[Bu yazı, son üç yılda artizan web sitesinde çevrilip yayımlanan Noam Chomsky söyleşilerinde[i] tartışılan temel meseleleri ve Chomsky’nin bu meselelere ilişkin perspektifini bir derleme tarzında ortaya koymayı hedefliyor.

Çağımızın en üretken kamusal entelektüeli diyebileceğimiz N. Chomsky son yıllarda insanlığın karşı karşıya bulunduğu yaşamsal önemdeki sorunları, onları doğuran arkaplan gelişmeler eşliğinde ortaya koydu. Bunu yaparken, sorunları yumuşatmak yerine alabildiğine gerçekçi davrandı. İnsan türünün örgütlü yaşamını tehdit eden bu sorunlarla yüzleşmek kolay değil. Buna karşın, nasıl bu noktaya gelindiği olgulara dayalı neden-sonuç ilişkileriyle analiz edildiğinde ve bizi bekleyen felaketlerden kaçınmak için halen yapabileceklerimiz ortaya konulduğunda, ortaya karamsar/umutsuz bir tablo değil, bilakis rasyonel, gerçekçi ve insan iradesinin önemini ve değiştirici gücünü vurgulayan bir mücadele perspektifi çıkıyor.]

Noam Chomsky son yıllarda verdiği mülakatlarda istikrarlı şekilde insanlığa yönelik iki büyük tehdidi öne çıkardı: Nükleer savaş tehdidi ve örgütlü insan uygarlığını yok edecek olan iklim krizi. Diğer yandan, bu yaşamsal tehditleri ortaya çıkaran ve şiddetlendiren faktörleri analiz etti.  Söz konusu faktörlerin, Ukrayna Savaşı’nda ve Çin’in “çevrelenmesi”nde kendini gösteren ABD’nin zor yoluyla hegemonyasını koruma çabası; temsili demokrasinin giderek kırılganlaşması, eski ABD Başkanı D. Trump/eski Brezilya Devlet Başkanı J. M. Bolsonaro gibi liderlerde vücut bulan demokrasiyi yok etmeye yönelik faşizan akımlar ve son olarak mevcut kapitalizmin intiharvari işleyişi olduğunu söyleyebiliriz.

Ukrayna Savaşı, Çin’in “çevrelenmesi” ve tehlikeli askeri tırmanış 

Chomsky, Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasını tartışmasız bir “saldırı suçu” olarak niteler. Putin diplomatik alanda girişimlerini yoğunlaştıracağı yerde otokratik liderlerden bekleneceği tarzda “tabancasına sarılmıştır”. Buna karşın Chomsky, NATO’yu Rusya sınırlarına doğru genişletme ve Ukrayna’ya NATO silahları konuşlandırma gayretleri karşısında Rusya’nın güvenlik kaygıları dikkate alınsaydı savaşın önlenmiş olacağı görüşündedir. Dolayısıyla söz konusu olan uzun süredir “pişirilmekte” olan bir krizdir.

Savaş başladıktan sonra da barışçıl çözüm olanaklıdır ve bunun için diplomatik girişimler hayati önemdedir, zira durdurulmadığı takdirde Ukrayna Savaşı’nın hem Ukrayna’ya yönelik hem de Avrupa’ya ve daha ötesine uzanabilecek son derece yıkıcı sonuçları olacaktır. N. Chomsky, hâlâ imkân dahilinde olan barışçıl çözümün şu unsurları içerebileceğini öne sürer: Ukrayna’nın Avusturya tarzında tarafsız bir statüye kavuşturulması[ii], Minsk II anlaşması[iii] doğrultusunda ihtilaflı Donbas bölgesinin belirli bir özerklik kazanmasını sağlayacak federal bir düzenlemenin hayata geçirilmesi ve işgale son vermeye ikna edilebilmesi için Putin’e bir imdat çıkısı bırakılması.

Barışçıl çözüm imkânlarının pekâlâ mevcut olmasına karşın Chomsky ABD’nin desteklemediği bir barış inisiyatifinin başarısı konusunda umutsuzdur. Aslında ABD, savaşın uzamasının yol açacağı tehlikelerden rahatsız olmak şöyle dursun durumdan son derece memnundur. Öncelikle Avrupa’nın ABD’den “bağımsız bir güç ekseni” yaratma çabası bir kez daha boşa çıkarılmış, Avrupa, ABD’nin NATO temelli Atlantikçi politikasına boyun eğmiştir. Chomsky, dünya barışı açısından son derece tehlikeli olan bu avantajlı pozisyonu Putin’in Ukrayna’yı işgal ederek ABD’ye altın tepside hediye ettiğini düşünür.

