Bu değerlendirme 9-22 Kasım 2022 Tarihli Haber Akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.

 

İÇ POLİTİKA

 

İstiklal caddesinde bombalı patlama

 

İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım öğleden sonra patlatılan bomba, resmî açıklamalara göre 6 kişinin ölümüne, bazıları ağır 81 kişinin yaralanmasına neden oldu. Nihayetinde TSK tarafından Suriye ve Irak bölgesine düzenlenen hava harekatı ve bombalamanın gerekçesine dönüştürülecek olan İstiklal Caddesi patlamasının birçok yönden şüphe ve komplo izlenimi verdiğini söyleyebiliriz.

Önce, patlama öncesi genel siyasi ve toplumsal gündemi hatırlamaya çalışalım. Patlamadan önce Kılıçdaroğlu, cari açığın uyuşturucu parası ile finanse edildiğini iddia etmiş, “baronlardan ülkeyi terk etmelerini” istemiş ve seçim vaadi olarak da ülkeyi kara paradan, mafyadan ve uyuşturucudan temizleme sözü vermişti. HDP’ye mesafeli duran Millet İttifakı, muhafazakar Kürtlerin oylarına talip olmaya çalışıyordu. Akşener, Bucak’larla görüşmüş, Fakıbaba’dan sonra Orhan Miroğlu’nun yeğeni Bawer Miroğlu da İyi Parti’ye katılmıştı. Erdoğan ise, Akşener’e çağrı yapmış, AKP HDP ile görüşmüş, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının desteklenmemesi konuşulmuş ve Demirtaş ile görüşme yapılmıştı. Daha da ilginci saldırı, Demirtaş’ın Edirne’den Diyarbakır’a sağlık durumları bozuk anne ve babasını görmek üzere özel uçakla ve ailesiyle, avukatlarından da saklanarak gizlice götürülüp, getirilmesinin hemen ardından gerçekleşmişti. Acaba yeni bir çözüm süreci mi gündemde diyenler bile oldu.

Öte yandan devletin uzun zamandır Irak bölgesine operasyonlar düzenlediği ve zaman zaman suikastler ve uzaktan roket ve top atışlarıyla SDG kontrolündeki bölgelere saldırılar düzenlediği ve “bir gece ansızın” kara harekatı düzenlemek için uygun fırsatı kolladığı da biliniyor. Patlama sonrasında İçişleri Bakanı Süleymen Soylu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın öne çıkması tesadüf değil. Hatta İçişleri Bakanı’nın patlamadan hemen sonra sazı eline alarak süreci bizzat yönettiği görüldü. Sanki çok hızlı bir şekilde senaryo yazılmış ve filmin çekimine başlanmıştı… Bakan, patlamanın hemen ardından olayın gerçekleştiği bankta oturup bir paket bıraktıktan sonra kaçarcasına uzaklaşan bir kadının gözaltına alındığını duyurdu. Bakan ve Emniyet yetkilileri terör saldırısını yapan Suriye vatandaşı Ahlam Albashr’in (Ehlam el Şerif), PKK’den istihbarat eğitimi aldığını, Heseke’den yola çıktığını, talimatı Kobani’deki PKK/YPG militanlarından aldığını, (denetiminin 2018’den beri Türk ordusu ve SMO kontrolünde iken büyük ölçüde TSK’den HTŞ’ye devredildiği belirtilen) Afrin’den Türkiye’ye girdiğini, saldırıyı planlayanların bombacıyı Yunanistan’a kaçırıp güzergahta öldüreceklerini, asıl sorumlunun ise ABD olduğunu söyledi ve ABD’nin taziyesini reddetti. Zira Türkiye’nin sınırlarında ‘terör koridorları’ oluşturulduğu için bu tür tehditler gelmekteydi. Daha önce 200’ün üzerinde de saldırı önlenmişti.

