TÜFE’de yüzde 18,95 ÜFE’de yüzde  45’e çıktığı belirtilmişti. Aynı dönem için ENAG’ın 7 aylık TÜFE hesabı yüzde 25.14 olarak açıklandı. Böyle bir ortamda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, toplu sözleşme görüşmelerini sürdürdüğü Memur-Sen ve Türkiye Kamu-Sen’le bir araya gelerek, memur maaşlarına yapılan zam oranını açıkladı. Memur-Sen ve Türkiye Kamu-Sen, taban aylığa 600 lira seyyanen zam, 2022’de yüzde 21, 2023’te yüzde 17 ve iki yılda yüzde 6 refah payı artışı talebiyle oturduğu toplu sözleşme masasında, 2022’nin ilk yarısı için yüzde 5 artı enflasyon farkı, ikinci yarısı için yüzde 7 artı enflasyon farkı oranında maaş zammı, 2023 içinse yüzde 8 artı 6 zam teklifini kabul etti. Üretici enflasyonunun yüzde 45 olduğu bir dönemde, enflasyonun giderek artacağı da düşünüldüğünde yapılan zamların yetersiz olduğu açıkken, sonuç Memur-Sen tarafından memnuniyet verici olarak nitelendirildi. Yaklaşık 6,5 milyon memur ve memur emeklisinin aylıklarına gelecek iki yılda yapılacak zam miktarının belirlendiği anlaşmaya tepkiler sürerken “KESK Kocaeli Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Murat Harata, “satış sözleşmesini kabul etmiyoruz” dedi. Harata, 27 Ağustos’ta hizmet üretmeyerek İzmit İnsan Hakları Parkında buluşmaya çağırdı.“

Toplu sözleşme görüşmeleri ya da kira sözleşmeleri için kullanılışlı bir aparat olan resmi verilere piyasalar şüpheyle yaklaşıyor. Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Fitch “Türkiye’nin kredi notunu “BB-” , görünümünü ise “durağan” olarak teyit ettiğini açıkladı. Fitch, 19 Şubat tarihli değerlendirmesinde de Türkiyenin kredi notunu “BB-” olarak teyit ederken, görünümünü “negatif”ten “durağan”a revize etmişti.” Diğer yandan kira artışlarının da TÜFE’ye göre yapılması gerekirken ev sahipleri ya buna uymuyor ya da yeni kiracı arayışına giriyor. Fahiş kira artışları iktidar basını tarafından da yok sayılamayacak bir durum aldı. Benzer bir durum konut fiyatlarında da yaşanıyor. Fiyat artışları yüzde 30’lar mertebesine çıkmış durumda.

Resmi veriler üzerindeki güvensizlik Merkez Bankası’nın gecikmeli olarak açıkladığı pek çok verideki revizyonlarda da soru işaretleri oluşmasına yol açtı. Merkez Bankası tarafından üç başlık altında gerçekleştirilen revizyonlar sonrası Mayıs 2021 itibarıyla kısa vadeli dış borç 25,7 milyar dolar, net uluslararası yatırım pozisyonu açığı da 33,6 milyar dolar, firmaların (reel sektör) net döviz pozisyonu açığı ise 37 milyar azaldı. Merkez Bankası rezervleri konusunda uzun süredir devam eden tartışmalar, iktidarın SWAP’lar karşılığı aldığı paraları rezerv olarak sunması ve IMF’den gelen desteği üstü kapalı olarak geçmesiyle tekrar alevlendi. “Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, 650 milyar dolarlık özel çekme hakkı (SDR) olarak adlandırılan rezerv para biriminin üye ülkelere tahsisinin yürürlüğe girdiğini duyurdu. Bu kapsamda Türkiye’ye 4,46 milyar SDR (yaklaşık 6,3 milyar dolar) tahsis edildi. IMF, ilave SDR hakkını üye ülkelerin merkez bankalarına rezerv varlığı olarak 23 Ağustos’ta ihraç etti.” Merkez Bankası net rezervleri eksi 40 milyar dolar mertebesindeyken, IMF’den gelen desteğin ne şekilde kullanılacağını takip etmek gerekiyor. Turizm gelirleri ve dış ticaret açığındaki azalış ile bir süredir durağan seyreden döviz kurlarının sonbahar ile birlikte artış eğilimine gireceği öngörülürken, IMF’den gelen desteğin kuru baskılama aracına dönüşme olasılığı yüksek görünüyor.