ABD’nin Ukrayna Savaşı’na dönük politikası, Ukrayna’nın Rus işgaline karşı savunulmasının ötesine uzanır; ekonomik yaptırımlarla ve askeri pozisyonunu zayıflatma yoluyla Rusya’ya diz çöktürülmesini, hatta mümkünse Putin rejimine son verilmesini de kapsar. Bu noktada ABD’li politika yapıcılar gerçekte ateşle oynamaktadır. ABD ve NATO ülkelerinin Ukrayna’ya çılgınca silah sevkiyatıyla Rusya’yı Afganistan benzeri bir bataklığa sürükleme, askeri ve ekonomik olarak Putin rejimini utanç verici bir başarısızlığa uğratma girişimi Putin tarafından sessizce izlenecek midir? Putin’in çok köşeye sıkıştırılırsa nükleer silah cephaneliğini kullanacağını söylemesine karşın ABD’nin bu politikada ısrar etmesi nükleer savaşa yol açabilecek cinsten bir kumardır.

Gelişmeler Chomsky’nin endişelerini doğrular nitelikte oldu. Geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin Ukrayna’ya zırh delici özelliği olan inceltilmiş uranyumlu mermiler hibe edeceğini açıklaması üzerine, Putin Belarus’a taktik nükleer silahlar konuşlandıracağını duyurdu. Elbette bu gelişme bizi nükleer silahların kullanılacağı bir savaşa bir adım daha yaklaştırıyor.

Noam Chomsky, ABD’nin Ukrayna Savaşı’na dönük bu savaşçı politikasının, Çin’i bir dizi müttefik devletle “çevreleme” stratejisiyle bir bütünlük oluşturduğu kanısındadır. Bilindiği gibi, ABD Çin’i çevrelemek üzere, “Kuzey Pasifik’te Japonya ve Güney Kore’den güneyde Avustralya, Filipinler, Tayland ve Singapur’a ve Çin’in doğu kanadında Hindistan’a uzanan kesintisiz bir ABD yanlısı silahlı nöbetçi devletler zinciri” oluşturma uğraşında. Öyleyse ABD’nin son yıllarda izlediği bu bütünlüklü politika nasıl ele alınabilir?

Chomsky bu noktada çok ilginç bir jeopolitik analiz geliştirir. Kıta Avrupa’sının açığında bir ada olan Britanya’nın Dünya’nın hegemonik gücü olduğu dönemde en büyük kaygısı, o zamanlar dünyanın merkezi konumundaki Kıta Avrupası’nın birleşmesiydi. Britanya bunu önlemek için çok çaba harcamıştı. Chomsky jeopolitik resmi büyütür, günümüze uyarlar: ABD, günümüzde dünyanın merkezi gücü konumundaki Avrasya’nın açığında bir ada gibidir. Avrasya’nın birleşmesi, başlıca güçlerin ekonomik ve siyasi yollarla entegrasyona gitmesi ABD’nin küresel hegemonyasının önündeki en büyük tehdittir. ABD’de seçkin çevrelerdeki tartışmaların özü de budur aslında: Çin’in yükselişinin ABD’ye dönük büyük bir tehdit oluşturduğu veya Rusya’nın Ukrayna’da durdurulmadığı takdirde kıyılarımıza saldıracak olması” yolundaki mitler kaynağını buradan alır.

Bu açıdan bakıldığında, Avrasya’nın iki ucundaki ihtilaflara, batı sınırında Ukrayna-Rusya ihtilafı ile doğu sınırında Doğu Çin Denizi etrafında şekillenen Çin-Japonya ihtilafına müzakereye dayalı çözümler geliştirilmesi, ABD’yi küresel düzeyde tali bir role itecektir. Böyle bir sonuç ABD için kabul edilemezdir. Bu nedenle, ABD son derece tehlikeli çatışmaları alevlendirme pahasına “Avrasya’dan kaynaklanan tehditlere karşı kendini savunmaktadır”. NATO’nun Rusya sınırına kadar genişletilmesi, diğer yandan Çin’in bir “gözcü devletler” halkasıyla çevrelenmesinin özünde bu politika yatar.