Olayın Avukat Jiyan Tosun’a yıkılmasının denenmesi de senaryonun bir parçası olarak yorumlandı. Jiyan Tosun, Zafer Partili Adem Taşkaya tarafından hedef gösterilmişti. Ancak zanlı ile ilgili görüntülerin hızla yaygınlaşması sonucu Jiyan Tosun’un olayla ilgisinin olmağı anlaşıldı. Olayı iki Suriyeli müvekkili ile birlikte Küçükçekmece’de bulunan bir çay bahçesinde oturduğu sırada öğrendiğini söyleyen Jiyan Tosun, savcılığa giderek ifade vermek istemiş, ancak ifadesi ancak saldırganın yakalanmasından sonra alınmıştı. Tosun’un avukatı Jiyan Kaya, Tosun’un bilgilerinin polis tarafından sosyal medya hesaplarından dağıtıldığını iddia etmişti. Avukat Jiyan Tosun’a İstanbul Baro Başkanı Filiz Saraç’ın destek olmadığını ve İHD’nin destek olduğunu da not düşmemiz gerekiyor.

Bu sürecin başlarında hükümetin Soylu ve daha sonra da Akar dışındaki üyelerinin epey çekingen kaldığı gözlendi. İktidarın MHP kanadı saldırının hemen ardından HDP’nin kapatılmasına ve Suriye’de güvenlik koridoruna vurgu yaptı. Tüm bunlar başlangıçta 2015’tekine benzer bir seçim çalışması hazırlığının başladığını düşündürse de ilerleyen günlerde bunu da kapsayan daha öncelikli hedefin yazımızın Dış Politika bölümünde ele aldığımız şekilde Rojava operasyonu olduğu görüldü.

Saldırının ardından kanlı görüntülerin paylaşılması gerekçesiyle devlet yetkilileri önce Twitter’ı engellemeye çalıştı, sonra interneti yavaşlattı. Alternatif mecralara erişimin engellemesinin bu kadar hızlı ve kapsamlı bir şekilde devreye girmesi dikkat çekiciydi. Zira bombalama ertesi Jiyan Tosun ile ilgili haberler de dahil “komployu deşifre eder niteliğe sahip” bilgiler basına – üstelik Sabah gibi “yandaş” basın aracılığıyla sızdı. Öyle ki akıllara devlet içinde bu olay karşısında farklı tutumların olabileceği geldi. Ümit Özdağ “Benim edindiğim bilgi, Soylu’nun paylaştığı bilgiden oldukça farklı” diyerek hem kafaları karıştırdı hem de bakanın iddialarının adeta altını boşalttı.

Söz konusu “sızdırmaların” en ilginci ise MHP Şırnak Güçlükonak İlçe Başkanı Mehmet Emin İlhan’ın Taksim saldırısı faili Ahlam Albashır’le görüşme trafiğinin ortaya çıkması idi. Bu bilginin emniyet veya adliyeden başka bir yerden sızması pek mümkün değil. İlhan, başta ‘İfadeye çağırıldım’ derken, daha sonra ‘İfadeye çağırılmadım’ dedi. İlhan son yaptığı açıklamada ise ‘Benim adıma hat çıkarmışlar’ iddiasında bulundu. Şırnak Valiliği’nin, MHP ilçe başkanı için “Telefon hattı onun değildi” şeklinde basın açıklaması yayınlaması ise eşi benzeri görülmemiş bir “koruma, kollama” örneği olarak tarihe geçti.

Öte yandan yukarıda belirttiğimiz senaryo ve iddialar karşısında en kritik açıklama ise iddiaların yöneltildiği taraftan geldi. PKK, hayli çabuk tepki göstererek, olayla ilgisinin olmadığını açıkladı. Diğer yandan Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi, patlama ile ilgilerinin olmadığını söyledi. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Departmanı da saldırının zanlısı Ahlam Albashr’in bölgelerinde kayıtlı olmadığını söyleyerek “Gerçeklerin ortaya çıkarılarak Türkiye ve uluslararası kamuoyuna sunulması için tarafsız bir araştırma komisyonunun kurulması” çağrısı yaptı. Abdi, başka bir açıklamasında da Türkiye’nin Rojava’ya saldırı için bir yıldır hazırlık yaptığını ve ‘Taksim saldırısını da gerekçe yaptığını’ belirterek, ‘alınan bilgilere göre saldırıların bir süre daha devam edeceğini’ belirtti.

İlerleyen günlerde zanlının ifadelerinden de Özgür Suriye Ordusu bağlantısına işaret ettiği görüldü. Yine soruşturma kapsamında tutuklanan Ahmad Haj Hasan’ın savunmasında PKK üyesi olmadığını, ağabeyinin ÖSO’da savaşırken hayatını kaybettiğini belirttiği iddia edildi. SDG komutanı Mazlum Abdi de Ahlam Albashr’in üç kardeşinin IŞİD için savaşırken öldüğünü, bir kardeşin ise Afrin’de ÖSO komutanı olduğunu ileri sürdü.