 

DIŞ POLİTİKA

 

Afganistan’da Taliban Dönemi

Afganistan’da 19 yıldır devam eden savaşı sona erdirmek için ABD yönetimiyle Taliban arasında bir süredir devam eden müzakereler anlaşmayla sonuçlanmıştı. Trump’ın görevde olduğu dönemde ilk defa dile getirilen Afganistan’dan çekilme kararı,  Biden yönetimi tarafından da sahiplenildi ve 29 Şubat 2021 tarihli anlaşma uyarınca somutlaştırıldı. Buna göre Afganistan’dan çekilme için belirli bir takvim öngörülmesine karşın evdeki hesap çarşıya uymadı ve ABD güçlerinden önce, Afganistan devlet başkanı ve milli ordusu ortadan kayboldu. Boşluktan faydalanan Taliban güçleri hızla tüm ülkeyi ve başkent Kabil’i kontrol altına aldı. Açıkçası, işgalci güçler, 20 yıldır kontrol altında tuttukları ülkeyi, büyük bir hezimete uğrayarak ve Afgan halkını arkada bırakarak terk ederken en ciddi örgütlü silahlı güç olan Taliban bu fırsatı kaçırmadı.

Bu hızlı dönüşüm 20 yıla yakın süredir, Batılı güçlerle yakın çalışmış halk ile kadınlar, LGBTİ+ bireyler, insan hakları aktivistleri, sanatçılar, Taliban muhalifleri ve Taliban’ın geçmiş dönemdeki insanlık dışı uygulamalarının tekrarından endişe duyan tüm Afgan halkında büyük bir panik yaşanmasına neden oldu. İnsanlık için utanç verici bir çok görüntü ortaya çıktı.  Binlerce insan, ülkeden kaçmak ve Batılı devletlere sığınabilmek için Kabil havaalanına yığıldı. İran sınırı başta olmak üzere kara sınırlarından binlere sığınmacı yollara düştü. Bu sığınmacıların önemli bir kısmının Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. Bu süreçte yaşanan insan hakları ihlalleri, kadın hakları ihlalleri reel politik tartışmalar içinde çok ufak bir yer alıyor.

ABD’nin yanı sıra, Çin, Rusya, İngiltere, İran, Pakistan, Türkiye AB gibi neredeyse tüm egemen güçler (Kanada hariç) Taliban yönetimine olumlu sinyaller gönderdi. Egemen güçlerin taleplerinde, insan haklarının pek önem taşımayacağı, ekonomik ve bölgesel çıkarların ön plana çıkarılacağı görünüyor.  Örneğin, Çin hem sınırlarında bulunan madenleri işletmeyi istiyor hem de Kabil havalimanına talip. Türkiye de benzer talepleri yüksek sesle dile getiriyor. ABD, Afganistan Merkez Bankası rezervlerini dondurdu. ABD’nin Afganistan’daki varlığını çıkarları çerçevesinde sürdürmesi muhtemel. Diğer ülkelerin de benzer şekilde hareket edeceği öngörülebilir.

Taliban olası tepkileri azaltmak ve uluslararası toplumla entegrasyon şansını korumak için ‘ılımlı’ mesajlar yayınlandı. Kadınların sosyal hayata katılmaları için şeriata uygun bazı düzenlemeler yapılabileceğini  ancak şu anda Taliban milislerinin kadınlarla nasıl konuşmaları gerektiğini bilmedikleri için kadınların evde kalmaları gerektiğini ifade eden Taliban temsilcileri, ülkenin yönetim şeklinin İslam emirliği şeklinde dizayn edileceğini duyurdu. Taliban’ın değiştiği, insan hakları konusunda ılımlı mesajlarının gereğini yapıp yapmayacağı ve ülkenin kontrolünü sağlamayı devam ettirip ettirmeyeceği konusunda ciddi şüpheler var. Kabil’deki Afganistan Ulusal Müzik Enstitüsü kapılarına kilit vurdu. Enstitü müdürü, Taliban’ın baskın yaparak enstrümanları parçaladığını duyurdu.

Taliban bu aşamada iktidarı farklı gruplarla paylaşacağına, komşularla ve dünya ile iyi ilişkiler içinde olacağına, İslami terör organizasyonlarına bir barınak olmayacağına dair açıklamalar yapıyor (Doha anlaşmasına göre bu bir taahhüt). Etnik ve mezhep çeşitliliğinin fazla olduğu, savaş ağalarının halen aktif ve güçlerini korur durumda olduğu, Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan, İran gibi komşulara sahip Afganistan’da, Taliban’ın ne kadar başarılı olacağını, durumun bir iç savaşa evrilip evrilmeyeceğini süreç gösterecek.

Diğer yandan, El-Kaide ile iyi ilişkiler içinde olan Taliban, Kabil havaalanındaki canlı bomba terör saldırısından da anlaşılacağı üzere IŞİD-Horasan grubu ile ciddi bir mücadele içinde olacak gibi görünüyor. Yine ABD’nin Afganistan ordusuna vermiş olduğu silahlarının akıbeti, bu silahların kimlerin eline geçeceği, ülke içindeki silahlı güçlerin birbirleriyle ilişkileri yanı sıra, Taliban’ın İslami rejimini tesis etmesi halinde bunun bölge ülkeleri üzerinde yaratacağı etki de ayrıca izlenmesi gereken konular olacak.