Askeri ittifaklardan arındırılmış ortak bir Avrupa evi

Noam Chomsky’nin ABD/NATO’nun saldırgan politikasına ve Avrupa’nın Atlantikçi projeye boyun eğmesine karşı öne çıkardığı vizyon, tarihsel kökenleri olan “ortak bir Avrupa evi”dir. Aslında bu görüş, Rusya’yı bünyesine dahil eden ve uluslararası ilişkilerde bağımsız bir odak olacak birleşik bir Avrupa’nın inşası, Soğuk Savaş sırasında  Fransız lider Charles de Gaulle tarafından savunulmuştur. Soğuk Savaş sona ererken benzer bir vizyonu son Sovyet lideri Mikhail Gorbaçov da gündeme getirir: Lizbon’dan Vladivostok’a kadar uzanan “ortak bir Avrupa evi” fikri, çatışma yerine işbirliğine dayalı bir dünya düzeni yaratmayı hedefler ve ABD ile eşit şartlarda bir ortaklığı önüne koyar. Elbette böyle bir proje ABD açısından düşünülemezdir, dolaysıyla ABD, Rusya’nın ancak tabi bir konumda katılabileceği Atlantik güç sistemini genişletme politikasını benimser.

Chomsky, Ukrayna Savaşı’nı tetikleyen bir başka faktörden de söz eder. Avrupa’nın, Avrasya çapında bir kalkınma projesi olan Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne[iv] katılma ihtimali de ABD’yi ürkütmüştür. Aslında Avrupa merkezli güçlü bir üretim sistemi kuran Almanya için devasa bir ihracat pazarına sahip Çin’le ve zengin doğal kaynakları olan Rusya’yla entegre olmak çok daha rasyoneldir (ya da rasyoneldi).

Ukrayna Savaşı’nın çevre krizine etkileri

Ukrayna Savaşı’nın küresel iklim kriziyle başa çıkma çabaları üzerinde çok olumsuz etkileri oldu. Yaptırımlar rejimi nedeniyle Avrupa ülkeleri, özellikle Almanya, Rusya’dan aldığı doğal gaz ve petrolü kısıtladı. Avrupa ülkeleri açığı kapatmak üzere başka kaynaklardan fosil yakıt temin etme arayışına girince, savaşı fırsata çeviren ABD’li petrol şirketleri Avrupa’ya yüksek fiyatlarla sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ve ham petrol ihraç etmeye başladı. Bu yoldaki son hamle ABD Başkanı Biden’ın Alaska’da doğa koruma bölgesi ve yerli rezervasyonları içinde bulunan petrol sahasının ConocoPhillips şirketi tarafından işletilmesine 13 Mart 2023 tarihinde onay vermesi oldu. Ukrayna Savaşı iklim kriziyle mücadele gündemini gerilere iter ve genel olarak fosil yakıt tüketiminin artmasına yol açarken, ABD fosil yakıt endüstrisi büyük kârlar elde etti. Chomsky’ye göre savaşın, gelişmiş Batılı ülkelerde sürdürülebilir enerjiye geçme çabalarını ivmelendirmesi gerekirdi, oysa politik liderlikler insanlığı uçurumun kenarına getiren yarışı ivmelendirmeyi tercih ettiler.

Küresel iklim krizini şiddetlendiren sistemik faktörler

Noam Chomsky küresel iklim kriziyle mücadelede ciddi adımlar atılmamasını, bir yandan ulus-devletler ve liderlerinin politikalar oluştururken “ulusal güvenliği” ve “jeopolitik hedefleri” temel almasına bağlarken, diğer yandan fosil yakıt ekonomisiyle bağlantılı güçlü çıkarların yönetimler üzerindeki tayin edici gücünü vurgular. Sürdürülebilir bir küresel enerji ortamına geçiş, ABD, Çin, Avrupa Birliği gibi temel aktörlerin küresel işbirliğine, öte yandan Ukrayna Savaşı’nda olduğu gibi silahlanmaya ve askeri tırmanışa harcanan devasa kaynakların küresel iklim kriziyle mücadeleye ayrılmasına bağlıdır. Savaşlar, fosil yakıt endüstrisi için bir nimettir.