Sonuç olarak olgular alt alta ya da yan yana sıralandığında (nerden bakılsa tutarsız) sağduyulu nesnel bir analizin yapılması oldukça zor olan bir vakayla karşı karşıya olduğumuz görülüyor. Saldırı ile ilgili kafaları karıştıran birçok nokta ve soru söz konusu:

  • “PKK tarafından özel eğitimli” olan kadın zanlı Ahlam Albashr nedense başını örtmüş ama kamuflaj pantolon da giymiş.
  • PKK, bombayı bıraktıktan sonra koşup kaçan, akşamına da evinde göğsünde New York yazılı eflatun tişörtüyle yakalanan Arap kökenli bir kadın eliyle niye bomba patlatsın?”
  • Zanlı, 45 dakika boyunca İstanbul’un en işlek ve en turistik caddelerinden İstiklâl’de bir bankta oturmuş beklemiş. Neyi? Neden?
  • Zanlı intihar eylemcisi değil. Patlayıcıyı bir çöp kutusuna bırakıp, hızla oradan uzaklaşıyor. Kalabalığa usulca karışmak yerine neden bu şekilde dikkat çekici bir şekilde kaçıyor?
  • Oradan Esenyurt’ta (Soylu’ya göre 4 ay önce, komşulara göre ise 1 yıldır kaldığı eve gidip, üzerinde New York yazılı mor tişörtünü giyip uyumuş. Belli ki ya kaçmayı düşünmemiş ya da kaçış planı yokmuş. İçişleri Bakanı Soylu’ya bakılırsa Yunanistan’a geçirilecekmiş. Hatta geçmeden yolda öldürülecekmiş.
  • MHP’li ilçe başkanı Mehmet Emin İlhan, ifadeye çağrıldı mı çağrılmadı mı? Telefon hattı onun adına kimin tarafından çıkarılmıştı? Hat kopya ise acaba asıl hedef HDP eski milletvekili Mehmet Emin İlhan mıydı?
  • Zanlı nereli? Tam kimliği nedir? Afrin’den ne zaman sızmış? 4 ay önce mi geldi? Yoksa komşusunun dediği gibi en az 1 yıldır Esenler’deki evde mi yaşıyordu? Bağlantıları nedir?
  • 50 kişinin gözaltına alınması soruşturmanın derinliğini mi gösteriyor yoksa manipülasyonun büyüklüğünü mü?
  • Saldırıyı planladığı belirtilen Ammar Jarkas da Halepli ve Arap kökenli. Senaryonun medya ayağı olan Abdülkadir Selvi, Ammar Jarkas’ın bir yıl önce Türkiye’ye geldiğini söylüyor. Oysa ortaya çıkan bilgiler Jarkas’ın 8-9 yıldır Türkiye’de olduğunu ve 2020’de de İstanbul’da bir araba kiralama şirketi kurduğunu gösteriyor. Ne rastlantı ki, Ammar’ın facebook hesabında tankla ve Sultan Murat Tugayı flamasıyla çekilmiş fotoğrafları olduğu iddia edildi.
  • “Reuters’a konuşan Türk yetkili” IŞİD bağlantısı olasılığının gözardı edilmediğiniaçıklayarak ne yapmak istedi?
  • Ümit Özdağ’ın elindeki “Soylu’nun paylaştığı bilgiden oldukça farklı” dediği bilgi neydi?
  • Bunların ötesinde asıl sorulması gereken soru tabii ki “Neden önlenmedi?”. Ama pek sorulmadı.

 

Muhalefetin tavrı

 

Taksim’de meydana gelen patlamanın ardından siyasi parti liderleri ‘baş sağlığı’ mesajları yayınladılar. Genel olarak muhalefet partilerinin ilk günlerde iktidarın yaratmak istediği algıya destek vermediği, hatta yer yer karşı çıktığı da söylenebilir. Örneğin Altılı Masa’nın “Teröre geçit vermeyeceğiz” başlığıyla yayımladığı açıklamada “dizayn” vurgusu yapması dikkat çekti: DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, patlamanın ardından getirilen yayın yasağı ve sosyal medya platformlarına yönelik ‘bant daraltma’ kararını eleştirdi. Demirtaş da “Sivilleri açıkça hedef alan terör eylemini lanetliyorum” açıklamasında bulundu.