 

Ermenistan

Agos’un aktardığına göre, “Ermenistan ile bir barış anlaşması istiyoruz” diyen Aliyev “Ermenistan ve Azerbaycan birbirlerinin toprak bütünlüğünü tanımalı ve sınırların çizilmesi sürecini başlatmalı” diye konuştu. Recep Tayyip Erdoğan, 25 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, “Dağlık Karabağ’daki işgalin sona ermesiyle birlikte bölgemizde kalıcı barış adına yeni bir fırsat penceresi açıldığını, Ermenistan’ın bunu değerlendirmesi halinde bizim de gerekeni yapacağımızı ifade ettik” değerlendirmesinde bulunmuştu. Savaş sonrası tekrar seçilerek kamuoyunun desteğini alan Ermenistan Başbakanı Paşinyan, “Türk kamuoyundan bazı net olumlu sinyaller alıyoruz. Bu sinyalleri değerlendireceğiz, olumlu sinyallere olumlu sinyallerle cevap vereceğiz” dedi. Henüz somutlaşmayan yeni süreçle ilgili Rusya’nın tepkileri şimdilik belli değil.

 

Suriye ve Kürtler

Suriye’de Kürtler ve Esad yönetimi arasındaki ihtilafla ilgili Musa Özuğurlu bir yazı kaleme aldı. Bu yazıda Suriye’de Kürt hareketi ile Esad yönetimi arasında bir görüşme olabileceğine dair haberler çıktığı iddia edildi. Buna göre Suriye Cumhurbaşkanı Esad, adem-i merkeziyetçiliğin hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti ve bu anlayışın “zengin ile fakir bölgeler ve kırsal ile merkez arasındaki eşitsizliğin kaldırılmasına imkan tanıyacağını” savundu.  Bu temaslara rağmen Kürt meselesindeki çıkmazı garantileyen temel faktörler inatçılığını koruyor. Fehim Taştekin’e göre “Kürtler Amerikan varlığını Türkiye ve Suriye yönetimine karşı bir güvence; Şam yönetimi özerk yapıyı ‘bölücü’ ve Suriye’nin zenginliklerinin gasbeden bir proje; İran ve Rusya Amerikan varlığını başat sorun; İsrail, Amerikan varlığını Suriye içinde Hizbullah ve İran destekli unsurlara yönelik korsan saldırılar için bir güvence; Türkiye özerklik projesini “terör koridoru” olarak görüyor. Amerikan çekilmesini mümkün kılacak bir Kürt açılımını Şam’ın direnci ve Ankara’nın tehditkâr tutumu karşılıyor. Rusya da Kürtleri kazanmak ile Türkiye’yi kaybetmemek arasındaki sıkışmışlığı aşamıyor.”

Afganistan’dan asker çeken Biden yönetiminin, Suriye politikası henüz net değil. İlerleyen süreçte, ABD’nin alacağı kararların Esad yönetimi ile Kürtler arasındaki ilişkileri de belirlemesi bekleniyor.

 

Rusya ile İlişkiler

Rusya, Türkiye’ye yeni parti S-400 sevkiyatını içeren anlaşmanın yakın bir zamanda imzalanacağını açıkladı. Ancak Ankara kaynakları “yeni bir gelişme yok” diyor. Biden – Erdoğan görüşmesi sonrasında ABD ile kurulan yumuşak başlı ilişki düşünüldüğünde, olası yeni parti S-400 alımının bu sürece katkı vermeyeceği öngörülebilir. Diğer taraftan Rusya için bu, hem Türkiye hem de NATO üzerinde baskı kurma aracı haline de gelmiş durumda. Erdoğan yönetiminin bu durumla nasıl baş edeceğinin izlenmesi gerekiyor.

 

BAE ile İlişkiler

Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin ani bir yakınlaşma içinde olduğu iddia edildi.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çarşamba günü Birleşik Arap Emirlikleri için önemli bir isim olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun Bin Zayed Al Nahyan’ı Ankara’da, Beştepe’de kabul etti. Bunun yanında açıklamalarıyla son aylarda Türkiye gündemini sarsan Sedat Peker’in de BAE’de ikamet ettiğinin bilinmesi görüşmenin önemini artırdı.  Yeni kurulan ilişkilerin ekonomik çıkarlar ile Afganistan meselesi gibi bölgesel çıkarlar temelli olması kuvvetle muhtemel. BAE’nin mevcut durumda, muhtemel bir pazarlık kozu olarak gördüğü ve belirli ölçüde susturduğu Sedat Peker’i ise iade etmesi öngörülmüyor.