Chomsky, “dizginlerinden boşanmış vahşi kapitalizm” olarak nitelendirdiği neoliberal kapitalizm hâkim olduğu sürece örgütlü insan uygarlığını tehdit eden iklim krizinin makul bir seviyede sınırlandırılamayacağı inancındadır: “Dizginlerinden boşanmış vahşi kapitalizm, türler için bir ölüm cezasıdır.” Örneğin, ABD fosil yakıt endüstrisi Cumhuriyetçi Parti (CP) aracılığıyla Kongre’de, Biden’ın sınırlı da olsa yeşil enerjiye geçişe dönük önlemler ve teşvikler içeren Daha İyisini İnşa Et (Build Back Better) programının içini boşaltmayı başarabilmiştir. Öylesine Kafkaesk örnekler söz konusudur ki Chomsky dışardan bakan bir uzaylının kolayca dünyayı delilerin yönettiğini kanısına varabileceğini söyler. Kuzey Kutup Dairesi’ndeki donmuş topraklar (permafrost) hızla çözülmektedir ve önü alınmazsa, donmuş durumdaki organik malzemenin çürüyerek çok yüksek miktarda karbon ve metan gazı salınımına yol açması beklenmektedir. ConocoPhillips adlı ABD şirketi kutup bölgesinde petrol çıkarabilmek için permafrostu sondaj yapılabilecek kadar katı tutmak amacıyla “soğutucular” kurmayı planlamaktadır. Böylece hem “soğutma” için atmosfere daha fazla zehir salınacak hem de sonuçta çıkarılacak petrol küresel ısınmayı artırarak permafrostun daha hızlı çözülmesine yol açacaktır.

Noam Chomsky, uzmanlarca uygulanması pek mümkün görülmeyen “karbon yakalama” gibi hayali “teknolojik çözümleri” önceleyen, bu yöntemleri denemek için devletten büyük teşvikler talep eden özel sektöre güvenilemeyeceğini açıklıkla belirtir. Yeşil Yeni Düzen’i (YYD), kapitalizm içinde neoliberal olmayan düzenleyici, sosyal-demokrat bir rejimi; devletin yeşil enerjiye geçiş için büyük yatırımlar yaptığı, karbon emisyonlarına açık sınırlamalar getirdiği ve özel sektörü de bu yönde denetleyip teşvik ettiği bir programı savunur. YYD, yeşil enerjiye geçişi sağlayacak devasa yatırımlarla işçilere yeni, sendikalı ve yüksek ücretli işler yaratacak, iklim krizinden öncelikle etkilenen kırılgan topluluklara “adil bir geçiş” için destekler sunacaktır.[v] Bununla birlikte, Noam Chomsky küresel iklim kriziyle başa çıkabilmek için kapitalizmin temel yapı taşlarının yerinden oynatılması gerektiğini de hatırlatır. Bir anlamda somut bir program olarak YYD talebiyle anti-kapitalist bir perspektif iç içe geçer.

Chomsky, değişim yaratacak gücün, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansları’nda (COP’lar) alınan yetersiz kararları protesto eden ekoloji hareketleri ve toplumsal hareketler olduğu görüşündedir. ABD’de yeşil dönüşümü savunan sendika liderlerini örnek göstererek, daha önce adalet ve haklar mücadelesinin başını çeken işçi hareketinin iklim mücadelesine de öncülük edebileceğini söyler.

Tehditleri artıran uğursuz gelişmeler: Temsili demokrasinin kırılganlığı ve yükselen faşizmler

İnsanlığı tehdit eden başlıca iki tehlikenin, nükleer savaş ve iklim krizi tehlikelerinin geliştiği bir politik bağlam vardır ve bir anlamda öncelikli mücadele, mevcut politik koşulların insanlık lehine dönüştürülmesi mücadelesi olmalıdır.