Ancak TSK’nın “Pençe-Kılıç Hava Harekatı” olarak adlandırdığı Kobani – Suriye – Kandil – Irak – Erbil bombardımanı ve hava operasyonu ile birlikte muhalefetin bu tavrının net bir şekilde kırıldığı gözlendi. Milli Savunma Bakanlığı’nın harekatın başlatıldığını açıklamasının hemen ardından siyasi partilerden operasyona dair destekleyici açıklamalar geldi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türk ordusuna başarılar diledi; Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da benzeri bir açıklama yaptı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TSK mensuplarına tebriklerini sundu. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “TSK’nın teröre ve terör örgütlerine yönelik mücadelesini destekliyoruz.” Derken açıklamasına “Askerimizin sırtından kendine oy devşirmek isteyenler varsa bunun adı siyaset değildir” ifadesini eklemesi dikkat çekti. Kılıçdaroğlu operasyonla ilgili doğrudan bir açıklama yapmazken ilerleyen günlerde şehit olan askerler için başsağlığı mesajı yayımladı.

Yandaş medya ise 6’lı masa üyelerini operasyona destek vermemekle suçladı. AKP de “Kılıçdaroğlu ve CHP Pençe Kılıç’a neden sessiz kaldı? HDP’den mi çekiniyorlar?” şeklinde tepki gösterdi. Bu ve diğer eleştirilere Engin Altay “Terörle mücadelede CHP, kahraman askerimizin yanındadır.” şeklinde cevap verdi.

Beklendiği üzere, HDP, “Emek ve Özgürlük İttifakı” ve Yeşiller karşı operasyona karşı çıkan açıklamalarda bulundular. Ancak toplumsal muhalefet adına halktan ciddi bir sesin yükselmediği görüldü. Özellikle 2014 yılındaki Kobani olayları sırasında güçlü bir ses veren toplumsal kesimlerin bu sessizliklerinin ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor.

 

Seçim / Siyaset Gündemi

 

Bu dönemde siyaset gündemi yukarıda belirttiğimiz şekilde Taksim bombalaması ve Suriye/Irak operasyonları nedeniyle önemli ölçüde geri planda kaldı. Yine de öne çıkan bazı gündemleri vurgulayabiliriz.

Vurgu alan en önemli gelişmelerden biri İyi Partili Ağıralioğlu’nun “Kılıçdaroğlu aday olursa kazanamaz endişemiz var, evet” şeklindeki açıklaması oldu. Bu şekilde kulislerde konuşulduğu iddia edilen konulardan biri de biraz daha belirginlik kazanmış oldu.

Diğer bir önemli gündem de Erdoğan’ın CHP’nin taksim bombası konusunda yeterince destek vermemesi üzerinden İYİ Parti’yi masayı terk etmeye çağırması oldu. Akşener, Eroğan’a çözüm sürecine referans vererek cevap verdi: “… milletimizin geleceğinin heba edildiği, ortaya sürüldüğü bir kumar masasında hiç olmadık, bundan sonra da olmayız.”

Yüksek siyasette başka “bir kaşıkta fırtına” da AKP’nin anayasa değişikliğine destek arayışı için HDP’yi ziyaret etmesiyle koptu. AKP’nin teklifine hayır diyen HDP üzerinden Akşener AKP’yi eleştirdi. Akşener, AKP’nin HDP ziyareti için, “Açılımcılar kumpanyası yeniden seyircisiyle buluşuyor” dedi. Akşener “Eğer ki şimdiye kadar Erdoğan’a iktidarı müjdeleyen şey açılım süreci olsaydı PKK ile müttefik olurdu” ifadesini kullandı. 6’lı masa ise AKP – HDP görüşmesiyle ilgili daha “ılımlı” bir tavır sergiledi. Akşener’e, HDP fotoğrafla yanıt verdi, AKP heyetinin HDP’den çıkıp İYİ Parti’ye gittiğini hatırlattı. Kürt seçmenin iyice uzaklaştığı gözlenen AKP’nin Kürtleri kazanma noktasında tıkandığı ve öte yandan da muhalefetin temel sorun olarak Kürt sorununu masaya yatırmaktan ısrarla uzak durduğu ama bir yandan da Kürt oylarına şiddetle ihtiyaç duyulduğu bir ortamda Kürt’lerin iki ittifak dışında bir konumu güçlendirmeleri gerektiği görülüyor.