Darbe girişimleri

Bilindiği gibi, son yıllarda faşist eğilimli popülist liderler ve yandaşları seçimleri kaybetmelerine karşın “darbeler” yoluyla iktidarın el değiştirmesini engellemeye kalkıştı. 6 Ocak 2021’de Trump tarafından ajite edilen taraftarları iktidarın barışçıl şekilde el değiştirmesini önlemek amacıyla ABD Kongre’sini bastılar. İki yıl sonra, bu kez Brezilya seçimlerini kaybeden eski devlet başkanı faşist Bolsonaro taraftarları, toplumsal örgütlerin desteğiyle iktidara gelen Lula’nın ülkeyi yönetmesine engel olmak için askeri bir darbeyi kışkırtmaya çalıştılar. Bu amaçla Brezilya demokrasisinin üç temel kurumunu, Yüksek Mahkeme, Kongre ve Başkanlık Sarayı’nı işgal ettiler.[vi]

Chomsky, ABD’deki Kongre baskınını değerlendirirken, bu olayların temsili demokrasilerin ne derece kırılgan hale geldiğini gösterdiğini söyler ve “neo-faşizmin bir biçimine doğru yol aldığımızı” vurgular. Thatcher ve Reagan’dan bu yana kırk yıldır toplumsal kazanımlara karşı sürdürülen saldırının (neo-liberal politikalar) sonucu toplumsal düzenin çökmesidir. Böylelikle, “aşırıcılığın, şiddet ve nefretin, günah keçisi arayışının” güçlendiği bir ortam oluşurken, mağdur olan kitleleri kurtarıcı rolüne soyunan otoriter siyasetçiler için de verimli bir alan meydana gelir.

Yeni faşizmlerin varoluşsal tehditleri şiddetlendirmesi

Yükselen neo-faşizmler, insanlığın karşı karşıya olduğu yaşamsal tehditleri daha da şiddetlendiren bir rol oynar. Örneğin, devlet başkanı olduğu dönemde Jair Bolsonaro şirketleri agresif şekilde destekleyerek Amazon Ormanları’nın büyük çapta madenciliğe ve endüstriyel tarıma açılmasını sağlar. Çevrenin korunmasıyla görevli kurumaların bütçeleri kısılır. Bolsonaro’nun başkanlığının ilk üç yılında ABD’deki Maryland Eyaleti’nden daha geniş bir ormanlık alan tahrip edilir. Amazonlar’daki tahribata direnen Yerliler paramiliter güçlerin saldırısına uğrar. İşte bu nedenle Amazon Ormanları’nı koruyucağını vaat eden, halk hareketleri ve Yerlilerin desteklediği Lula’nın Brezilya seçimlerini kazanması çok önemlidir.

Benzer bir duruma Trump yönetimi döneminde de rastlarız. Trump, Paris İklim Antlaşması’ndan çekilir. Trump’ın çevrenin korunmasından sorumlu kurumlara yerleştirdiği şirket liderleri, halkı bir ölçüde çevresel yıkımdan sakınan düzenlemeleri ortadan kaldırmaya uğraşır. Chomsky’nin artık anaakım politik yelpazenin dışına, aşırı sağa kaydığını düşündüğü, bu nedenle “insanlık tarihindeki en tehlikeli örgüt” olarak nitelendirdiği Cumhuriyetçi Parti (CP) Biden döneminde de çevre karşıtı duruşunu sürdürür.

Trump döneminde artan nükleer savaş tehlikesi

Trump döneminde ABD, nükleer felakete karşı bir ölçüde koruma sağlayan nükleer silahlanmanın önlenmesi ve denetlenmesine dönük birçok önemli anlaşmadan çekilir. Bunlardan biri, Batı ve Doğu blokları arasında güven tesis etmek amacıyla tarafların birbirlerinin toprakları üzerinde silahsız gözlem uçuşu yapmasına olanak tanıyan Açık Semalar Antlaşması’dır (ASA). Bir diğeri, Avrupa Güvenliğini temel taşını oluşturan, 1987’de ABD ile SSCB arasında imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’dır (INF)[vii]. Bu antlaşma, iki tarafa ait karada konuşlanmış orta ve kısa menzilli nükleer silahların yok edilmesini öngörüyordu.

Trump döneminde ABD’nin, büyük çabalarla tesis edilen nükleer antlaşmalardan çekilmesi nükleer savaş riskini o kadar artırır ki Chomsky’nin sıkça bahsettiği Kıyamet Günü Saati’ni ayarlayanlar artık dakikaları bırakıp saniyelere geçerler. Bilim insanları ve analistlerin risk düzeyine göre ayarladığı Kıyamet Günü Saati’nde saatin tam gece yarısı 12’yi göstermesi her an nükleer savaş olabileceği anlamına gelir. Japonya’ya nükleer bombaların atılmasından hemen sonra başlayan bu uygulamada gece yarısına en fazla (2 dakika) yaklaşılan tarih, 1952’de ABD’nin ilk termonükleer bombayı patlattığı gündür. Trump döneminde ise saat gece yarısı 12’ye 100 saniye kalaya getirilir.[viii]

Demokrasinin yıkımı ve sokak faşizmi

Chomsky, CP’nin aşırı sağa kaydığını söyler ve Trump’la birlikte neo-faşizm tehlikesine dikkat çekerken özellikle şunların üzerinde durur: CP, içinde farklı eğilimleri barındıran bir parti olmaktan çıkmış, Marksist-Leninist partiler gibi tek blok halinde hareket eden bir partiye dönüşmüştür. Muhalefetteyken partinin ülke yönetimine dair stratejisi, klasik muhafazakâr bir partiden farklı olarak yıkıcı bir nitelik kazanmıştır. Örneğin, Obama döneminde -halkın faydasına olsa da- yönetimin yasama faaliyetleri engellenir. Amaç ülkeyi yönetilemez hale getirmek, ardından da bütün sorunlardan yönetimi sorumlu tutmaktır. Obama’ya karşı uygulanıp başarılı olan bu strateji bu kez Biden yönetimine karşı uygulanır.

Apolitik bir bürokrasinin demokratik işleyişin temellerinden biri olduğuna dikkat çeken Chomsky, Trump’ın Yüksek Mahkeme’ye aşırı sağcı yargıçları yerleştirmesinden ordu komuta kademesini değiştirmeye çalışmasına kadar bir dizi örnek verir. Trump döneminde Senato “bir tartışma, müzakere veya yasama organı olma iddiasını hemen bütünüyle terk etmiş”tir. Cumhuriyetçiler, Renkliler ve yoksulların oy kullanma haklarını kısıtlamak için yoğun çaba gösterirler.

ABD’de sokak faşizmi ciddi boyutlara ulaşmaya başlar. Örneğin, FBI verilerine göre 2018’den bu yana aşırı sağcılar, ideolojik motiflere dayalı ölümler ve şiddetin birinci derecede sorumlusudur. ABD’nin birçok bölgesinde “Siyahların Yaşamı Değerlidir” ve benzeri gösterilere saldıran silahlı milisler çoğalır. Sokak faşizmi, “içinde bulunduğumuz çağın hırpalamasından sonra işleyen demokrasiden geriye kalanlar için” önemli bir tehdit oluşturur.

Sokak faşizminin gelişmesinde Trump’ın ve sosyal medya ekiplerinin halka dönük ideolojik manipülasyonunun büyük etkisi vardır. Temel propaganda çizgisi şöyle ilerler: Yönetim, halka değil elit çevrelere hizmet etmektedir (ki aslında bu doğru bir önermedir). Ardından, dikkati büyük şirketlerin hâkimiyetinden uzaklaştırmak için komplo teorileri dolaşıma sokulur. Beyaz Hıristiyan nüfusun, liberal seçkinler, Yahudiler vs.’nin örgütlemesiyle göçmenler tarafından yerinden edildiği şeklindeki komplo teorisi bunlardan biridir.

Bu komplo teorilerinin CP’nın tabanında yaygın kabul görmesinin kökleri derinlere uzanan nedenleri vardır: ABD’nin uzun kölecilik tarihi,  Beyaz üstünlükçülüğü, Hıristiyan milliyetçiliği gibi. Diğer taraftan son derece güçlü ekonomik nedenler de mevcuttur. Trump’ın en fazla oy aldığı kırsal kesim uzun süredir bir çöküntü yaşamaktadır: “Birleşik Devletler’de kırsal bir bölgeye gidin; satılık evler, kepenkleri kapatılmış işyerleri, boş bir ana cadde ve kapalı bankalar görürsünüz. Belki hâlâ bir kilise vardır, ama eski sanayi tesisleri başka yere taşınmıştır, gençler kasabayı terk ediyordur.”

Neo-faşizm, Demokrat Parti’nin (DP) 70’lerde işçi sınıfını terk ederek yüzünü Wall Street’e dönmesinden de beslenir. Bu gerici dalgayla mücadele edebilecek anaakım siyasi kurumların içinin boşalması neo-faşist yükseliş için uygun zemin hazırlar.