 

Aleviler yeni yasaya tepki verdi

 

Kültür Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmasına dair kararname Resmî Gazete’de yayımlandı. Kararnameye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığının görev ve yetkileri arasına “Alevi-Bektaşi kültürünün araştırılması ve cemevleriyle ilgili iş ve işlemleri yürütmek” eklendi. 13 Kasım’da Alevi örgütleri tarafından birçok şehirde basın açıklaması yapılarak, AKP iktidarının Aleviler ile ilgili politikalarına tepki gösterildi, eşit yurttaşlık talebinde bulunuldu. Alanlardaki gösterilerde “Cemevlerine kayyım atanmasını kabul etmeyeceğiz” ve “Devlet’in alevisi olmayacağız” şeklindeki sloganlar dikkat çekti. İktidara yakınlığıyla bilinen birkaç odak dışında Alevilerin yeni düzenlemeye karşı çıktıları, bunu olabildiğince dile getirdikleri görülüyor.

 

Hak ihlalleri, yargı kararları

 

Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de ciddi hak ihlalleri gerçekleşmeye devam etti. Tarihe not düşme adına önemli gördüğümüz bir kısmını şu şekilde belirtebiliriz:

TTB Başkanı Fincancı’nın tutukluluğuna itiraz reddedildi, Selahattin Demirtaş hakkında, kimyasal silah kullanımının insanlık suçu olduğunu ifade ettiği sosyal medya paylaşımı nedeniyle dava açıldı. Demans hastalığı nedeniyle geçen günlerde tahliye olan Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk hakkında, 2014’te yaşandığı ileri sürülen bir olaydan dolayı 8 yıl sonra 15 yıl hapis istemiyle yeni bir iddianame hazırlandı. Konya’da Dedeoğulları ailesinden yedi kişinin katledilmesi öncesinde yaşanan ırkçı saldırıya dair görülen davada mahkeme heyeti gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme, “Burada Kürtleri barındırmayacağız” diyerek gerçekleşen saldırıya “Komşu kavgası” dedi. Tetikçi Mehmet Altun’a yedi kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Tutuklu gazeteci Aziz Oruç’un eşi Hülya Oruç çocuklarının yanında darp edildi. Oruç, Tartışma esnasında bir kadın tarafından ‘Sen Hizbullah’ı tanımıyorsun’ sözleri ile tehdit edildi.

İmamoğlu davasında savcı siyaset yasağı talep etti, dava 14 Aralık’a ertelendi. İmamoğlu duruşma sonrası “beraat beklerdim, yargıya güvenmek istiyorum” açıklamasında bulundu. İmamoğlu davasının eski hakimi Zengin’in Erdoğan’la fotoğrafı gündem olmuş, daha sonra da hakim değiştirilmişti.

Yüksek Yargı’da iki önemli karar dikkat çekti:

AYM, VEDAŞ adlı şirketin sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle işten çıkardığı 17 kişinin yaptıkları başvuruların reddedilmesini ‘ifade özgürlüğünün ihlali’ olarak değerlendirerek, işçilere tazminat verilmesine karar verdi. Boğaziçi Üniversitesi yönetiminin hukuk fakültesi için açtığı adrese teslim dört kadro, ilanlarda yer alan şartların ‘objektif’, ‘denetlenebilir’, ‘bilimsel’ ve ‘hukuka uygun’ olmamasından dolayı mahkeme tarafından iptal edildi.

 

EKONOMİ

 

Ekonomik görünüm kötüleşmeye devam ediyor. Sanayi üretimindeki artış beklentilerin çok altında kalırken büyüme beklentileri de revize edilmeye başlandı. İstihdam ve işsizlik verileri de pek ümitvar görünmüyor. İstihdam azalırken işsizlik de artmaya devam etti. TÜİK verilerine göre işsizlik Eylül 2022 sonu itibariyle yüzde 10,1’e çıktı. DİSK Araştırma Merkezi’nin hazırladığı rapor ise daha karanlık bir tablo ortaya koyuyor. Rapora göre “Türkiye’de çalışma çağındaki 64,7 milyon kişinin 21,8 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda bulunuyor”. TOBB’un yayınladığı istatistikler de tabloyu destekler nitelikte. Yayınlanan verilere göre “2022’nin ilk 10 ayında 2021’in aynı dönemine göre kapanan şirket sayısı yüzde 55,9, kapanan kooperatif sayısı yüzde 19,5 ve kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 6,7 arttı”. Cari açıktaki artış hız kesmezken, net hata noksan kaleminden gelen ekstra girdilerle bile kapatılamaycak bir düzeye çıkmış durumda. Önceki dönem değerlendirmelerimizde de bahsettiğimiz gibi 2023 bütçesinde rekor açıklar ve faizi düşürür görünürken rekor faiz ödemeleri beklemek çok olası. Bunun yanında, Rusya-Ukrayna savaşı ve enflasyon etkisindeki küresel ekonomik verilerdeki aşağı yönlü beklentilerin Türkiye’deki tabloyu daha da kötüleştirme olasılığı çok yüksek görünüyor.

 

DIŞ POLİTİKA

 

Kobani – Suriye – Kandil – Irak – Erbil bombardımanı

 

Taksim’deki patlamanın iç politikada olduğu kadar dış politikada da etkileri oldu. G20 zirvesi arifesinde pek çok devletten kınama ve destek mesajları eşliğinde Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgelerine yapılan hava harekatı için rıza üretilmiş gibi görünüyor.

Taksim saldırısının PKK-YPG tarafından üstlenilmemesine rağmen, saldırının uluslararası kamuoyunda Rojava’ya yapılan hava harekatı için gerekçe olarak kullanılması dikkat çekici. Ancak, Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile yakınlaşması ABD nezdindeki değerini artırırken, İran’daki halk ayaklanması ve bu ayaklanmanın etnik boyutu, Rusya’nın Suriye’deki varlığının gittikçe zayıflıyor olması ve Ukrayna Savaşı dolayısıyla Türkiye’ye olan ihtiyacı düşünüldüğünde bu ülkeler açısından Türkiye’nin Rojava’ya saldırısını engellemek zorlaşıyor. Avrupa için de bu durum geçerli. Tahıl koridoru, Nato’ya üyelikler nedeniyle Avrupa da Türkiye’yle uyumlu olmak durumunda. ABD, Suriye, Rusya, AB Türkiye’ye destek verdiler. Almanya’nın eleştirileri ise yüzeysel görünüyor.

Diğer yandan hava ve olası kara harekatını ayrı tartışmak gerekiyor. Hava operasyonunun Rus ve ABD hava sahasından izin alınarak yapıldığı söyleniyor. Rojava’nın uluslararası bir statüsü olmadığı için daha önce Türkiye’nin obüs ve dronlarla uzun süredir gerçekleştirmekte olduğu neredeyse düzenli saldırılara izin verildiği söylenebilir. Ancak bu kez uçakların da kullanılması yeni bir aşamayı işaret ediyor. Hava harekatının ardından kara harekatı da bekleniyor. Taksim bombalamasının YPG tarafından gerçekleştirildiği iddiasının pek bir inandırıcılığının olmadığı görünmekle birlikte mevcut reel politik durum düşünüldüğünde kara operasyonuna da yeşil ışık verilebilir. Kapsamlı bir kara harekatına ABD tarafından izin verilmesinin, ABD’nin Ortadoğu politikasında ciddi bir değişime işaret edeceği açık.

Ancak uluslararası alanda kara harekatı icin onay alındığını söylemek için erken. ABD için Kürtlerin hâlâ önemli bir ortak olduğu görülüyor. Nato’ya yeni üyelikler konusu da sıcaklığını korumakla birlikte Macaristan onay verdiğinde Türkiye tek başına kalacak ve bu durumda alternatif diplomatik manevralar tartışılmaya başlandı bile. Rusya’nın da kara harekatına karşı çekinceleri olduğu dillendiriliyor.

Öte yandan İran’ın Kürt bölgelerine yaptığı saldırıların da uluslararası arenada tepki görmediği söylenebilir. Burada da rıza üretilmiş gibi görünüyor.