Chomsky, neo-faşizm tehdidini bertaraf etmek için derinlerde varlığını sürdürüp demagoglarca canlandırılan Beyaz üstünlükçülüğü gibi sokak faşizmini besleyen kültürel faktörlerin tek başına ekonomik reformlarla ortadan kaldırılamayacağının farkındadır. Fakat kırsal cemaatlerin ekonomik çöküşü, yoksul çiftçilerin yıkıma uğraması gibi “kapasitemiz dahilinde olan” konuları çözüme kavuşturabilir, bu yolla büyük tehlike oluşturan bu kültürel faktörlerin gücünü zayıflatabiliriz.

***

“Aklın gerçekçiliği, iradenin iyimserliği”

Chomsky bazı mülakatlarda İtalyan komünist düşünür Antonio Gramsci’nin bu sözünü kullanır. Yukarıda söz ettiğimiz insanlığın bekasıyla ilgili sorunların pek iyimser bir tablo çizdiğini söyleyemeyiz. Buna karşın, içinde bulunduğumuz popülizm çağında, politik mücadelenin bir tür halkla ilişkiler teknolojisine indirgendiği bu dönemde, sorunları bütün kapsamı ve derinliğiyle görebilmek geleceğimiz için büyük önem taşıyor. Zira politik tartışmanın magazinel olaylar gibi iki-üç günde tüketildiği, bizden hafızasız olmamızın, duygu patlamaları arasında savrulmamızın istendiği bu dönemde yapısal sorunlara vurgu yapan rasyonel analiz bir direnci temsil edebilir. Bu, aklın gerçekçiliğidir.

İradenin iyimserliği ise hiç de temelsiz bir naiflik değildir. Bu nedenle Chomsky sık sık tarihteki esin verici örneklerden, 19. yüzyıl Amerikası’nda çalışırken klasik edebi eserleri dinleyebilmek için okuyucular tutan, kapitalist bir işletmede çalışmanın “bir insan olarak haysiyetinize, özgür bir insan olarak haklarınıza yönelik bir saldırı” olduğunu düşünen zanaatkâr ve işçilerden söz eder.

Evet, güç sistemleri toplumları yönetebilmek için rıza üretir. Ama bu rızanın altında “Gerçekte istediğim bu değil. Bir efendi tarafından yönetilmek istemiyorum” diyen bir akıntı da vardır: “Marx’ın yaşlı köstebeği yüzeyin hemen altında oyuklar kazıp durur ve çeşitli yollardan ilerler”. Bu dip akıntısının yüzeye çıkmasının çok uzun sürmeyeceğine inanan Chomsky’nin ilgi odağı dünyanın pek çok yerindeki taban hareketleridir, bu hareketlerin oluşturduğu dalgalarda “sörf yapan” kurumsallaşmış partiler ve siyasetçiler değil.

[i] Derlemenin kapsamına alınan söyleşiler şunlar: “Noam Chomsky: Trump, Başkanlığa “Viva Death!” [Yaşasın Ölüm!] Yaklaşımı Getirdi”, çev. Tolgahan Ener, Türkü Su Sakarya; “Sermayenin Efendileri KOVİD Sonrası Dünyayı Belirlememeli”, çev. Taylan Doğan; “Eğer Bir Gelecek İstiyorsak Yeşil Yeni Mutabakat Bunun Anahtarı” (Robert Pollin ile birlikte), çev. Harun Arslan, Tolgahan Ener; “Marx’ın Yaşlı Köstebeği Toprağın Hemen Altında Yüzeye Yakın”, çev. Taylan Doğan; “İklim Konusunda Gerekli Adımları Atmak için Özel Sektöre Güvenemeyiz”, (Robert Pollin ile birlikte), çev. Taylan Doğan; “ABD’nin Rusya’ya Karşı Başlattığı Askeri Tırmanışın Galibi Yok”, çev. Aysel Yıldırım; “Uçuşa Yasak Bölge Görülmedik Bir Şiddete Yol Açabilir”, çev. Taylan Doğan; “ABD katılmayı reddettiği sürece Ukrayna’daki barış görüşmeleri ‘hiçbir yere varamayacak’”, çev. Taner Olçum; “‘Haklı Savaşı’ Tartışacağımıza, Nükleer Savaşı Önlemeye Odaklanalım”, çev. Ata Berk Akşit; “ABD’nin ‘Dünyaya Hükmetme’ Zorlaması Ukrayna Çatışmasını Tetikliyor”, çev. Necdet Hasgül; “21. Yüzyıl ABD Dış Politikasına Çin’in Yükselişinden Duyulan Korku Yön Veriyor”, çev. Taylan Doğan; “İnsanlığın Kaderi Mühürlenmedi – Şimdi Harekete Geçersek Değiştirebiliriz”, (Robert Pollin ile birlikte), çev. Necdet Hasgül; “Neofaşizmin Bir Biçimine Doğru Yol Alıyoruz”, çev. Necdet Hasgül.