Özetle, bu operasyonun iç politikayla ilgili, iktidarda kalma motivasyonu olduğu açık olmakla birlikte, daha temeldeki Kürt politikasının bir sonucu olduğu söylenebilir. Operasyonun seçime ve dolayısıyla iç politikaya bir yansıması konuşulacaksa, AKP’nin muhafazakar Kürtleri kaybettiği vurgulanabilir. İktidarın Kürt seçmeni kazanamayacağını anladığı noktada, kendisine gelmeyecek oyların, Millet ittifakına gitmesini engellemeye çalışması asıl hedef olabilir. Zira, Millet İttifakı da Taksim saldırısında ne olduğunu biliyor ama hiçbir şey yapamıyor, etkisizleşerek köşeye sıkışmış durumda. Bu anlamda seçim hedefi bağlamında iktidarın şimdilik istediğini aldığı söylenebilir.

 

İran

 

İran’da gerilim ve şiddetin düzeyi artarken korku duvarı da aşılmış görünüyor. Rejim, eylemlerin söneceğine dair beklenti eylemlerin yayılmasıyla boşa çıkınca, çözümü şiddetin dozunu arttırmakta buldu.  Ancak eylemler daha önce hayal dahi edilemeyen adımlarla ilerliyor. İran’daki eylemlere ilişkin detaylı analizi Alişan Akpınar’ın değerlendirmesinde bulabilirsiniz.

 

Ukrayna Savaşı

 

Gündem değerlendirmesine konu olan dönem içinde yaşanan en önemli gelişme, Rusya’nın Putin’in daha önce Rusya’ya bağladığını ilan ettiği bölgelerden biri olan Herson’dan çekilmesi oldu. Tüm kamu binalarına Ukrayna bayrakları asılırken Rusya bölgenin statüsünün değişmediğini vurguladı. Diğer yandan G20 zirvesi sürerken Rusya Ukrayna’ya füze saldırıları düzenledi. Saldırılar esnasında bir füzenin NATO üyesi olan Polonya topraklarına düşmesi gerilimi daha da arttırabilecekken, Biden, Erdoğan ve Putin’den gelen açıklamalar ile durum gündemden düşürüldü.

 

ABD Seçimleri

 

8 Kasım’da yapılan ara seçim sonuçları gündem değerlendirmesine konu olan dönem içinde netleşti. Seçimlerin Cumhuriyetçilerin zaferiyle sonuçlanacağı beklentisi gerçekleşmedi. Elde edilecek zaferin dalgasıyla adaylığını açıklamayı düşünen Trump’un desteklediği adaylar kaybederken, Cumhuriyetçi Parti içinde Florida Valiliğini büyük fark ile kazanan Ron DeSantis’in yıldızı parlamaya başladı. Cumhuriyetçi Parti içindeki adaylık yarışında Trump’ın en büyük rakibi olması beklenebilir.

 

COP27 / İklim Gündemi

 

Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde gerçekleştirilen BM İklim Değişikliği Konferansı 18 Kasım’da sonuçlandı. Geçen yıl Glaskow’da gerçekleştirilen COP26 ile karşılaştırıldığında alınan kararlar ve taahhütler açısından geriye gidildiği söylenebilir. Paris Anlaşması’nda konulan CO2 emisyon limitlerine birkaç yıl içinde ulaşılabilecek bir durumda; diğer yandan, karbon emisyonunu azaltmada kömür yerine önerilen doğalgaz pek umut verici bir yaklaşım değil. COP27’deki önemli gelişmelerden birinin Biden’in Trump dönemi politikaları için özür dilemesi ve önceki taahhütlere geri dönüleceğini belirtmesi oldu. Ancak Rusya-Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan enerji krizine petrol üretimini arttırarak çözümler önermesi verilen sözleri şüpheli kılıyor. Diğer yandan, iklim kriziyle mücadelede krizin asıl sorumluları olan gelişmiş ülkelerden, krizden en çok etkilenen azgelişmiş ülkelere aktarılacak kaynaklar hala toparlanabilmiş değil. Geçmişte de denenmiş ve başarısızlığa uğramış olan karbon emisyonu ticareti önerisi ise henüz soru işaretlerini giderebilmiş değil.

Türkiye taahhütlerini yenilerken 2030 yılı için yüzde 21 olarak açıklanan emisyon azaltım hedefini yüzde 41’e yükseltti. 2038 emisyon tepe noktası olarak belirlenerek 2053’te sıfır emisyon hedefi Çevre Bakanı Murat Kurum tarafından beyan edildi.

Gelinen aşamada karbon emisyonlarındaki artış ivmesi azalarak devam ediyor. Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği sonucunda maruz kaldıkları kayıp ve zararların karşılanması için önerilen fonun detayları ise gelecek yıla bırakıldı.