[ii] 1955 yılında Avusturya parlamentosu, Anayasa’nın bir hükmü olarak Avusturya’nın askeri ittifaklar karşısında tarafsızlığını ilan etti.

[iii] Rus ayrılıkçılarıyla Ukrayna ordusu arasında Donbas’taki çatışmaları sonlandırmak amacıyla düzenlenen ilk Minsk Anlaşması 2014’te, Ukrayna, Rusya ve AGİT’ten (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü) oluşan Üçlü Temas Grubu arasında imzalandı. Anlaşmanın başarısız olması üzerine 2015’te imzalanan 2. Minsk Anlaşması, Donbas’ın belirli bölgelerine özyönetim tanıyacak şekilde Ukrayna Anayasa’sında reform yapılmasını ve devlet sınırlarının kontrolünün yeniden Ukrayna Hükümeti’ne verilmesini öngörüyordu. 2. Minsk Anlaşması eski Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier tarafından, Donbas’a özel bir statü verilmesini düzenleyecek bir mekanizma olarak önerilmişti. Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Minsk_agreements

[iv] Kuşak ve Yol İnisiyatifi, Çin Hükümeti tarafından 2013’te benimsenen, 150’den fazla ülkeye ve uluslararası kuruluşa yatırım yapılmasını öngören küresel bir altyapı geliştirme stratejisidir. “Kuşak”, Çin’i tarihsel ticaret yolları üzerinden Orta Asya’ya ve daha ilerisinde Doğu Avrupa, Türkiye ve Pakistan’a bağlayacak kara ve tren yollarına gönderme yapar. “Yol” ise, Güneydoğu Asya, Güney Asya, Ortadoğu ve Afrika’dan geçecek olan “21. yüzyıl Deniz İpek Yolu”nu tanımlar. Polonya, Baltık ülkeleri ve Doğu Avrupa, Adriyatik ve Pire limanları vasıtasıyla bu deniz yoluna bağlanacaktır. Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Belt_and_Road_Initiative

[v] Yeşil Yeni Düzen’in ekonomik bir programla donatılması ve konunun etrafalıca tartışılması için bkz. İklim Krizi ve Küresel Yeşil Yeni Düzen, Noam Chomsky, Robert Pollin, çev. Onur Orhangazi, Ütopya Yayınevi, 2021.

[vi]Yeni faşizmlerle ilgili daha ayrıntılı bir yazı için bkz. “Yükselen Faşizmler”, Taylan Doğan.

[vii] Söz konusu antlaşma her iki ülkenin karada konuşlanmış kısa ve orta menzilli bütün balistik füzelerini, seyir (cruise) füzelerini ve füze fırlatıcılarını yasaklamıştı. Havadan veya denizden fırlatılan füzeler antlaşma kapsamının dışındaydı. Mayıs 1991’e gelindiğinde ABD ve Rusya 2.692 adet füzeyi yok etmişlerdi. ABD’nin antlaşmadan çekilme gerekçelerinden biri de Çin’in Pasifik’te silahlanma programı izlemesiydi. ABD’nin hemen ardından Rusya da antlaşmadan çekildi. Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Intermediate-Range_Nuclear_Forces_Treaty

[viii] Kıyamet Günü Saati Ocak 2023’de gece yarısı 12’ye 90 saniye kalaya getirildi. Yapılan açıklamada analistler, Ukrayna Savaşı’nın nükleer silahları kullanma riskini artırdığına, Ukranya’daki Çernobil ve Zaporijya nükleer santrallerinin etrafındaki çatışmalara, savaşın dünyada iklim krizine dönük çabaların etkinliğini sınırlandırdığına ve diğer küresel meselelerin ele alınmasına yönelik uluslararası çabaları engellediğine dikkat çekildi. Bkz. https://thebulletin.org/doomsday-clock/current-time/